Paylaş
Hele bir de “bilgili” olduğu varsayılan ya da öyle gibi görünenler eğer yanlış yönlendirmeler ve “hatalı rol model” tavırları geliştirirlerse tehlike iyice büyür. “Aşı karşıtlığı meselesinde” de işte tam da böyle bir durum var. “Bilgililerin çoğu” konuya yeterince ve hak ettiği ilgi göstermiyor. Bilgili oldukları kabul edilen bazı çakma ve kara düşünceli bilim değil filim adamı oldukları zaten bilinen kişiler ise topluma yanlış mesajlar verebiliyor. Eğer böyle giderse ve eğer bu fütursuz “film adamlarına(!)” hak ettikleri yanıtlar verilmezse bilelim ki 4. dalga kaçınılmazdır ve kapımızdadır. Ve yine bilelim ki o 4. dalga en çok bu sahtekârlara inanan “aşısızları” vuracak, onları yaralayacaktır. İşte bu nedenle çok ama çok önemli ve kritik bir noktadayız.
MÜHİM MESELE
AŞI KARŞITLARINA TAVİZ YOK!
Sadece bizde değil hemen her ülkede aşı karşıtlığı meselesi önemli bir sorun. Rakamlar da oldukça manidar ve ürkütücü. Bizde de durum aynı. Ortalama her 4 vatandaşımızdan biri hâlâ aşıya şüpheyle yaklaşıyor, uzak duruyor. Daha da önemlisi aşı karşıtlarının sesi son günlerde her zamankinden biraz daha fazla çıkıyor. Peki, ne yapmalıyız? Sessiz kalıp bir köşede oturmalı mı, yoksa sesimizi yükseltip “Olmaz arkadaş” diyerek yeni ve daha güçlü bilimsel temelli sosyal anlayışı güçlü argümanlar mı geliştirmeliyiz? Ve o argümanlar neler olmalı? Bu ve benzeri soruların yanıtı için 1 numaralı kutuya geçin.
KUTU 1
AŞI KARARSIZLARIYLA NASIL KONUŞMALIYIZ?
1) Şu anda “Aşıya karşıyım ya da aşı karşıtıyım” gibi tavır geliştirenlerin bile çoğu bilmeli ki “difteriden tetanosa, çocuk felcinden menenjite, kızamıktan kabakulağa” pek çok aşıyı zaten yaptırmış durumdalar. Onlara bu hastalıklardan korunmada bir numaralı desteği bu aşılar sayesinde kazandıkları tekrar tekrar hatırlatılmalı.
2) “Hakikat gevezeliği” yapanlara asla prim verilmemeli. Bilimsel gerçekleri eğip büken bu sosyal medyanın “çakma klavye şovmenlerine” net ve açık ifadelerle karşı konulmalı. Aşının sadece “bireysel” değil “toplumsal faydaları” da tekrar tekrar bıkıp usanmadan anlatılmalı.
3) “Aşı karşıtı” argümanlara yanıt aramak yerine “aşı etkinliği ve kazanımlarını” vurgulayan bilgiler hemen her ortamda dile getirilmeli.
4) Bilgi aktarımında ve kararsızları ikna çabasında sadece bilim insanları, popüler sanatçılar değil, “inanç önderleri, siyasi liderler, spor kulüplerinin taraftar organizasyonları ve başkanları” bile devreye sokulmalı.
5) Aşılanmanın sadece bilimsel değil, sosyal açıdan da yeterince desteklenebilmesi için görsel ve yazılı medyadan daha yoğun bir biçimde ortak kampanyalar yapılarak yararlanılmalı.
KUTU 2
AŞI GÖNÜLLÜSÜ OLALIM
Ne beden ve ruhlarımızın, ne sosyal yapılanmalarımızın, ne de ekonomik organizasyonlarımızın yeni bir dalgayı daha kaldırmaya ne gücü ne de tahammülü var. Diğer taraftan şu anda salgının hâkim belirleyicisi olan Delta varyantı önceki varyantlara oranla çok daha hızlı bir bulaşma gücüne sahip. Öyle ki salgının başlangıcındaki virüs için 1-2 civarında olan “bulaşma kat sayısı”, Delta varyantında 4-5 olarak belirlenmiş durumda. Bu rakamı 8-9’a çıkarıp, “Delta varyantının suçiçeği virüsü kadar hızlı bulaşabilme yeteneğinde olduğunu” ileri sürenler bile var. Ve bütün bu olumsuzluklara karşı tek silah elimizdeki mevcut aşılar. Bu nedenle en azından “aşı olanların hakkını korumak”, “işini gücünü kaybedenlerin çalışma haklarını engellememek” ve binlerce insanı yeniden işsiz bırakmamak için aşılanma meselesinde her birimiz etkin birer “sosyal gönüllü” görevi üstlenmek zorundayız.
ÖNEMLİ
COVID-19 ZEKÂ KAYBI DA YAPIYOR
İngiltere’de Cambridge Üniversitesi ve Imperial Collage London’ın ortaklaşa yaptığı bir çalışmanın sonuçları geçtiğimiz günlerde ünlü tıp dergisi The Lancet’te yayımlandı. Araştırmaya göre, COVID-19’dan iyileşenlerin bir kısmında dikkate değer ölçüde bir “bilişsel kayıp” da söz konusu olabiliyor. İşin kötüsü bu araştırmaya bakılırsa COVID-19’u hafif atlatanlar bile önlerine konan zekâ testini çözmede hastalığı geçirmeyenlere göre daha çok zorlanıyor. Daha da önemlisi IQ kaybı 7 puanı bile bulabiliyor. Anlaşılan o ki COVID-19’un nörolojik hasarları sadece “sisli beyin” ve benzeri sorunlarla sınırlı değil. Özellikle 12 yaş üzeri gençleri, süratle aşılayarak hastalıktan korumanın önemi bu araştırmayla bir kez daha ortaya çıkmış durumda.
Paylaş