Paylaş
Bunun nedeni, birçok çalışmada antioksidanlardan faydalanmanın sağlığı korumada mükemmel yararlar sağladığının kanıtlanmasıdır.
Dr. Michael Roizen, “Real Age” kitabında antioksidanları kulüp fedailerine benzetiyor. Dr. Roizen diyor ki; vücudunuzu özel bir kulüp olarak düşünün. Serbest radikaller davetiye olmadan ortamı bozan ziyaretçilerdir. Antioksidanlar bir tür güvenlik sistemi, kulüp fedaileri gibi görev yaparlar. Ortalıkta gezen serbest radikalleri arayıp bulur ve bir tür kimyasal kelepçeyle bağlarlar. Vücudunuzda yeteri kadar ‘fedai’ varsa, serbest radikaller birikemezler.
SERBEST RADİKALLERE DİKKAT EDİN
Gerçekten de antioksidanlardan zengin besinler yiyip içmek, hücreleri ve dokuları serbest radikallerin yıkıcı etkilerinden koruyor. Oksijenin ve serbest radikal olarak bilinen “kararsız moleküller”in hücre duvarında ve DNA’sında ciddi hasarlar yarattığı artık çok iyi bilinen bir gerçek. Bizi her şeyden evvel bu zararlı moleküller yaşlandırıyor.
Bu zararlıların bazılarını vücudumuz üretiyor.
Bir kısmı ise soluduğumuz hava, yediğimiz yiyecekler, içtiğimiz su ve sigara ile bedenimize giriyor. Kısacası hücrelerimiz her gün binlerce kez bu oksitlendirici, paslandırıcı, yaşlandırıcı maddelerin darbelerine, yumruklarına, oklarına maruz kalıyor.
NE YAPMALI?
Peki, o zaman ne yapmalı? Antioksidan kullanarak, antioksidan kapasiteyi artırarak bunu başarmak mümkün mü? Mümkün! Eğer hücrelerimize çok güçlü “antioksidan kalkanlar” kazandırabilirsek, serbest radikallerin zararlarını azaltabiliriz. Böyle bakıldığında, antioksidanlar “hücreleri koruyan askerler” gibi çalışıyor. Eğer güçlü bir antioksidan ordusuna sahipseniz, iyi yaşlanmak konusunda avantaj sağlıyorsunuz.
Serbest radikallerle mücadelede bedenimizin ürettiği doğal bazı enzimler de çok önemli işlevler görüyor. Peroksidaz, katalaz gibi enzimler serbest radikallerin yok edilmesinde son derece güvenilir doğal silahlarımız. Bu enzimlerin düzgün çalışması için betakarotene E vitamini, C vitamini gibi antioksidan vitaminlere, çinko gibi minerallere ihtiyaç var. Antioksidan denince aklınıza sadece C vitamini, E vitamini, çinko ve selenyum gelmesin. Bunlardan çok daha etkili doğal besin unsurları var. “CoQ10 ve alfa lipoik asit” bunların en önemlileri. Kuvarsetin de güçlü bir antioksidan. Elma ve soğanda bulu-nuyor. Bu listeye karetenoidlerden pek çoğunu, mesela likopeni (domates, karpuz, kayısı), zeoksantini (turunçgiller, yumurta), lüteini (ıspanak) de eklemeniz lazım.
Demirel’in antioksidanları
Antioksidanlarla ilgili küçük bir anım var. 90’lı yılların başında Sayın Süleyman Demirel cumhurbaşkanı seçilmiş, köşke çıkmıştı. Beni de hem özel doktor hem de cumhurbaşkanlığı sağlık baş danışmanı olarak görevlendirmişti.
Hürriyet’in o zamanki genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök, bir gün Sayın Demirel’in beslenme biçimi, kullandığı besin destekleri, vitaminler ve sağlığı hakkında bir röportaj vermemin mümkün olup olmadığını sordu.
Sayın Demirel’in izniyle gerekleştirdiğimiz röportajda, cumhurbaşkanına düzenli olarak “antioksidan destekler” verdiğimi, özellikle “CoQ10’dan faydalandığımı” söyledim, ayrıca her gün düzenli olarak “omega-3 desteği” kullandığımızı da belirttim.
Birkaç gün sonra bir sabah kahvaltısında sayın Demirel bu röportajdaki “antioksidan, CoQ10 ve omega-3” kullanımıyla ilgili olarak köşke çok sayıda faks geldiğini, “söz konusu maddelerin kullanımının sağlığa zararlı bile olabileceği yolunda uyarılar yapıldığını” söylediğinde hiç şaşırmadım.
Çünkü meslektaşlarımın çoğunun -o zamanlar- antioksidan kavramından da CoQ10’dan da haberleri olmadığını biliyordum. Şimdi ise eczane rafları antioksidan karışımları, CoQ10 ve omega-3 kutularıyla dolu...
Folik asit: Kanserden koruyor
Son yıllarda yıldızı parlayan vitaminlerden biri de folik asit. B3 vitamini olarak da bilinen bu önemli mikro besin unsurunun kan hücrelerinin olgunlaşmasından sinir sisteminin korunmasına, bazı kanserlerin önlenmesinden kalp damar hastalıklarının dizginlenmesine kadar pek çok alanda işe yaradığı anlaşıldı.
Beslenme uzmanları, günlük ihtiyacın 400 mikrogram olduğunu belirtiyor. Karaciğer, en güçlü folik asit kaynağı olarak gösteriliyor. Mercimek, nohut, ıspanak, portakal suyu, pancar, marul ve domates suyu onu izliyor.
Folik asitten zengin beslenmenin ya da destek olarak folik asitten faydalanmanın kalın bağırsak ve göğüs kanserinden koruduğunu, kalp damar hastalıklarına yakalanma riskini azalttığını düşünenlerin sayısı oldukça fazla. Bebeklerde rastlanabilen bazı doğumsal sinir sistemi hastalıklarını önlemek amacıyla anne adaylarına günde 400 mikrogram folik asit desteği almaları tavsiye ediliyor.
Madem ki folik asit hücrenin kilit unsuru DNA’nın oluşumunda en önemli rollerden birine sahip, yıllık sağlık değerlendirmelerinize imkânınız varsa folik asit düzeylerinizi ölçtürün. Ve herhangi bir azalma söz konusu ise folik asit desteklerinden faydalanmayı ciddi biçimde düşünün. Folik asidin bellek koruyucu bir işlevinin olduğunu da hatırlatalım.
B6 vitamini: Zihin karışıklığına iyi geliyor
B6 vitamini eksikliği de sık görülen bir problem. B6 yetersizliğinin klasik belirtileri depresyon ve zihin karışıklığı. İstemsiz kas kasılmaları ve cilt bozulmaları da sık görülen işaretler.
Bazı araştırmalar, adet dönemi sancılarının azaltılmasında B12 desteği kullanmanın iyi olabileceğini ve bu dönemde meydana gelen ruhsal ve bedensel sorunlarla mücadelede 50-100 gram civarında B6 vitamini kullanmanın sorunları iyileştirebileceğini gösteriyor.
B6 vitamini desteğinin karpal tünel sendromunun tedavisinde de faydalı olabileceğini düşünenler var. Yüksek dozda B6 vitamini sinir sisteminde tahribata yol açabilir, bu nedenle “mega doz” kullan-maktan kaçınmak şart.
Paylaş