Paylaş
Ona göre bütün kadınlar eğitimleri ve ekonomik durumları ne olursa olsun- dış görünüşleri (fizikleri) ve ciltlerine özen göstermekten ayrı bir keyif alıyor. Bence haklı! Ne var ki cilt bakım endüstrisi bu müthiş ilgiyi hâlâ yeteri kadar ciddiye almıyor. Çoğu ürünlerinin etkili olup olmamasıyla değil, paketi, kokusu ve kıvamıyla daha çok ilgili. Bir uzmandan öğrendiğime göre üretici firmalar maliyetin %95’ini tanıtım ve ambalaja pakete-, %5’ini ise aktif maddelere ayırıyor. Kalıcı çözümlerden çok geçici, yani “kozmetik çözümlere” odaklanıyor. Oysa alfa lipoik asit, CoQ10, Argirelin, hiyalüronik asit ve daha birçok cilt gençleştiricisi ürünler daha sık ve daha çok kullanılmayı bekliyor.
Burada en önemli nokta “Gençlik-güzellik” mesajlarının çok fazla abartılması! Bu abartı aşırı bir “genç kalma, genç görünme, yeniden yaratılma” çılgınlığına yol açıyor. Eğer böyle giderse “estetik -kozmetik” girişimler nedeniyle yirmili yaşlarda kadınlaşan genç kızların ve yirmilik gençler gibi görünmeye çalışan 70’lik hanımların da sayısı hızla artacak.
Ben bu durumu Benjamin Button’un haline benzetiyorum. Aynı eğilim erkeklerde de var. Gittikçe daha çok sayıda erkek daha erken yaşlarda estetik-kozmetik girişimler yaptırıyor. Ben bu sorunu “Benjamin Button Sendromu ” diye tanımlıyorum.
Benim duruşum tarafsız bir alanda kalmak ama takdir hakkımı Benjamin’leşenlerden yana kullanıyorum. Ekonominin o ünlü “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” anlayışını, konu “güzellik ve gençlik” olunca “isteyen istediği kozmetik girişimi, istediği yaşta yaptırsın” diye değiştirdim. Ama bu duruş işi fazlaca abartanları, yani “Benjamin Button Sendromu”na yakalananları ilgi ile izlememe engel olmuyor…
Yoğurt zayıflatır mı?
Kilo sorununuz olsun ya da olmasın yoğurdu sofranızdan eksik etmeyin. Yoğurt yemek her yaştaki insana iyi gelir. Yoğurt özellikle yağı azaltılmışsa- kilo ayarını dengelemede de önemli bir destekleyicidir. Bunun nedeni tok tutması, proteinden zengin olması ve kalsiyum içeriğinin yüksekliğidir. Özellikle kalsiyumdan zengin yapısı yoğurda kilo dengeleyici bir özellik kazandırmış gibi görünüyor. Sırası gelmişken düzenli yoğurt yemenin özellikle bel kalınlığını azaltmada etkili olabileceğini hatırlatalım.
Probiyotikler gazı azaltır mı?
Probiyotik bakterilerle
zenginleştirilmiş besinler (örneğin probiyotikli yoğurtlar) bağırsak içi biyolojik dengeyi mükemmelleştiriyor. Bu durum bağışıklığın güçlenmesi, iltihabi bağırsak hastalıklarına karşı iç dengenin sağlanması, kolesterol kontrolünün desteklenmesi ve daha da önemlisi kabızlık sorununa karşı bir takviye anlamına geliyor. Eğer imkânınız varsa probiyotiklerle güçlendirilmiş süt ve süt ürünlerinden faydalanmanızı öneriyorum.
Mangal keyfinin sağlık riski nasıl azaltılır?
Hafta sonları mangal keyfi yapmayı sevmeyen var mı? Ama bilim maalesef bu işin de keyfini kaçırdı! Ben hafta sonu mangal sefasının sanıldığı kadar kötü bir alışkanlık olduğunu düşünmüyorum. Temiz havada eğlenceli bir hafta sonu bahanesi oluşturduğu için faydalı olduğu bile söylenebilir. Mangal keyfinin eski tadının kalmamasının sebebi fazla miktarda et tüketiminin ve kızartılmış -yanmış- etin bazı sağlık sorunlarını tetiklediğinin anlaşılması. Kırmızı et veya tavuk dikkatli pişirildiği ve makul ölçülerde yenildiği sürece son derece faydalı bir besin. Yeter ki yağlı kısımları mümkün olduğu kadar ayrılabilsin, tüketim sıklığı haftada 2-3 ile sınırlanabilsin. Mangal yaparken etin kömürleşmemesine, yanmamasına, özellikle alevle temas etmemesine de dikkat etmeniz gerekiyor. Yanmış et (özellikle kalın bağırsak kanseri yönünden) önemli bir sağlık riski. Sıcak kömürlerin üzerine damlayan yağların neden olduğu dumanın içinde poliaromatik hidrokarbonlar ve kanserojen başka maddeler var. Ayrıca “mangalda et” keyfi yaparken bol miktarda sebze tüketilmesi de önemli. Çünkü sebzedeki kanserojenler ve posa yapısı koruyucu bir etki sağlayabiliyor. Mangal yaparken kullandığınız ızgarayı her kullanımdan sonra yıkamayı ihmal etmemeniz de gerekiyor. Tavuk etinin yüzeyinin siyahlaşmadan pişirilmesi gerekiyor. Pişirilmiş her türlü etin siyahlaşmış bölgelerini temizlemeden yememeniz de daha doğru bir seçim.
Devedikeni karaciğer yağlanmasını önler mi?
Milk Thistle veya devedikeni olarak bilinen doğal bitkinin içinde bulunan silimarin isimli maddenin karaciğer hücrelerini dış zararlardan koruduğunu gösteren bazı araştırma sonuçları var. İç hastalıkları ve gastroenteroloji uzmanlarının bu sonuçlara inanan ve inanmayanları, yani fikir ayrılığı içinde olanları olduğu biliniyor. Benim kanaatim hafif derecede karaciğer enzimi yüksekliği bulunan (örneğin yağlanmaya bağlı karaciğer enzimi yükseklikleri) kişilerde saf silimarin tablet veya kapsüllerinin günde 140-210 miligramlık dozlarda kullanılabileceği yönündedir. Ama hiçbir zaman “milk thistle ekstresi” adı altında pazarlanan ve aktif maddenin saf içeriğini değil, deve dikeni bitkisinin kurutulmuş tozlarını bulunduran desteklerden sonuç beklemeyin. Sırası gelmişken aynı durumun ginkgo biloba ekstreleri için de söz konusu olduğunu hatırlatalım. İçinde bulunan ginkgo alkeroidlerinin saflaştırılmış olanları dışındakiler pek işe yaramıyor. Aslında son birkaç yılda saf ginkgo özütlerinin etkinliği bakımından da ciddi şüpheler oluştu. Bu nedenle ilaç olarak kullanılmaları ve geri ödeme listelerine alınmaları durduruldu. Benim önerim imkânı olanların saf ginkgo glikozitleri içeren tabletlerden faydalanmaya devam etmeleri ama ginkgo biloba özü adı altında satılan destek ürünlerine pek iltifat etmemeleridir.
Fazla şeker yemek diyabet yapar mı?
Özellikle anne, baba ya da kardeşlerinde diyabet olanlar şeker hastalığı olabilecekleri korkusuyla şekerli yiyeceklerden uzak dururlar. Bu durumun daha fazla abartıldığı, şeker yükleme testi yapıldığında şeker hastalığının tetiklendiğini düşünen kişilerle bile karşılaşabiliyoruz. Oysa şekerli yiyeceklerin diyabete neden olmaları söz konusu değildir. Yani yukarıdaki sorunun cevabı kocaman bir “hayır”dır. Hiçbir bilimsel çalışma aksini göstermiş değildir. Orta ve ileri yaş diyabetinde genetik yapı ciddi bir rol oynar ve temel belirleyici faktörlerden biridir. Diyabeti ortaya çıkaran faktörler ise yaşın ilerlemesi, şişmanlama, yani yağlanma, hareketsiz bir hayat sürme gibi yanlışlardır. Kısacası yiyip içtikleriniz diyabete neden olmaz ama çok fazla miktarda kalori tüketirseniz kilo alırsınız ve diyabete yakalanmanızı kolaylaştırırsınız.
Endişe cildi yaşlandırır mı?
Geçen yıl “Dermantoloji” adıyla yayınlanan kitabımda cilt güzelliğinin deriden çok daha derinlerde başladığını, cildi içten besleyip dıştan desteklemekten daha etkili bir yol olmadığını uzun uzun anlatmıştım. Cildi beslemek deyince aklınıza yalnızca likopen, CoQ10, alfa lipoik asit, E vitamini, resveratrol, kateşinler vb antioksidanlar gelmesin. Cildin en önemli besinlerinden biri de iyi ve güzel duygulardır. Huzurlu, keyifli ve güzel bir hayat sürenlerin, gelecek endişesinden uzak, iyimser bir bakışla hayatını sürdürenlerin, korku, öfke ve özellikle endişeden uzak bir hayat sürenlerin de ciltleri genç kalıyor, parıldıyor, ışıldıyor. Bunun nedeni özellikle stres ve endişenin fazla miktarda kortizol salgılanmasına yol açması. Dolaşımda kortizol miktarı artınca ciltteki yaşlandırıcı süreçlerin neredeyse tamamı aktive oluyor. Kısacası endişe vb. kötü duygular cildi beklenenden daha hızlı yaşlandırıyor.
Paylaş