Paylaş
GEÇMİŞ yıllara oranla daha sağlıklı bir toplumuz. Daha hijyenik koşullarda yaşıyoruz, daha güçlü bir sağlık sistemine sahibiz ama kalp- damar hastalıkları ve kanser gibi çok önemli iki konuda Avrupa, hatta dünya şampiyonluğuna adayız! Her yıl binlerce insanımızı kalp krizi ve/veya kanserden, çoğu zaman da “gereksiz yere sadece bilgisizlik, dikkatsizlik, özensizlik veya vurdumduymazlık” sebebiyle kaybediyoruz. Dahası, obez sayısı en yüksek toplumlardan biri olma yolunda son sürat ilerliyoruz. Kilo sorunu ve obezitenin yaygınlaşmasıyla birlikte diz, kalça eklemi sorunu olanların, karaciğeri yağlanıp safra keseleri taşla dolan vatandaşlarımızın sayısı da artıyor.
SAĞLIKSIZ ERKEN YAŞLANMA
Bu olumsuz gidişin en önemli yansıması sağlıksız ve erken yaşlanan insanlarımızın artması oluyor. Bunu sağlık harcamalarımız da doğruluyor. Hastanelere ve ilaçlara ayrılan bütçenin son on yılda iki kat artması bu kötü gidişin en güzel kanıtı. Oysa bu sorunların en az %80’ini “yaşam tarzımızı” azıcık değiştirerek ve hayatımıza yeni yeni giren bazı yanlışlarımıza “dur” diyerek önlememiz mümkün. “Yaşam tarzı değişikliği” dediğimiz şeyler de öyle zor başarılacak işler değil. Sadece beslenmemize ve aktivitemize dikkat etmemiz bile işin en az %80’ini otomatikman çözebiliyor. Yani sadece yiyip içtiklerimize dikkat ederek ve biraz daha çok yürüyerek bile hayatımızı değiştirmemiz, geleceğe daha sağlıklı bir hazırlık yapma fırsatını yeniden yakalayabilmemiz mümkün.
YANLIŞTA ISRAR EDİYORUZ
Gelin görün ki, biz bunların tam tersini yapma ve yanlışta ısrar etmede inanılmaz bir inat içindeyiz! Anlaşılmaz ve inanılmaz bir şekilde sağlıklı olduğu bilimsel olarak da kanıtlanmış geleneksel (Akdeniz) mutfağımızı bir kenarda bırakarak fast food beslenmeye, daha çok şeker, un, bitkisel yağ, tuz tüketmeye, yanlış üstüne yanlış yapmaya çalışıyoruz. Bizim bu gayretimizi (!) gören uluslararası fast food zincirleri de müthiş bir iştahla ülkemize hücum ediyor. Her köşede bir burger dükkanı, her sokakta bir “evlere de servis yapan” pizza zinciri şubesi, her mahalleye 3-5 tatlıcı dükkanı açılıyor. Ayrıca daha pek çok yanlışımız var...
POSTMODERN BESLENME İSTİLASI!
Oysa yukarıda da belirttiğim gibi sağlığı olumsuz yönde etkiledikleri yüzlerce araştırmayla, farklı kıtalarda onlarca ülkede kanıtlanmış, adına “modern beslenme tarzı” ya da “Batı tipi beslenme modeli” denilen ve esas yapılanmasını burgerlerle, kızarmış tavuklarla, pizzalarla, kızarmış patateslerle, mayonez, ketçap bulamaçlarıyla, gazlı, kolalı içecekler ve soslu dondurmalarla süsleyen bu “post modern beslenme istilası” karşısında biraz daha dirençli davranabilir, kendi geleneksel beslenme tarzımızı yeniden ön plana çıkarabilir, ev sofralarını yeniden kurup Türk mutfağını yeniden harekete geçirebilir, keyifli masa sohbetlerini, aile yemeklerimizi yeniden ihya edebiliriz. Aslında sadece bunlarla da yetinmemeli tıpkı eskisi gibi hayatımızı daha fazla yürüyerek geçirmenin yollarını da bulmalıyız. Daha çok adım atmalı, daha çok merdiven, yokuş çıkmalı, kısacası kaslarımızı yeniden ve daha çok kullanmanın bir yolunu bulmalıyız. Sadece bu iki basit önlemin bile bizi kalp hastası olmaktan, kansere yakalanmaktan, kilo sorunu ve obeziteyle uğraşmaktan uzak tutacağından emin olabilirsiniz. Dahası sadece bu önlemlerle bile yaşam süremizi uzatabilir, Allah’ın takdir ettiği ömrü kendi elimizle kısaltmadan, hakkıyla, keyfiyle, sağlıkla, enerjik ve zinde bir beden, huzurlu bir ruhla tamamlayabiliriz.
HEMEN BAŞLAYABİLİRSİNİZ
SONBAHAR bütün güzellikleriyle kapımızda. Biliyorum ki çoğunuz kış hazırlıklarınıza çoktan başladınız. Çocuklarınız yeniden okullarına döndüler, yıllık sağlık kontrollerinizi yaptırdınız, hatta bazılarınız grip, zatürree aşılarınızı oldunuz, yeni bir dönem için yeni planlar oluşturma sürecindesiniz. Size güzel ve aynı zamanda “sağlıklı bir teklifte” bulunmak istiyorum: Gelin bu yeni sonbaharı yeni bir başlangıç haline getirelim. Bu başlangıcın ilk cümlesini de şu şekilde kuralım: “Sık sık yaptığım o yanlışları bundan sonra daha az yapmaya, daha doğru beslenip ve daha çok yürümeye başlıyorum!” Beslenme yanlışlarınızın neler olduğunu merak ediyorsanız yandaki kutuyu lütfen dikkatle okuyun.
BESLENMEDE İLK 10 YANLIŞIMIZ
- Şeker tüketimini azaltmalıyız. Şeker tüketimi arttıkça sağlığımız bozuluyor. Gizli şeker, reaktif hipoglisemi, insülin direnci, kilo sorunu, yağlı karaciğer, safra kesesi taşları ve daha pek çok problemin arkasında şeker tüketimindeki artış var. Şeker tüketimi deyince sadece bakkaldan aldığınız toz ya da kesme şekeri düşünmeyin. Reçel ve benzeri tatlıları, meyve suları ve bol şekerli meyveleri, balı, pekmezi de bu listeye ilave etmelisiniz.
- Unlu besinleri daha az yemeliyiz. Eskiye oranla daha çok ekmek yiyoruz. Daha çok pasta, gofret, bisküvi, kurabiye, poğaça ve benzeri unlu yiyecek tüketiyoruz. Hele hele şekerli unlu yiyeceklerle gereğinden fazla samimiyet kuruyoruz! Ve bunlar sonuçları çok tatsız olabilecek yanlışlar.
- Sosis, sucuk, salam gibi işlenmiş et ürünlerini tüketmemizde artış var. Bu da son derece önemli bir tehdit. Hazır kremalar, salata sosları, mayonezler, ketçap ve benzeri şeker eklenmiş lezzet arttırıcılar, et suları ve benzeri lezzetlendiricilerin kullanımı da sağlık yönünden önemli hatalarımız. Margarinleri ve margarin eklenmiş yiyecekleri bilerek ya da bilmeyerek eskiye oranla daha sık yediğimiz de kesin. Özellikle pastane, fırın ürünlerinde yağ olarak margarinin tercih edildiğinin çoğumuz farkında bile değiliz.
- Bitkisel yağ tüketimimiz fazla. Bitkisel yağlarla yapılan kızartmalar en az fast food dükkânlarındaki kızartmalar kadar tehlikelidir. Sağlıklı bir mutfak ayçiçeği, mısır özü ve pamuk yağı ve benzeri yağların en az girdiği mutfaktır. Mutfağınıza bitkisel yağ olarak mümkünse sadece zeytinyağı sokun! Zeytinyağının da soğuk sızma olanını tercih edin. Hiç olmazsa riviera tipi ile yetinin.
- Çok fazla meyve suyu, gazlı, kolalı içecek içiyoruz. Hazır meyve sularını çok fazla içiyoruz. Taze meyve sularının bile fazlasının zararlı olabileceği kanıtlanmışken içinde sadece meyve aroması bulunan meyveli içecekleri mandalin, limon, portakal suyu yerine kendimiz de, çocuklarımız da içiyoruz. Ayrıca çok daha önemlisi kolalı, gazlı, şekerli içeceklerin tüketiminde de ciddi bir artış var.
- Tuz tüketiminde dünya şampiyonluğuna oynuyoruz! Günlük tuz tüketimimizin 20 grama yaklaştığını söyleyenler var ki bu korkunç bir gelişme. Yediğimiz her şeyi içindeki tuz miktarı yönünden sorgulamamız ve sofralarımızdan tuzlukları kovalamamız gerekiyor!
- Atıştırmalık gıdaları abartıyoruz. Hiçbir besleyici değeri olmayan gofretler, galetalar, bisküviler ve benzeri unlu atıştırmalıkları eskiye oranla daha fazla yiyoruz.
- Dondurma tüketimini de abartmaya başladık. Dahası yediğimiz dondurmaların aslında gerçekten de dondurma olup olmadığı da tartışmalı! Piyasada satılan dondurmaların çoğunun içinde süt değil, süt tozu var. Onun da miktarı çok az. Dondurmaların çoğunda gereğinden fazla krema ve margarin mevcut.
- Tatlı tüketimimiz can sıkıcı bir noktaya doğru ilerliyor. Her köşede bir tatlıcı, baklavacı veya kadayıfçı dükkânının açılması sağlığımız için iyi bir haber değil, kötü bir gelişmedir. Hayatımız tatlandıkça sağlık durumumuz maalesef acı sonuçlara doğru yöneliyor.
- Önemli bir sorun da hazır çorba tüketimimizin yavaş yavaş artmasıdır. Ev yapımı çorbaları bırakıp hazır çorbalara yönelme eğilimimizin çoğalması iyi bir gelişme değil. Hazır çorbalardaki tuz miktarının fazlalığı ve güvenilir bir madde olup olmadığı hala anlaşılamayan monosodyumglutamat (Çin tuzu) maddesi bu çorbalarla ilgili kuşkularımızın temel nedeni. Tabiî ki her hazır çorba sağlıksız olmayabilir ama etiketlerin dikkatle okunması, kalori, tuz ve MSG içeriklerinin iyi anlaşılması koşuluyla.
Paylaş