Bir-iki yıl öncesine kadar D vitamini denince aklınıza yalnızca kemikler, dişler ve kalsiyum-fosfor dengesi gelirdi.
Yeni araştırmalar bu vitaminin çok daha farklı görevler üstlendiğini gösteriyor. İşin aslına bakılırsa D vitamini, vitamin mi, hormon mu, o bile belli değil. Büyük bir olasılıkla her iki işlevi birden üstlenmiş müthiş bir sağlık desteği...
D vitaminini bedenimizde de üretebiliyoruz. Cilde temas eden güneş ışığı önce kolesterole akraba bir maddeyi D vitamininin öncü maddesi haline getiriyor. Bu madde önce karaciğerde, sonra böbrekte işleniyor. Gerek olduğunda sistemdeki bu madde bağışıklık sistemi, prostat, kalp, meme gibi dokularda aktif hale getiriliyor.
HANGİ BESİNLERDE BULUNUYOR
Bu vitamini besinlerle de almak mümkün olabiliyor, ama ne yazık ki çok az besinde var. En güvenilir doğal kaynak olarak balık gösteriliyor. İşte bu nedenle özellikle süt ürünleri ve kahvaltı gevreklerinin içine D vitamini ekleniyor. Ve biz D vitamini ile güçlendirilip zenginleştirilen bu besinlerden de faydalanıyoruz.
NE İŞ YAPIYOR
D vitamini kemiklerin bütünlüğünü korumada son derece önemli görevler üstleniyor. Çoğu kadın kemik kırılganlığından korunmaktan bahsedildiğinde bu işi yalnızca kalsiyumdan zengin beslenmek ve kalsiyum desteği almakla çözebileceğini düşünüyor ama yanılıyor. Kemik erimesi sorununun kalsiyum eksikliğinden çok D vitamini eksikliğinden kaynaklandığını gösteren birçok çalışma var.
D vitamininin kanserden korunmada, özellikle yumurtalık, meme, prostat, kalınbağırsak, pankreas ve beyin kanserlerini önlemede ciddi görevler üstlendiği anlaşılıyor. Özellikle bu etkisi son zamanlarda yapılan birçok yeni çalışma ile kanıtlandı. D vitamini kötü huylu hücrelere karşı bir yok edici veya sınırlayıcı gibi çalışıyor.
Bu vitaminin kan basıncını dengelemede, kalp-damar hastalıklarını önlemede, özellikle aterosklerozu yavaşlatmada faydalı işler görebileceğini gösteren kanıtlar var. Bu vitamini yeteri kadar alanlarda çocukluk çağı diyabeti yani "Tip-1 diyabet"le hatta orta yaş diyabeti olarak bilinen "Tip-2 diyabet"le karşılaşma olasılığı da düşürüyor.
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ İÇİN ÇOK ÖNEMLİ
D vitamininin bağışıklık sistemi üzerinde de olumlu etkileri var. Yazın güneşlenerek vücuduna yeteri kadar D vitamini kazandıranların kışın daha az nezle ve grip oldukları biliniyor. D vitamininin bağışıklık sapmaları ile ilişkili olduğunu düşündüren hastalıkları da azaltabileceği, önleyip yavaşlatabileceği anlaşılıyor.
Örneğin, büyük bir çalışma (Hemşire Sağlığı Araştırması-ABD) D vitamini desteği alan kadınlarda multiplskleroz (MS) hastalığının çok daha düşük oranlarda görüldüğünü ortaya çıkarmış.
D vitamininin kasları güçlendirdiği, görmeyi desteklediği, çocuklarda diş gelişimi için şart olduğu da biliniyor. Öyle görünüyor ki orta yaş desteği olarak kullandığımız doğal sağlık desteklerinin arasına D vitaminini de koymamız gerekecek.
D vitaminini nasıl kazanacağız
D vitaminini vücudunuza kazandırmanın en garantili yolu güneşlenmektir. Mümkün olduğu kadar güneş ışığından istifade etmekte yarar var ama bunun için güneşin altında saatlerce kalmak gerekmiyor! Günde 10-15 dakika yalnızca ellerin güneşte bırakılması bile vücudunuzun ihtiyacı olan D vitaminini kazanmanıza kafi geliyor.
Eğer bundan emin değilseniz D vitamini desteklerinden yararlanmanız da mümkün. Ancak böyle bir karar verdiğinizde D vitamininin yağda eriyen vitamin olduğunu, fazlasının vücutta depolanacağını ve uzun süre kalacağını bilmeniz gerekiyor. Aşırı D vitamini birikimi ciddi sağlık zararları verebiliyor. 20-50 yaş arasında bulunanların günde 200, 50-70 yaş arasındakilerin 400, 70 yaş üzerindekilerinse 600 ünite civarında D vitaminine ihtiyaçları var.
Eğer güneş ışınlarından yeteri kadar yararlanamadığınızı düşünüyorsanız, D vitamininden zengin balık ve bu vitaminle zenginleştirilmiş yiyecekleri yiyemiyorsanız, D vitamini desteği almayı düşünebilirsiniz.
Adet döneminde migren ataklarınız artıyor mu
Doğurganlık çağındaki kadınlarda migren ataklarını tetikleyebilen risklerin en başında adet dönemleri gelmektedir. Bunun nedeni olarak da östrojen hormonundaki düşme gösterilmektedir.
Adetlerle ilişkili migren ağrıları iki gruba ayrılabilir. Birincisinde ağrılar sadece adet dönemi içinde ortaya çıkarken, diğerinde adet döneminden 3-7 gün önceki dönemde ortaya çıkmaktadır.
Migrenli her kadın hastada ağrı ataklarının adet dönemleri ile ilişkisi olup olmadığı mutlaka sorgulanmalıdır. Bunun en iyi yollarından biri de migrenli hastaların ağrılarına ilişkin "günlük" tutmalarını önermektir. Bu günlükte adet dönemleri de işaretlenerek, herhangi bir ilişki olup olmadığı kolaylıkla ortaya konabilir.
Migren ataklarınız adet dönemlerinizle ilişkili ise bu durumu doktorunuza belirtmelisiniz. Çünkü, seçilecek tedaviler açısından bu bilgi önem taşımaktadır. İlaç tedavileri dışında, düzenli yeme, yeterince uyuma, düzenli aerobik egzersizler, yani yaşam stilinin düzeltilmesinin de migren ataklarınız üzerinde olumlu katkıları olacağı unutulmamalıdır.
Hormon içeren ilaçlar -özellikle doğum kontrol ilaçları- kullanıyorsanız, bu grup ilaçların da migren ataklarınızı artırabileceğini hatırınızda tutmanızda fayda var.
Erkekler kalsiyum desteği alsın mı
Erkeklerin kadınlar gibi yüksek dozda kalsiyum desteği almaları gerekmiyor. Hatta yüksek dozda kalsiyumun prostat kanseri riskini artırması nedeniyle erkeklerde kullanılması sakıncalı olabiliyor.
Gizli şeker ne demektir
Aslında gizli şeker, pre-diabet, bozulmuş açlık şekeri ya da bozulmuş glikoz toleransı aynı sağlık durumunu tanımlar. Bir kişinin kan şekeri düzeyi normalden yüksek ancak diabet hastalığı tanısı koymaya yetecek kadar da fazla değilse "gizli şeker"den söz edilebilir.
Açlık kan şekeri, en az iki ölçüm sonrası 70-99 mg/dl ise normal, 100-125 mg/dl arası ise gizli şeker, 126 mg/dl’den büyükse diabetten söz edilebilir.
Gizli şekeri olanların önemli bir bölümünün, eğer yaşam biçimlerini değiştirmezlerse 10 yıl içerisinde diabet hastası olduğunu gösteren çalışmalar vardır. Kalp hastalıkları ve inme gibi nörolojik sorunlar açısından gizli şekeri olanların riski çok daha yüksektir.
Yaklaşık 8 saatlik açlığı takiben ölçülen kan şekeri düzeyi ve şeker yükleme testi, gizli şekeri tanımlamak açısından uygun testlerdir.
Eğer gizli şekeriniz varsa, dengeli ve nitelikli bir beslenme planı uygulayarak ve düzenli fizik aktivite yaparak şeker hastalığını geciktirebilir, hatta önleyebilirsiniz.
Keten tohumundan yararlanın
Keten tohumu, sağlığa yararlı pek çok özelliği olan değerli bir besindir. Keten tohumunu düzenli tüketmeniz, birçok sağlık sorununun üstesinden gelmenizi kolaylaştıracaktır.
n Keten tohumunda bulunan bitkisel Omega-3 yağ asitleri, keten tohumu yağının iyileştirici özelliğinin kaynağıdır.
n Keten tohumundaki başlıca iyileştirici Omega-3 yağ asidi, Alfa Linolenik Asit’tir. Bu yağ asidi balıktaki farklı yapıda ise de, kan damarları üzerinde aynı yararlı etkiye sahiptir. Çünkü vücutta hemen EPA ve DHA’ya dönüşür.
n Keten tohumu ayrıca sağlığa yararlı Omega-6 yağ asitlerinden, Linolenik Asidi de ihtiva eder.
n Kolesterol seviyesini azaltır.
n Kalp-damar hastalıklarına karşı koruyucudur. Aterosklerozu (damar sertliği) yavaşlatır.
n Kan basıncının düzenlenmesine yardım eder.
n Kadınların fibrokistik meme hastalığında, Sistemik Lupus hastalığı ve bazı romatizmal sorunlarda yangısal-iltihabi yanıtı sınırlar. Eklem ve kas problemlerini azaltır.
n Bol miktarda posa ihtiva eder. Bu nedenle kabızlığa, kalınbağırsağın divertiküler sorununa, hemoroite karşı yararlıdır.
n Sedef hastalığı, güneş yanığı, akne gibi birçok cilt sorununu hafifletir.
n Şeker hastalığı, multiplskleroz, dejeneratif sinir sistemi hastalıkları ya da Parkinson hastalığı sonucu oluşan çoğu kez uyuşma ve karıncalanmayla belirginleşen ayaklardaki sinir hasarını (polinöropati) azaltabilir.
n Tırnak sağlığını korur.
n Genelde günde 1-2 kez bir çay kaşığı sıvı keten tohumu yağı ya da 1000 mg’lık kapsüllerinden bir adet alınması yeterli olur.
n Doğal keten tohumunu doğrudan, öğüterek veya hafifçe kavurarak da kullanabilirsiniz.
n Hafif kavrulmuş taze keten tohumunu öğüterek, salata veya yoğurda ilave edebilirsiniz.
n Doğal keten tohumu kullanımını 1/4 kahve fincanıyla başlayıp yavaş yavaş artırınız. Genelde yarım fincan keten tohumu yeterli olur.
Duygusal zeka ne demek
Bu son zamanlarda çok sık kullanılan söz, kendisinin ve karşısındakinin duygularını iyi bilen, iyi anlayan ve çabuk kavrayanlar için kullanılan bir tanımlamadır. Bu yeteneğe sahip olanların iş hayatlarında da, sosyal yaşamlarında da daha başarılı oldukları düşünülüyor.
Sosyal zeka eğitimle elde edilen bir şey değil. Böyle bir yeteneğe sahip olmak için hayatı daha yoğun yaşamak, daha çok mücadeleler içinde gelişip, olgunlaşmak gerekiyor.
KLİNİK PSİKOLOG İLKNUR YILMAZ
DİYET GÜNLÜĞÜ
Sorularınız için: Tel: (0212) 236 73 00
Metabolizma kilo alıp verme üzerinde etkili, fakat ne kadar? Metabolizmanın yavaş çalıştığı nasıl anlaşır? Bu nedenle kilo alınır mı?
Metabolizmanız sizin özeliniz
Metabolizma, vücudun temel fonksiyonlarını devam ettirebilmek amacıyla harcadığı enerji miktarıdır. Metabolizma hızı vücut bileşimlerinin kişiden kişiye değişen oranlarına bağlı olarak farklılık gösterir. Bu bileşimler, vücuttaki kas ve yağ dokularının birbirlerine oranıdır.
Kaslar, vücutta yağlardan daha fazla kalori harcanmasını sağlayan yapılardır. Alınan ve harcanan enerji arasındaki fark, kilo kaybını sağlayan temel unsurdur. Bazal metabolizma hızı da alınan enerjinin yakılmasında yüzde 60 oranında etkilidir. Kilo vermekte zorlanan bireylerde yavaş çalışan metabolizma tek başına bir sebep değildir.
Vücudun enerji tüketimini artıran önemli faktörlerden biri de yüzde 30 oranında fiziksel aktivitedir. Fiziksel aktivitenin bu yüzde 30’luk katkısı küçümsenemez. Yavaş çalışan metabolizma hızına sahipseniz, yiyecek veya içeceklerle hızlandırma yöntemleri yerine 30 dakikalık yürüyüşleri alışkanlık haline getirmek kalıcı ve akıllı bir çözümdür.
Artan vücut yağı metabolizmanızı biraz daha yavaşlatacaktır. Yağların altında sıkışan kasların aktivasyonu azaldıkça metabolizmanız da yavaşlayacaktır. Ve bu kısır döngü içinde "şişmanların metabolizması yavaştır" yargısı iyice yerleşecektir. Metabolizma hızı üzerinde genetik faktörlerin etkisi olsa da, siz bunu çevresel faktörlerle (yürüyüş yapmak, bisiklete binmek, yüzmek) desteklemenin faydasını artık biliyorsunuz. Haydi yürüyüşe...
Havalar çok sıcak ve artık ben de dayanamıyorum. Soğuk bir şeyler içmek istiyorum. Kalorisi düşük olan ne tavsiye edersiniz?
Soğuk bir içecek alır mısınız
Beslenme programının kalorisini artırmamak için sürekli su içmeye çalışıyorsunuz. Bu sıcaklarda su içmek kışa göre daha kolay ama yine de soğuk farklı içecekler gözünüzün önünden geçiyor olabilir. Birazcık hareketinizi artırarak, hayatınızdaki birkaç tembellikten vazgeçerek, aslında 1 bardak soğuk içeceği programınıza ilave edebilirsiniz.
Diyetisyeninize danışarak bu içeceklerden birini günlük programınıza ekleyebilirsiniz:
l 1 bardak taze sıkılmış meyve suyu (buzlu)
l 1 bardak taze sıkılmış portakal suyu
l Evde yapılmış veya şekersiz hazırlanmış limonata (tatlandırıcı ile veya 1 çay kaşığı bal ile taze nane ilave ederek)
l 1 küçük bardak ayran
l 1 bardak light süt ile yapılmış buzlu kahve (tam yağlı sütten yapacaksanız yarı yarıya su ile karıştırın)