Paylaş
YAŞLANDIKÇA sağlık sorunlarımız artıyor. Yaşımız ilerledikçe özellikle bağışıklık sistemimiz eski formunu kaybediyor, metabolik-hormonal yapımız eski zindeliğinden uzaklaşıyor. Daha az hareket ediyor, daha çok yiyip içiyoruz.
NEZLE BİLE AĞIR GEÇİYOR
Yaşlanan beden de zaten bu yanlışlara direnemiyor, açık vermeye başlıyor. Gençlikte birkaç günde atlatılan basit bir nezlenin yaşlılıkta neredeyse bir zatürree depremine dönüşmesi, gençlik yıllarında neredeyse hiç tanışmadığımız hipertansiyon, şeker hastalığı, şişmanlık ve kanser gibi sorunların yaş 50’yi geçti mi birbiri ardına patlak vermesi de zaten bu doğal değişimler ve tekrarlanıp duran yanlışlardan kaynaklanıyor. İşin kötü yanı bu yanlışlar da birbirinden besleniyor, birbirini ediyor. Bu sorunlardan uzak kalmak istiyorsanız anlatacaklarımı iyi okuyunuz.
KANSERİN ÇARESİ ONU ÖNLEMEYE ÇALIŞMAKTIR
KANSERE yakalananların sayısında hızlı bir artış var. Kanser “sosyal ve ekonomik maliyetler”i yüksek bir sağlık sorunu, “duygusal maliyet” kısmı ise daha da önemli. Kanseri önleme konusunda yapılabilecek pek çok şey, alınabilecek bir sürü önlem var.
SİGARA İÇMEYECEĞİZ
Mesela akciğer kanserinden korunmak istiyorsak sigara içmeyeceğiz, içenleri uyaracağız. Hava kirliliği kadar evlerde kullandığımız kimyasal kirleticilerden, örneğin deodorantlardan, koku gideren spreylerden uzak duracağız. Mesela kolon kanserinden korunmak için salamdan, sosisten, kızarmış, yanmış etlerden ve aşırı miktarda et yemekten sakınacağız. Yemek borusu ve mide kanserinden korunmak için çabuk yemeyeceğiz, iyice çiğnemeden yutmayacağız, çok sıcak yiyecek ve içeceklerden uzak duracağız. Meme kanserinden korunmak için paraben içeren deodorantları kullanmamaya, menopozda hormon desteği kullanma konusunda daha dikkatli ve hatta dirençli olmaya, lüzumsuz ve sık tekrarlanan mamografilerden vazgeçmeye özen göstereceğiz.
DİYABETİ DAVET ETMEYİN
ŞEKER hastalığının belirtileri denince hepimizin aklına “çok su içme, sık ve bol idrara çıkma, sürekli yeme ihtiyacı içinde olma, beklenmedik şekilde kilo kaybetme” geliyor. Oysa bu işaretler ancak belirgin, hatta ilerlemiş diyabet aşamasında ortaya çıkıyor. Diyabette erken teşhisin etkili yollarından biri risk grubunda olanlara bazı testlerin tatbik edilmesi. Özellikle yüksek riskli kişilerde şeker toleransının ölçülmesi bile muhtemel bir diyabeti tahmin etmeye yetebiliyor. Eğer bu mümkün olmazsa en azından yıllık sağlık kontrollerinde kan şekerinin mutlaka kontrol edilmesi öneriliyor. Bu kontrollerde yalnız açlık şekerlerine bakmak yeterli değil. Mutlaka tokluk şekerine de bakmak gerekiyor. Üç aylık şeker ortalamasını gösteren HbA1c de çok değerli bir kriter.
TEHDİTTE İLK BEŞTE
Diyabet zaten çok önemli bir sağlık sorunuydu ama geleceği tehdit eden sağlık sorunları sıralamasında neredeyse ilk beş içinde gösteriliyor. Bunun nedeni yaşam tarzı yanlışlarımızın hızla artması. Bu yanlışı özellikle yeme içme konusunda çok ama çok sık yapıyoruz. Yani “diyabet neden yaygınlaşıyor?” sorusunun cevabı her şeyden önce yeme yanlışları ve hareket azlığında yatıyor.
TANSİYONUMUZ YÜKSELİYOR!
TÜRK Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği’nin verilerine göre, Türk halkının tansiyonu yükseliyor. 1960’lı yıllarda yüzde 10-15 civarında olan hipertansiyona yakalanma olasılığı yüzde 30’ların üzerine çıkmış. Dünya Sağlık Örgütü hipertansiyonu önlenebilir ölüm nedenleri arasında ilk sıraya yerleştirmiş. Özellikle iskemik kalp ve beyin damar hastalıklarına bağlı olan ölüm oranlarını azaltmada hipertansiyonla mücadelenin çok önemli bir yeri var.
SESSİZ VE SİNSİ KATİL
Hipertansiyon, yaygın ve çok önemli bir sağlık sorunu olmasına rağmen ciddi bir belirti vermediğinden sinsice yayılıyor. İlk belirtisi kalp krizi, felç, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği ya da görme kaybı olabiliyor. Bazı doktorlar hipertansiyon için “sessiz katil” tanımını kullanıyor.
YILDA BİR ÖLÇTÜRÜN
Kan basıncı yüksekliğini belirlemenin tek yolu tansiyonu ölçmek. Eğer tekrarlanan ölçümlerde kan basıncı 140/90 mmHg’nin üzerinde bulunursa durum önemli, hipertansiyon kalıcı kabul ediliyor. Bununla birlikte 130/80’in üzerindeki değerler bile önemli bulunuyor. İşte bu nedenle hiçbir sorunu olmayanlarda dahi kan basıncını yılda en az bir kez ölçmek gerekiyor.
NEDEN YÜKSELİYOR? 10 hipertansiyonludan 9’unda belirli bir neden yok. Gerçi ailevi-genetik faktörlerin önemli olduğunu biliyoruz. Gözden kaçmış böbrek hastalıkları, hormonal değişimler, kilo kazanımları, psikolojik sorunlar etkili olabiliyor. Özellikle genetik mirasında hipertansiyon sorunu olanlar, bol kalorili, tuzlu ve yağlı beslenirse risk artıyor. Sigara, alkol riski katlıyor.
YAŞLA RİSK ARTIYOR Yaş arttıkça hipertansiyona yakalanma olasılığı da artıyor. Diyabet, kolesterol yüksekliği, iyi kolesterol azlığı, trigliserid fazlalığı, ürik asit yüksekliği gibi sorunları olanların hipertansiyon olasılığı yönünden daha dikkatli olmaları gerekiyor. Doğal beslenme tarzından uzaklaştıkça hipertansiyona yakalanma olasılığı artıyor.
OBEZİTE TEHDİDİ ALTINDAYIZ
OBEZİTE salgını Türkiye’yi de kıskaç altına aldı. Uzmanlar salgının yaşam biçimimizdeki değişimlerle ilgili olduğunu belirtiyor, öncelikle de beslenme alışkanlıklarımız ve aktivite düzeylerimizdeki yanlışlara parmak basıyorlar. “Hamburger-pizza kültürü” ve “kolalı içecek, gazlı meşrubat, meyve suyu içme alışkanlıkları” yaygınlaşıp “paketlenmiş atıştırmalıkların kullanımı arttıkça” kıskaç daha da daralacak. Salgın Amerika’da başlayıp Avrupa’ya yayıldı, şimdi de bizi, Ortadoğu’yu ve Asya’yı tehdit ediyor. Uzmanlar çok önemli bir başka tehlikeyi de yeterince ciddiye almadığımıza dikkati çekiyor; “eğer hareketsiz bir hayat sürmekte ısrar edersek çok değil, 20-25 yıl sonra her iki kişiden birinin obez olacağını” iddia ediyorlar.
KİLO-sağlık ilişkisinin bozulduğu nokta, yüzde 10’dan fazla yağ kazanımının olduğu durumlar için söz konusudur. Eğer egzersiz yapan, sağlıklı beslenen, uykusu iyi, stresi düşük biriyseniz hafifçe kilolu olmanız bir sağlık avantajı.
Paylaş