Diyabet-kalp bağlantısı çok önemli

Şeker hastalığı, kalp-damar hastalıklarının artmasının önemli bir sebebidir. Şeker hastalarında koroner kalp hastalığının daha kolay oluştuğu ve daha sık görüldüğü neredeyse elli yıldır biliniyor.

Bu konuda ilk çalışmaların yapıldığı ülkelerden biri de bizim ülkemiz. 1940’lı yıllarda Almanya’dan ülkemize gelerek İstanbul Tıp Fakültesi’nde görev yapan merhum Profesör Doktor E. Frank şeker hastalığı ile kalp-damar hastalıkları arasındaki yakın ilişkiye ilk dikkati çeken ve bu konuda ciddi araştırma ve gözlemleri olan bir hekimdir.

Şeker hastalarında koroner kalp hastalığının daha sık görülmesinin pek çok nedeni var. Şeker hastalarında tansiyonun yükselmeye eğilimli olması, kolesterol ve trigliserit yüksekliğinin fazla görülmesi, kan şekerinin ayarlanamaması sonucu ortaya çıkan pıhtılaşma bozuklukları bunların en önemlileridir. Şeker hastalığı aslında bir damar hastalığıdır. Damarsal ağı zengin olan kalp, böbrek, göz gibi organlar bu hastalıktan daha çok etkileniyor. Bir kas ve damar yumağı olarak olağanüstü bir iş yüküyle çalışan, bu nedenle de bol kana ihtiyaç duyan kalp kasının damarsal sorunlara gösterdiği tepkiler çok çeşitlidir. Kalp kası, ihtiyacı kadar kanı alamadığında verimi düşmekte, gücü azalmaktadır. Koroner kalp hastalığı neticesi kanlanması azalan kalpte, güçsüzlük (kalp yetmezliği), göğüs ağrısı, ritim bozuklukları gibi sorunlar ortaya çıkar. Eğer koroner damar tamamen tıkanırsa sonuç enfarktüs yani kalp krizidir. Bir şeker hastasında yukarıda sayılan sorunların tümüne rastlanma ihtimali vardır.

AĞRISIZ KALP KRİZİNE DİKKAT

Şeker hastalarında görülen kalp problemlerinin bazı özellikleri de var. Örneğin, "ağrısız kalp krizleri" şekerlilerde daha sık görülür. "Sessiz enfarktüs" olarak bilinen bu durumda hastalar kalp krizi geçirdiklerinin farkına bile varmazlar. Kalp krizi geçirdikleri daha sonra yapılan muayenelerde tesadüfen ortaya çıkar. Şeker hastalarında kalp yetmezliği ve kalp ritim bozukluğu da gözden kaçma eğilimindedir. İşte bu nedenle şeker hastalarının yıllık kontrollerinin arasına kalp incelemeleri de mutlaka eklenmektedir. Eğer şeker hastalığınız varsa kan şekeri ayarının her şeyden önce kalbinizi korumak adına çok önemli bir nokta olduğunu lütfen unutmayın. Göğüs ağrısı, kalp ritim bozukluğu, -ekstrasistol-, yorgunluk, ayaklarda şişme, nefes darlığı, yürümekle ortaya çıkan "tıknefeslik" gibi belirtiler oluştuğunda bu belirtilerin bir kalp sorununa işaret edebileceğini aklınızda tutun.

Sarmısak LDL kolesterolü

düşürmeye yardım ediyor


Sarmısak gerçekten de doğanın mucizevi bitkilerinden biridir. Sarmısak kendine özgü kokuyu, lezzeti ve güçlü biyolojik aktiviteyi sağlayan benzersiz organo-sülfür bileşenleri içerir. Özellikle yükselmiş kan lipitleri sorunları veya yaşa bağlı damarsal problemler yaşayanlarda oldukça faydalıdır. LDL kolesterolde küçük ama sürekli düşüşler yaratabildiği belirtiliyor. Bakterilere karşı bağışıklık cevabını kuvvetlendirirken, kan pıhtılaşmasını önleyici etkileri de bulunuyor. Birçok araştırma sarmısağın kanser oluşumunu önlemede yararlı olabileceğini gösteriyor. Bu etki özellikle mide, kalın bağırsak ve meme kanserlerinde belirgindir. Satışa sunulan farklı sarmısak ürünleri çiğ sarmısak veya işlenmiş sarmısaktan yapılır. Siz de sarmısağın bu yararlarından istifade etmek istiyorsanız günlük ortalama 4 gr taze sarmısak (1 diş) yiyebilir veya günlük 10-20 gr dozlarda olgunlaşmış sarmısak ekstraktı alabilirsiniz.

Tere tohumu metabolizmayı hızlandırmaz

Tere tohumunu, kilo verdirmek, metabolizmayı hızlandırmak veya iyottan zengin olduğu için hipotiroidiye bağlı metabolizma yavaşlamasını ve kilo sorununu çözmek için kullanmak faydasızdır. Yüksek miktarda iyot içeren yosun özlerini (Kelp ve benzerleri) ya da tere tohumu gibi bitkisel ürünlerin kontrolsüz kullanımı özellikle Haşimato hastalığı gibi durumlar söz konusu olduğunda tehlikeli bile olabilmektedir. Tere tohumunu bir ağız tadı olarak kullanabilirsiniz. Ama tıbbi bir fayda beklemeyin.

Sıcak basması için

alternatif tedaviler


Menopoza giren kadınların yarısında sıcak basması şikayetleri yıllarca devam etmektedir. Östrojen kullanımı bu şikayeti yüzde 80 oranında azaltmaktadır. Bununla beraber östrojen tedavisinin kullanılamadığı durumlarda alternatif tedavilere gidilmektedir. Menopozdaki hanımların yüzde 25’i bu alternatif tedavileri seçmek zorunda kalmaktadır. Bu tedavileri ele alan geniş çaplı ciddi araştırmaların sonucunda anti depresan ilaçların, klonidin içeren tansiyon ilaçlarının, bir sara ilacı olan Gabapentin’in’de yüzde 50 yararlı oldukları ortaya konulmuştur. Bu ilaçların dışında kalan bitkisel olanlar dahil diğer tedavilerin hiçbirinin sıcak basmasında etkili olmadıkları ispat edilmiştir. Söz konusu olan bu üç ilaç, yan etkileri de göze alınarak, östrojen tedavisi alamayan ancak şiddetli şikayeti olan kadınlarda kullanılabilmektedir.

n Dr. Erhan Cankat

Antioksidan cilt ürünleri

cildi yaşlanmaktan koruyor


Antioksidan cilt ürünlerinin sayısı artıyor. İçinde antioksidan doğal destekleri ve doğal kimyasalları bulunduran cilt ürünlerinin çevresel yaşlanmayı yavaşlattığının anlaşılması üzerine üreticiler ürünlerinin çoğunda önemli değişiklikler yaptılar. Alfa Lipoik Asit, Koenzim Q-10, C vitamini, E vitamini, Likopen, Akshtaksantin, Çinko ve Selenyum gibi vitamin, mineral ve besin desteklerinin hem ağız yoluyla alındıklarında, hem de dışarıdan cilde tatbik edildiklerinde etkili olabileceklerinin anlaşılması kozmetik dermatolojinin son yıllarda elde ettiği önemli başarı olarak gösteriliyor. Üzüm çekirdeği, kırmızı şarap, nar özütlerinin, yeşil çaydan elde edilen epigallokateşin içeren konsantrelerin de güçlü cilt antioksidanları olduğu anlaşıldı. Yeni formülasyonların çoğunda, dermokozmetik ürünlerin içinde ve cilt sağlığı için oluşturulmuş cilt gençleştirici tabletlerin içeriğinde yukarıda belirttiğimiz antioksidanların çoğu bulunuyor. Bu antioksidanlar özellikle ultraviyolet ışınlar, sigara, egzoz gazları ve diğer çevresel yaşlandırıcılara karşı son derece güçlü bir koruyucu bariyer oluşturduklarından cildin yaşlanmasını yavaşlatıyor.

Glisemik indeksi düşük

diyet ne anlama geliyor


Besinlerde bulunan şeker ve diğer karbonhidratların kana karışma hızı besinden besine büyük farklılıklar gösterebiliyor. Glisemik indeks tabiri bir yiyecekteki şeker miktarının kana karışmasını gösteriyor. Şekerin kana karışma hızı yükseldikçe insülin dalgalanmaları daha şiddetli hale geliyor, şekerin kilo aldırıcı etkisi çoğalıyor. Beyaz şekerin glisemik indeksi 100 olarak kabul ediliyor ve diğer besinlerin glisemik güçleri buna göre değerlendiriliyor. Patates gibi nişastası zengin yiyeceklerde, unlu, yağlı, şekerli tatlılarda yani kek, pasta ve böreklerde glisemik güç çok yüksek bulunuyor.

Bir yiyecek ne kadar çok işlenmişse yani doğal halinden ne kadar çok şey kaybetmişse glisemik indeksi o kadar artıyor. Bakliyat, tahıl grubu yiyeceklerde glisemik indeks daha düşük. Sebzelerde de genelde 40’ın altını bulunuyor. Meyvelerde oldukça farklı değerler var. Muz, incir, üzüm, karpuz glisemik indeksi yüksek meyveler. Kayısı, portakal, elmanın glisemik indeksi 50 civarında. En düşük glisemik indeks erik ve kivide gibi görülüyor. Beslenme planlarınızı oluştururken kilo yönetiminizi kolaylaştırmak istiyorsanız glisemik yükü düşük besinler seçmenizde yarar var. Bu konuda daha çok bilgilenmek istiyorsanız bir beslenme uzmanından yararlanmanızda fayda var.

Sıcak bir tarif



Doygunluk hissinizin yüzde 70’inin yiyeceklerin sıcaklığı ile ilgili olduğunu biliyor musunuz?



Baharatlı balkabağı çorbası (1 porsiyon 150 kalori)

Malzemeler:
1 adet büyük boy kuru soğan, 1 adet orta boy havuç, 2 diş sarmısak, 2 dilim soyulmuş balkabağı (kavun dilimi boyutlarında), 2 adet kuru defneyaprağı, 4 yemek kaşığı zeytinyağı, 1 çay kaşığı tuz, karabiber, yarım çay kaşığı kimyon, 2 su bardağı yağı alınmış tavuk suyu, 5 su bardağı ılık su.

Tarif: Kuru soğanı soyup yemeklik doğrayın. Ayıklanmış iki dilim ince balkabağını ve soyulmuş havucu iri kuşbaşı et şeklinde doğrayın. Sarmısakları dövüp bir kenarda bekletin. Geniş bir tencereye, zeytinyağıyla beraber kuru soğan, havuç ve dövülmüş sarmısakları aktarın.

Orta ısıdaki ateşin üzerinde sürekli karıştırarak 5 dakika kadar pişirin. Üzerine, doğranmış balkabakları ve defne yaprağını ekleyerek, 7-8 dakika, ara sıra karıştırarak, sebzeler hafifçe yumuşayıncaya kadar pişirin. Son olarak, tavuk suyu, ılık su, tuz, karabiber ve kimyonu tencereye ekleyin. Orta ısılı ateşte, ara sıra karıştırarak 30-35 dakika pişirin. Ocaktan alınca içindeki defneyapraklarını çıkarın. Çorba henüz sıcakken mikserden geçirip ezerek püre haline getirin. Üzerine kırmızı pul biber gezdirip, servise sunun.



Yıllardır diyetle uğraşıyorum. Çok zor olmakla birlikte 10 kg verdim. Şu andaki kilomu korumak istiyorum. Fakat en küçük bir kaçamakta hemen verdiğim kiloyu geri almaya başlıyorum. Tartıya çıkmaktan çok korkuyorum. Ne öneririsiniz?

Tartılmaktan korkuyor musunuz

Anlaşılan şu ki bu süre zarfında günde onlarca kez tartının üzerine çıkmışsınız. Tartı takıntısıyla başlayan bu sorun sizdeki gibi fobi haline dönüşüyor ve ne yapacağınızı bilmez hale geliyor, bir yandan da kilonuzu çok merak ediyorsunuz. Acaba arttı mı azaldı mı? Kilo vermenizin başarısı verdiğiniz kiloları korumakla devam eder. En önemli şey kilo verirken bunu kendi sağlığınız için yaptığınızı düşünmektir. Yani yediğiniz besinlerin sağlıklı olması ve günlerce yediklerinizin miktarına büyüklüğüne dikkat ediyor olmanızın tek nedeni biraz daha zayıf olmak değil, sağlığınızı tehdit eden yağ fazlalıklarını üzerinizden atmaktır.

Egzersize bakışınız da bu yönde olmalıdır ki yaptığınız yürüyüşler sizin yaşam tarzınız haline gelebilsin. Ve zayıflama dönemi bittiğinde koruma döneminin keyfi "Ben sağlıklı besleniyorum, egzersiz yapıyorum ve artık canım ne isterse yiyorum! Çünkü ne zaman ne yiyebileceğimi biliyorum" demektir. Bu yüzden zayıflama döneminde bir diyetisyenle çalışıyorsanız aldığınız beslenme eğitimine bu dönemde daha çok önem verin. Kendinizi tanımak, sağlıklı ve size uygun, doğru bir beslenme ve egzersiz programıyla ilerlemek tartıya çıkmanızı kolaylaştırır. Hatta kolaylaştırmakla kalmaz, düzenler.
Yazarın Tüm Yazıları