Paylaş
Nereden nereye... 80’li 90’lı yıllarda “çocuklarda zorunlu aşılama” işini başarı ile bitirip, sırayı yetişkin aşılanmasına getirmiş, çocuk felcini, çiçeği tarihe gömüp “hepatit aşılaması” aşamasına gelmiştik.
Dahası bu “hayırlı” işi “Zeki–Metin” ikilisinin “Haydi büyükler aşıya” gibi hiçbir kampanya ile de desteklememiştik.
Peki şimdi durum ne? Durum bizde de dünyanın diğer bölgelerinde de kötü. “Aşı karşıtı” kampanyalar giderek yaygınlaşıyor.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2016-2017 yıllarında, dünya çapında kızamık hastalarının sayısında yüzde 30 artış olmuş.
Unutmayın: Aşılar ile otizm sorunu arasında bir bağlantı olduğu gösterilmedi. Aşılanmak bağışıklık sistemini olumsuz değil, olumlu yönde etkiler.
Aşı üretiminin ilaç firmalarının toplam gelirlerinin içinde en fazla yüzde 3’lük bir payı var yani bu işten o firmaların büyük paralar kazandıkları da doğru bir bilgi değil.
Aşılardan da, aşılanmaktan da korkmayın. Hastalıkları önlemenin, tedaviden daha kolay ve ucuz olduğunu unutmayın.
Aşı karşıtı görüşlere itibar edip ne kendinizin ne de başka insanların sağlığını tehlikeye atın.
OKUR SORUSU (1)
Tip 2 diyabet mi yetişkinlik diyabeti mi?
Aslında ikisi aynı hastalık. Eski adı yetişkinlik diyabeti idi, şimdilerde Tip 2 diyabet olarak tanımlanıyor. Nedeni bu büyük belanın şimdilerde yetişkinler kadar obezite salgını nedeniyle neredeyse 8-10 yaşındaki çocuklarda bile görülmeye başlaması.
Kötü haber şu: Tip 2 diyabet tanısı konulan, obez ve insülin dirençli bu küçücük çocuklarda da yetişkin diyabetinde görülen uzun vadeli sorunlar (nöropati, böbrek yetmezliği, kalp krizleri, hipertansiyon) ortaya çıkabiliyor.
İkinci kötü habere gelince: Bu gibi organ
ve doku hasarları hastalığın çok erken dönemlerinde, daha prediyabet aşamasında da oluşabiliyor.
ÖNEMLİ
Demirsiz olmaz!
Demir eksikliği, çok yaygın bir sorun. Türk’ü, Fransız’ı, Amerikalı’sı, Alman’ı fark etmiyor, dünyanın hemen her ülkesinde, doğurganlık çağındaki kadınların (15-45 yaş dilimi) büyükçe bir bölümü “demir azlığı” problemi çekiyor. Üstelik çoğu problemleri “kansızlık” boyutuna ulaşmasına rağmen farkına bile varmıyor.
Oysa yaşadıkları unutkanlıktan yorgunluğa, çarpıntıdan uykusuzluğa, cilt kuruluğundan yutma zorluğuna pek
çok problemin “ana nedeni” bedenlerindeki ve kanlarındaki demir eksikliği.
Yapılacak şey ise çok basit: Yılda 1-2 defa hemoglobin ve ferritin ölçümü yaptıracaklar. Hemoglobinleri 11’den, ferritinleri 20’den az ise tedavi için yardım alacaklar.
Mükemmel sağlık için...
Sağlıklı olmak, sadece organ ve sistemlerinizin yani bedeninizin tıkır tıkır çalışması anlamına gelmiyor.
Kolesterolünüzün, kan şekeri ayarınız, hormonal ve metabolik yapılanmanız ya da tansiyonunuzun en iyi rakamları göstermesi de mükemmel bir sağlık durumu için yeterli olmuyor.
Sağlıklı biriyim diyebilmek için ruh ve bedeni dengelemek, huzuru yüreğinin derinliklerinde hissetmek, hayatı farklı mutluluklarla süslemek, başkalarının da iyi, güzel, huzurlu ve sağlıklı olduğunu görüp, bunlardan da keyif almak gerekiyor.
İyi bir insan olmanız, hayata iyi bakmanız ve inançlı biri olmanız da şart. En önemlisi aidiyet duygularınızın da güçlü olması lazım. Bilhassa aile, iş ve sosyal aidiyet çok mühim bir ayrıntı.
Psikobiyotik probiyotikler var mı?
Muhtemelen var. Bu yeni bir bilgi de değil. Bağırsaktaki probiyotik dengesinde oluşabilecek bazı değişikliklerin “depresyon” ile neticelenebileceğini gösteren ilk bulgulara 10 yıl kadar evvel ulaşılmıştı. Bazı bakterilerin ruh sağlığını olumlu yönde etkilerken, bazılarının da depresyonu tetikleyebilecek “metabolit”ler yani “toksik bazı ürünler” üreterek beyne mesajlar gönderebilecekleri düşünülüyordu.
Yeni bir çalışmada da (Belçika/ Leuven Katolik Üniversitesi ve Flaman Biyoteknoloji Enstitüsü) depresyonlularda, sağlıklı ve mutlu kişilerdeki bazı probiyotik bakterilerde azalma olduğu gösterildi.
Psikolojik tavır ve davranış biçimlerimizde de probiyotikler etkili olabiliyor. Bu bakterilere psikobiyotikler diye tanımlayanlar bile var.
Paylaş