Paylaş
Biliyorsunuz, son kavga Avrupa Birliği ile Birleşik Krallık arasında patladı. Devreye Britanya Kilisesi bile girdi ve kavgayı yatıştırmak yerine yangına körükle gidip Avrupa Birliği’ni ayıpladı! Birleşik Krallık Anglikan Kilisesi’nin “COVID-19 aşısının ihracatını kontrol etme çabası AB değerlerinin altını oyuyor” açıklamasını yapması önemli. Kısacası, aşı savaşlarının büyüyeceği kesin. Mevcut aşılara yenileri eklense bile üretim şimdilik küresel ihtiyacın tamamını karşılamaktan çok uzak. Durum böyle olunca da imkânı olan ülkeler yeni çözümlere yöneliyor. O çözümlerden birinin de “MONOKLONAL ANTİKORLAR” olduğu anlaşılıyor. Özetle “Ceket bulamadık, gömlek verelim mi abi?” şeklinde bir durumla karşı karşıyayız. Önümüzdeki günlerin aktüel sorularından birinin “Aşı eksikliğini antikorlarla giderebilir miyiz?” olacağı anlaşılıyor. Peki, bu mümkün mü? Detaylar için buyurun...
DETAY 1
İLK ADIM ALMANYA’DAN
VATANDAŞINA yeteri kadar aşı temin edemeyenler sadece yoksul ülkeler değil. Zengin ülkeler de aynı sorunu yaşıyor. Mesela Almanya fena halde sıkışmış durumda. Alman Sağlık Bakanı Jens Spahn, en iyi ihtimalle muhtemelen mart ayı içerisinde makul miktarda aşıyı ancak temin edebileceklerini söylüyor. Bu nedenle de Almanya elindeki seçenekleri çeşitlendirmek istiyor. Gelen haberlere bakılırsa, Almanya hükümeti daha şimdiden aşı yerine kullanılmak üzere 200 bin doz “monoklonal antikor” stoklamış durumda. Sağlık Bakanı Jens Spahn, “gelecek haftadan itibaren monoklonal antikor kullanımına başlayacaklarını” duyurdu ve “Bu uygulama basit bir aşı işlevi görüyor, hastalığın erken aşamasında kullanıldığında özellikle yüksek risk grubundaki hastalarda, hastalığın daha ağır sonuçlar yaratmasını engelliyor” dedi. Bu çözüm diğer ülkeler için de söz konusu olabilir mi? Biraz zor görünüyor. Zorluğun sebebi ise şu cümlede saklı: ALMANYA HÜKÜMETİ 200 BİN DOZ MONOKLONAL ANTİKOR İÇİN 487 MİLYON DOLAR PARA ÖDEMİŞ! Kısacası antikor konusunda da “Parası olan düdüğü çalacak!” gibi görünüyor.
DETAY 2
ANTİKORLARA GÜVENELİM Mİ
İSTERSENIZ gelin, önce “Antikor nedir? Monoklonal antikorlar neden daha önemlidir?” sorularına yanıt arayalım. Herhangi bir virüs vücudumuza girdiğinde B lenfositlerimizin (bağışıklık hücrelerimiz) ürettikleri koruyucu maddelere “ANTİKOR” deniyor. Farklı B lenfositleri, farklı antikorlar üretiyor. O antikorlar virüslerin dış yüzeyine yapışarak onları hareketsiz hale getiriyor. Neticede de bu virüs hücrelerimize giremiyor, bizi hasta edemiyor.
DETAY 3
MONOKLONAL ANTİKORLARIN FARKI NE
B lenfositlerimizin ürettiği antikorların en güçlüleri “ETKİSİZLEŞTİREN/NÖTRALİZE EDEN ANTİKORLAR”dır. Bu antikorları diğerlerinden ayrıştırmak, içlerinde en güçlü, çalışkan, başarılı, olanları belirlemek ve bunları laboratuvar şartlarında çoğaltarak büyük miktarlarda üretebilmek de mümkündür. Bu şekilde elde edilen antikorlara “tek bir antikor üretici hücreden klonlandıkları” için “MONOKLONAL ANTİKORLAR” adı veriliyor. Bunlar adeta birbirinin kopyası antikorlardır ve her defasında/daima bizi hasta etmeye çalışan belirli bir virüsün sabit bir kısmına yapışarak onu etkisiz kılarlar. Zaten bu nedenle de tedavi amacıyla kullanıldıklarında “mükemmele yakın” sonuçlar sağlarlar. Bu antikorları geçici de olsa korunmak için aşı yerine kullanmak mümkün olabiliyor.
DETAY 4
ELİMİZDE MONOKLONAL ANTİKOR VAR MI
BAZI ilaç firmaları “yeni koronavirüse özel” monoklonal antikor üretmeyi başardılar. Mesela Eli Lilly ilaç firması bunlardan biri. Firma ürettiği monoklonal antikor için Amerikan ilaç otoritesi FDA’dan “hızlandırılmış bir izin” de aldı. Ayrıca bir başka firma ABD’li Regeneron şirketi ürettiği iki monoklonal antikorlu kokteyl bir ilaçla “Yarışta ben de varım” dedi. Hatırlayalım, geçtiğimiz ekimde ABD’nin eski başkanı Donald Trump’ın tedavisinde de Regeneron’un ürettiği bu iki antikorlu ilaç başarıyla kullanıldı. Ve yeniden altını çizelim: ANTİKOR KLONLAYARAK ELDE EDİLEN BU GRUP İLAÇLARIN MALİYETLERİNİN ÇOK YÜKSEK OLACAĞI, BU NEDENLE DE AŞI TERCİHİNİN DAİMA BİRİNCİ PLANDA TUTULMASI GEREKTİĞİ son günlerde de gündeme getirildi.
DETAY 5
PEKİ, NETİCE NE
BANA göre, aşı savaşlarının neticelerini tek cümlede özetleyebiliriz: “BU PİLAV DAHA ÇOK SU KALDIRIR!” Bu savaş kolay kolay neticelenmez. Gelişmelere bakılırsa bugün Avrupa Birliği ile İngiltere arasında başlayan “aşı itiş kakışı”, yarın AB’nin kendi içinde patlayacak. Muhtemelen Fransa ve Almanya “Önce biz!” diyecek. Bu gelişmeye anında ve şiddetle İtalya ve İspanya “Olmaz arkadaş!” feryadıyla itiraz edecek. Bitmedi: Ardından da devreye Polonya, Slovenya, Çekya, Macaristan, Bulgaristan girerse kimse şaşırmayacak.
SONUÇ ŞUDUR
ANTİKORLAR ÇOK PAHALI
SORU şu: Monoklonal antikorlarla aşıdaki eksikliği tamamlamamız mümkün mü? Almanya’nın “sadece 200 bin doz için 500 milyon dolara yakın para ödediğini” Alman kamu yayın kuruluşu Deutsche Welle’den öğrendik. Eğer bu bilgi doğruysa - ki doğru- aşı eksikliğini antikorla tamamlamaya Almanya’nın bile gücünün yeteceğini zannetmiyorum. Kısacası aşı eksikliğini antikorlarla kapatamayız. Aşı kavgalarının üstünü monoklonal antikorlarla örtemeyiz. Ama yine de bilelim ki monoklonal antikorlara sahip olmamız özellikle “tedavi açısından” bilhassa toplu organ yetmezliği olan hastalarımız için muazzam bir avantaj olabilir.
(NOT: bbc.com’dan yararlanılmıştır.)
KESİP SAKLAYIN
ÇÖP TAKVİYELERE HAYIR!
TAKVİYELER hastalıklardan korunmada kullandığımız önemli ve faydalı seçenekler. Ne var ki doğru takviyeye ulaşmak ve çöp takviyelerden uzak kalabilmek pek kolay değil. Biliyoruz ki takviyelerin içindeki aktif maddeler çok önemli. Eğer doğru içeriği olan bir takviye bulamıyorsanız paranız da zamanınız da boşa gidebiliyor. Neticede de bedenleriniz bir takviye çöplüğüne dönüşebiliyor. Peki, doğru takviyeler neler? İşte bazı örnekler...
* KOENZİM: Ubiquinon değil, ubiquinol
* ALFA LİPOİK ASİD: L değil R formu
* B12 VİTAMİNİ: Siyanokobalamin değil, metilkobalamin
* SELENYUM: Selenometiyonin formu
* MAGNEZYUM: Oksit değil, sitrat, taurat veya glisinat tuzu
* KALSİYUM: Karbonat değil, sitrat veya glisinat tuzu
* KOLLAJEN: Kemik tozu veya suyu değil, hidrozilatı
* ÇİNKO: Zink oksit değil, pikolinat tuzu
* OMEGA-3: Balık yağı değil, saf EPA ve DHA kombinasyonu
Paylaş