Paylaş
YOĞURT: Probiyotik bakteriler, proteinler, D ve B vitaminleri, kalsiyum ve diğer vitaminlerden zengin yapısı, içindeki omega-3 gibi süper yağlarla birleşince yoğurt otomatik olarak birinci sıraya yerleşiyor.
KEFİR: Kefir tam bir “probiyotik bombası”. Bilinen en güçlü, en etkili bağışıklık güçlendirici içecek! Tadı başlangıçta güzel gelmese de ısrar edin, tekrar deneyin, alışacaksınız. Meyveli kefir içeceklerinden de faydalanmayı düşünün.
TURŞULAR: Turşuların hepsi güçlü birer bağışıklık dostu.
BALIK: Omega-3 yağlarından zengin yapısı, kaliteli proteinlere sahip oluşu, D vitamini, fosfor ve kalsiyum zenginliği “bağışıklık dostu besinler” sıralamasında balığı üçüncü sıraya yerleştiriyor. Özellikle küçük (bebek değil) ve soğuk sularda yetişen balıkları tercih edin.
SEBZELER: Bağışıklık güçlendirici sebzelerin en önemlileri lahana, karnabahar, turp, sarımsak ve soğandır. Bunları mantar, ıspanak, maydanoz ve kırmızı pancar izler.
MEYVELER: Bağışıklık sistemine güç veren meyvelerin ilk sırasında portakal-limon-greyfurt-mandalina, yani “turunçgiller takımı” var. Bu listenin yeni yıldızı ise “nar”. Bu listede muz da mutlaka olmalı.
KURUYEMİŞLER VE YAĞLI TOHUMLAR: Bağışıklığı güçlendiren kuruyemişlerin birinci sırasında badem var. Listeye fındık ve cevizi de eklemeniz uygun olur. Ancak kalori yüklü olduklarından dikkatli tüketilmelerinde fayda var. Keten tohumu yağlı tohumlar içinde en güçlü olanı. Nedeni de omega-3’ten zengin yapısı. Onu ayçiçeği çekirdeği izliyor. İkisini de salatalarınıza veya yoğurdunuza eklemeyi ihmal etmeyin.
ŞALGAM VE BOZA: İkisi de probiyotik ve prebiyotik zengini geleneksel besinler. İkisi de lezzetli mi lezzetli. Yaz kış tüketilebildiği için şalgam biraz daha şanslı. Ayrıca antioksidan gücü de bozadan daha fazla.
ÇAY: Yeşil veya geleneksel siyah çay, hangisini içerseniz için ikisi de bağışıklık dostudur. Bu listeye ıhlamur, zencefil ve tarçın çayını da ekleyebilirsiniz. Listeniz daha bir havalı olsun istiyorsanız ekinezya ve kuşburnu çayını da deneyin!
PREBİYOTİK GIDALAR: Az olgun muz, bamya, pırasa, elma, yer elması, pancar, kereviz bence en önemlileri.
Omega-3 ile MS arasında bağlantı olabilir mi?
MS hastalığı ile bedende artmış MMP-9 düzeyleri arasında bir bağlantı olabileceğini gösteren güçlü kanıtlar var. Diğer taraftan omega-3 yağ asitlerinin özellikle DHA’nın MS hastalarında MMP-9 seviyesinin düşmesini sağlayabilecekleri de gösterilmiş. Bununla birlikte net ve açık bir fayda ilişkisinden bahsedebilmek için daha fazla bilimsel çalışmaya ihtiyaç olduğu da bir başka bilgi.
Özeti şu: MS hastalarının D vitamini ve omega-3 eksikliğine karşı dikkatli olmalarında fayda var.
CoQ10 kolesterol ilaçlarının bazı yan etkilerini önleyebilir
Yüksek kolesterol seviyelerini normal rakamlara indirmek amacıyla kullandığımız “statin grubu” kolesterol düşürücü ilaçların kas ağrılarına, hatta kas erimesine yol açabilecekleri biliniyor.
Yine bu ilaçların benzer yolla üretilen CoQ10’nun yapımını da azaltabildikleri kesin. Uzmanlar CoQ10’un kas fonksiyonlarını sürdürmede özellikle kasların enerji üretim santralleri gibi görev yapan mitokondriaları korumada mühim görevler üstlendiğinin de bilincindeler.
Bazı uzmanlar statinlere bağlı kas sorunlarının (ağrılar, yorgun-luklar, erimeler) hatta kas dışı problemlerin bazılarının (unutkanlık) işte bu koenzim düşüşü ile alakalı olabileceği düşüncesindeler.
Zaten bu nedenle de bir grup doktor statin verdikleri hastalara ek olarak CoQ10 desteği vermeye de hemen başlıyorlar.
Özeti şu: Birkaç bilimsel çalışma net ve açık olarak gösterdi ki statinlerle ilişkili kas sorunlarını azaltmada CoQ10 desteğinin faydası olabilir.
Disbiyozis testini kimler yaptırmalı?
Geçenlerde de yazdım: Bağırsak biyolojisinin bozulması mühim ve can sıkıcı sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Bağırsaktaki biyolojik bozuşmayı anlamanın yolu da güvenilir bir “mikrobiyota testi” yaptırmaktan geçiyor. Test henüz çok yaygın kullanılmıyor. Belki de bu nedenle biraz pahalı. Testin yapılabildiği laboratuvarların sayısı da oldukça sınırlı. Mikrobiyota testini özellikle kronik ishali olanların, mutsuz bağırsak/sinirsel kolitten yakınanların, antibiyotik sonrası uzun süre ishallere yakalananların, alerjik sorunlarına çözüm bulamayanların ve kendinde kandida sorunu olduğunu düşünenlerin yaptırması öneriliyor.
Karnozin desteği işe yarıyor mu?
L-Carnozine doğal molekül. İki aminoasidin; histidin ve alaninin birleşiminden oluşmuş bir dipeptit ve yaşlanmanın biyolojisiyle uğraşanları da hâlâ heyecanlandırmaya devam eden mühim bir molekül. Karnozinin özellikle protein ve yağların şekerlenmesini yani glikasyon süreçlerini azaltabileceğini gösteren mühim kanıtlar var.
Glikasyon olarak bilinen “şekerlenme” olayları protein ve yağların yapısını bozuyor. Yapısı bozulan proteinler ve yağlar da bir süre sonra adeta birer iltihap tetikleyicisi maddelere dönüşüyor. Bunlara da kısaca “AGE”ler deniyor.
Vücutta aşırı AGE oluşumu cilt kırışıklığından damar sertliğine, kalp krizlerinden bellek kaybı ve inmeye, katarakttan böbrek yetmezliğine bir dizi sağlık sorununun başlıca tetikleyicileri.
İşte karnozin bu süreçleri engellemede yani şekerlenme problemini bloke etmekte işe yarayabileceği bilinen moleküllerden biri. Zaten bu nedenle de karnozin desteğinin bağ dokusu üzerinde gençleştirici etkisi olabileceği düşünülüyor.
Ama yine de daha net konuşabilmek için daha fazla sayıda güvenilir bilimsel araştırmaya ihtiyacımız var.
Bunama hastaları artıyor
Sadece Alzheimer hastalığına değil, beyin-damar hastalığına bağlı bunamaların sayısında da ciddi bir artış var. Bu kötü gidişin en mühim nedeni de aslında o pek istediğimiz “ömür uzaması” meselemiz!
Evet, şu kesin: Ortalama yaşam süresi uzadıkça çevremizdeki “bellek sorunlu” yaşlılarımızın sayısında da ciddi bir artış olacak. Hesaplamalara göre 2050 yılında sadece Alzheimer’lıların sayısı 135 milyonu geçecek!
Peki, çare ne? Daha çok damar sağlığı önlemi almak, beyni koruyan, sağlığa güç veren önlemleri daha dikkatli uygulamak.
Ve özellikle “yaşımız ne olursa olsun” düzenli egzersiz yapma konusunu ihmal etmemek.
Paylaş