Paylaş
D vitamini eksikliği sadece bizi değil, her ülkeyi kasıp kavuran bir sorun ve her ülke bu soruna çözüm arıyor. Aramak da zorunda çünkü D vitamini eksikliğinin etkilemediği organ ya da sistem yok. Eksiklik, kemik erimesinden kanserlere, enfeksiyonlardan bağışıklık bozukluklarına, psikiyatrik/nörolojik sorunlardan romatizmal hastalıklara, hipertansiyondan kalp damar hastalığına ve çok daha önemlisi diyabete bile zemin hazırlayabiliyor.
Peki ne oldu da bu kadar azaldı D vitamini stoklarımız? Ne oldu da kaybettik D vitaminimizi?
Sorunun bir değil birçok yanıtı olsa da en mühiminin cildimizin güneşle buluşma sıklığının azalması, aksaması olduğu kesin. Çünkü D vitamini ihtiyacımızın neredeyse yüzde 90’ından fazlasını güneşteki mor ötesi (UV) ışınlarının sayesinde cildimizde üretiyoruz.
Gıdalarla kazanabileceğimiz miktar son derece sınırlı. Tamam sütte, balıkta, ette, yumurtada da D vitamini var ama bedenimizin ihtiyacını tam olarak karşılayabilmek için her gün litrelerce süt içmemiz, kilolarca balık, et yememiz ve bir yumurta denizinin içinde yüzmemiz gerekiyor.
Kısacası kesin çözüm için cildimizi güneşle buluşturmak zorundayız. Zira “Güneş-cilt buluşması” aksayınca üretim kesinlikle aksıyor.
Tavsiyem şu: Kalıcı, etkili ve en doğru çözümün güneşe çıkmak ve cildimizi güneşle buluşturmak olduğunu unutmayalım. Bu imkanı yaşadığımız güneşsiz kış aylarında bile fırsat buldukça değerlendirmenin bir yolunu bulalım.
Diyetlerde neden hep lor peyniri var?
Lor peyniri düşük kalorili, besleyici ve hoş aromalı bir çeşit süzme peynir. Sadece protein zenginliği ile değil, yağ oranının azlığı, mineral ve vitamin yapısının zenginliği (demir, magnezyum, çinko, bakır, kalsiyum, B3, B6, B1, B12 vitaminleri, folik asit) nedeniyle de mükemmel bir besin.
Tok tutucu ve düşük kalorili yapısı, kilo vermeye yardımcı ve kas kütlesini artırıcı etkisi onu beslenme uzmanlarının diyet listelerindeki ilk protein tercihlerinden biri yaptı.
Biz lor peynirinin insülin direncini kırma ve düşük insülin seviyelerini sürdürebilme bakımından da faydalı olduğunu düşünüyoruz.
Önemli bir avantajı da şu: Lor sadece kahvaltılık bir peynir değil. Gözlemelerden dürümlere, salatalardan makarnalara kadar pek çok besine de eklenebiliyor.
B12 iştah açar mı
Vitaminlerin kilo aldıracağı endişesi yeni değil, belki de 50 yıl öncesine dayanan çok eski bir şehir efsanesi. Prensip olarak hiçbir vitamin –ve tabii ki B12 vitamini- kilo aldırmaz.
İştah konusuna gelince... Eğer ağır bir vitamin eksikliği sebebiyle ciddi bir iştah kaybı söz konusuysa eksiğin yerine konulması durumunda eski sağlıklı durum da, iştah da yerine gelir, yani “artan” değil, “yeniden kazanılan” bir iştah söz konusu olur.
Gelelim detaylara... Suda eriyen, ısıya dirençli, ışığa duyarlı B12 vitamini karaciğerde depolanır. Sinir kılıfının (miyelin) korunması, kemik iliğinde alyuvar (eritrosit) yapımının artması, demirin depolanması, ağrı eşiğinin düşürülmesi, enerji sağlama, tepkime zamanını kısaltarak beyin etkinliklerine destek olma, toksinlerin atılması, homosistein yapımının engellenerek kalp-damar sistemine destek olma B12’nin başlıca görevleridir.
Bu görevleri folik asit desteği ile başarır. Eksikliğinde halsizlik-güçsüzlük, denge bozukluğu, ellerde ve ayaklarda uyuşukluk ve karıncalanma, yürüme güçlüğü, unutkanlık, yoğunlaşma yetisinde azalma, ileri dönemlerde bunama belirtileri ve psikiyatrik bulgular ortaya çıkabilir.
Bedenimizin üretemediği bu vitamini öncelikle karaciğer ve böbrek, et, tavuk, balık, kabuklu deniz ürünleri, süt ürünleri ve yumurta sarısından alırız.
B12, midede bulunan bazı hücrelerin salgıladığı bir taşıyıcı proteinle (intrensek faktör) ince bağırsaklardan kalsiyum varlığında emilir.
Kas içine (kalçadan) iğne yapılması ağızdan alımından 50 kat daha fazla etkilidir. Yaşlılar, vejetaryenler, mide operasyonu geçirenler, hamileler, emzirenler, sporcular, yoğun alkol ya da sigara kullanıcıları, uzun süre mide asidini azaltan ilaç kullananlar, emilim sorunu yaratan (süregelmiş mide sorunları, ishaller) hastalığı olanlar, karaciğer hastaları B12 eksikliği ile karşılaşabilir.
Erişkinlerde günlük gereksinim 3-4 mcg’dır. B12 seviyeleri kanda analizleri ile kolayca anlaşılabiliyor ve eksiklik halinde tablet, şurup veya enjeksiyonlarla eksiklik gideriliyor.
Bu hapları dikkatli yutun
Acil servislere mide kanamasıyla müracaat eden pek çok hastada kanama nedeni aspirin ya da diklofenak, ibuprofen, naproksen gibi başka bir ağrı kesicidir.
Gastroentereloji uzmanları, karaciğer iltihaplanmalarının, yani hepatitlerin en önemli nedenlerinden birinin ağrı kesiciler olduğunu çok iyi bilir.
Mesela içinde parasetamol bulunan ilaçlar karaciğere zarar verme konusunda ünlüdür. İçinde piramidon olan ağrı kesicilerin ise kemik iliğinde hücre üretimini durdurarak kemik iliğini çalışamaz hale getirebildiğini biz hekimler çok iyi biliriz.
Kısacası, hiçbir ağrı kesici masum değil. Bu ilaçların reçetesiz satılmaları, bunlara kolayca erişen hastaların ise ciddi yan etkileri olan ilaçları gelişigüzel kullanmaları, durumu iyice tehlikeli bir boyuta taşıyor.
Ağrı kesici önerilen hastaların sağlık durumlarının dikkate alınmaması büyük bir hata.
Her yıl yüzlerce kişi bilinçsiz kullandıkları ağrı kesiciler yüzünden karaciğer iltihaplanmasına yakalanıyor.
Bunların bir kısmı karaciğer koması nedeniyle hayatını kaybediyor. Hayatını kaybedenlerin çoğu ise çocuk! Böbrek yetmezliği hastalarına sadece yanlış ağrı kesici kullanımı yüzünden her yıl yüzlerce yeni insan ekleniyor.
Pek çok kişi ağrı kesicilere bağlı mide kanaması nedeniyle hastanelerin aciline koşuyor. Özetle ağrı kesici kullanmadan önce bir değil, iki değil 22 defa düşünün!
Ağrı kesici kullanmadan önce en azından ağrınızı doğal yollarla, ilaçsız hafifletmenin yollarını arayın.
Kıkırdak tamiri için glukozamin
Glukozamin, eklem kıkırdağının bileşenlerinde yer alan birçok kimyasalın yapıtaşıdır. Glukozaminin yaşlanmayla ilişkili romatizmal bir hastalık olan osteoartrite bağlı eklem ağrılarını azalttığını, eklemleri kıkırdak hasarından koruduğunu gösteren çok sayıda çalışma yayınlanmıştır. Bu yüzden de iç hastalıkları, romatoloji ve ortopedi uzmanlarının reçetelerinde sık sık yer almaktadır. Bu madde kabuklu deniz hayvanlarından elde edilir. Bu hayvanlara alerjisi olanlarda ciddi sorunlara yol açabilir.
Eğer şeker hastasıysanız doktorunuza danışmadan glukozamin içeren eklem takviyelerini sakın kullanmayın.
Sık sık mide sorunları yaşayan kişiler de dikkatli olmalı. Çünkü bu takviyeler mide şikâyeti olanlarda gaz, ağrı, şişkinlik ve ishale yol açabiliyor. Diyelim ki, glukozamin takviyesi sizde böyle bir sıkıntı yaratmıyor, o halde kullanmanızda hiçbir sakınca yok.
Ama glukozaminin sülfat formunu kullanmanızı öneriyorum. Günlük 1000 miligramlık bir doz yeterli, 1500’ü geçmenizi önermem. Eğer kullandığınız takviye K2 vitamini de içeriyorsa ne âlâ.
Paylaş