Paylaş
Çocukluğumuz, anne babalarımız ve öğretmenlerimizin; yetişkinlik ve iş hayatımız, yöneticilerimizin; emeklilik ve yaşlılığımız ise siyasetçilerimizin “Sık dişini!” tavsiyeleriyle geçti, geçmeye de devam ediyor. Ama bilelim ki son zamanlarda üst üste gelen travmaların oluşturduğu yaralayıcı ve bunaltıcı stresler bu basit ve sıradan gibi görünen sosyal tavsiyeyi hızla ve ciddi ölçüde büyüyen önemli bir sağlık sorununa dönüştürme yolunda. Nedeni şu...
ÖNEMLİ
NEDENİ 6 ŞUBAT TRAVMASI
PANDEMİ ile hemen sonrasında gelen ekonomik sorunlar, kuzey komşularımız arasındaki savaş ve ardından yaşadığımız “6 Şubat travması” ruhsal sağlığımızı derinden etkiledi. Özellikle 6 Şubat travmasının en önemli sonuçlarından biri ise “DİŞ SIKMA ŞİKÂYETİ” ve onun sonuçları oldu. Son günlerde “baş, boyun, çene ve kulaklara vuran şiddetli ağrı” yakınmalarıyla hastanelere müracaat eden hasta sayısında muazzam bir artış var. İncelemelerimiz bu artışın arka planındaki esas faktörün “diş sıkma rahatsızlığı/bruksizm” olduğunu gösteriyor. Konuştuğum kulak burun boğaz ve diş sağlığı uzmanı meslektaşlarım da benimle aynı düşüncedeler. Özellikle diş hekimi dostlarım son zamanlarda çene eklemi rahatsızlıklarıyla müracaat eden hastalarının çoğunda arka plandaki temel nedenin “aşırı stres ve kaygıya bağlı geceleri sık tekrarlayan diş sıkmaları” olduğunu belirtiyor.
Geçtiğimiz günlerde görüşünü aldığım diş sağlığı uzmanı DR. GALİP GÜREL, “diş sıkmaya bağlı sağlık sorunlarının sadece çene eklemi ağrı ve aşınmalarıyla sınırlı kalmadığını, diş sıkmaya bağlı diş kırılmaları, aşınmaları ve diş eti sorunlarıyla da ilişkili olduğunu” belirtti.
Anlaşılan o ki önümüzdeki günlerin en önemli sağlık gündemlerinden biri de diş sıkma problemi ve onunla ilişkili sağlık sorunları olacak.
DR. GALİP GÜREL
İYİ HABER
GÜNEŞ GELDİ HOŞGELDİ
GEÇEN yaz depoladığımız D vitamini stoklarımızı, güneşsiz kış günlerinde bol bol kullandık ve hatta neredeyse sıfırladık! Neticede de çoğumuzun, özellikle kış boyu D vitamini takviyesi almayı unutanlarımızın kanlarında, doku ve organlarında D vitamini seviyeleri adeta dibe vurmuş durumda.
İşte bu nedenle baharla birlikte yeniden kavuştuğumuz şifa kaynağı güneşten daha sık, bol ve akıllıca istifade edip D vitamini stoklarını yeniden doldurmamız lazım. Bunun için de hiç olmazsa günde 15-30 dakika ellerimizi ve yüzümüzü güneşle buluşturalım.
Bu işi de mümkünse öğle tatillerinde, güneşin bize “dik dik baktığı” gün ortası saatlerde yapalım. Zira bedene “dikine ulaşan” güneş ışınlarının cildimizde daha çok D vitamini üretme yeteneği var. UNUTMAYALIM: GÜNEŞİN YARDIMIYLA CİLDİMİZDE ÜRETTİĞİMİZ D VİTAMİNİ TAKVİYE OLARAK YUTTUĞUMUZ D VİTAMİNİNDEN ÇOK AMA ÇOK DAHA DEĞERLİDİR.
HATIRLATMA
BİR MUTLULUK REÇETESİ
HEPİMİZ bir ölçüde adeta gizli bir mutsuzluk sarmalı içine doğru yuvarlanıyoruz. Araştırmalar da bunu doğruluyor. Dünyanın en mutlu ülkeleri sıralamasında maalesef ilk 100’e bile giremiyoruz. İşte bu nedenle Ernie J. Zelinski’nin bu köşede sık sık hatırlattığım 7 maddelik mutluluk reçetesini sizlerle bir kez daha paylaşmak isterim. İşte o reçete...
1- Mutlu edebilecek bir AMAÇ.
2- Geçinmeye yetecek bir İŞ.
3- Temel ihtiyaçlara yetecek kadar ZENGİNLİK.
4- İş ve eğlenceyi dengeleyecek kadar sağlıklı bir AKIL.
5- Kendini sevecek kadar ÖZSAYGI.
6- Muhtaçlara yardım edecek kadar İYİLİK DUYGUSU.
7- Zorluklarla mücadele edecek kadar CESARET.
KİLO SORUNU
BU RAKAMLAR ÖNEMLİ
YAĞLANMAK sadece estetik bir sorun değil. Toksik yük bakımından da mühim bir tehdit. Yağlanmayı takipte ise sadece teraziye çıkıp tartılmak ya da beden kitle indeksini izlemek yeterli olmuyor. Bilimsel verilere bakılırsa “bel çevresini” izlemek, “bel-kalça oranını” takip etmek daha güvenli gibi görünüyor. Kadınların bel çevresinin 88 cm’den, bel/kalça oranlarının 0.8’den az, erkeklerin bel çevrelerinin 100 cm’den, bel/kalça oranlarının ise 1’den düşük olması gerekiyor. “Bel/boy oranı” da mühim ve değerli bir kriter. Bu oranın da 0.15’ten fazla olması arzu edilen bir durum değil. Söz konusu değerlerin aşılması iç organların ve çevresinin yağlarla işgal edilmiş olabileceği anlamına geliyor. Bu yağlar “kötü” ve “zararlı” yağlar. İltihap üreten, bedeni adeta bir “yangın yeri” haline getiren toksik yağlar.
Paylaş