Paylaş
Yine resmi verilere bakılırsa Türkiye’de her 10 kişiden biri antidepresan bir ilaç kullanıyor. Daha da kötüsü şu: Antidepresan kullanımında kadınlar erkekleri ikiye katlıyor.
Kadınlarımızın kaygı ve endişe içinde olduklarını gösterdiği için bence bu da bir “KÖTÜ PUAN!”
Antidepresan kullanımındaki artış hızı da şaşırtıcı ve korkutucu. Korkutucu zira antidepresanların intihar eğilimini tahrik edebilecekleri, kaza riskini (ev, iş ve trafik kazaları) artırabilecekleri, farklı organlarda farklı sorunlara yol açabilecekleri çok iyi biliniyor.
Ayrıca bunların birer “mutluluk hapı” olmadıklarının da altını kalınca çizmek gerekiyor.
Unutmayın: Klinik depresyon önemli, hem de çok önemli bir sağlık problemidir. Tedavi için antidepresanlara her zaman ihtiyaç duyulabilir ama böyle bir ihtiyacın varlığına sadece ve sadece ruh sağlığı uzmanları, yani psikiyatristler karar vermelidir.
Ben Sağlık Bakanlığı yetkililerimize şu çağrıyı yapmak isterim: Antidepresanları reçeteye yazma yetkisini ya sadece psikiyatri uzmanlarına verin ya da “bu durumda bazı problemler ortaya çıkar” diyorsanız yalnızca yetkiyi belirli alanlardaki uzmanlıklarla sınırlayın.
Uzamış kaygı ve depresyon kanseri tetikliyor
Kaygı bozukluğu ve klinik depresyon tıpkı obezite, tıpkı hipertansiyon, şeker hastalığı gibi yaygın sağlık sorunlarından biri olma yolunda hızla ilerliyor. Bunda ekonomik kaygıların, çekirdek aile yapısındaki bozulmanın, iş hayatındaki gerilimlerin, sosyal travmaların, geleceğe yönelik farklı endişelerin ve daha pek çok şeyin rolü var.
Önemli bir nokta da şu: Kaygı durumu ve depresyon sadece “çekenleri” yorgun düşürüp halsiz, bitkin, isteksiz, iştahsız, uykusuz biri haline getirmiyor, sadece inme riskini artırıp kalp krizlerini tetiklemiyor. Yeni bir çalışmanın sonuçları bize uzamış kaygı durumu ve depresyonun orta ve uzun vadede kansere yatkınlığı da artırabileceğini gösteriyor.
Netice şu: Psikolojik ve fiziksel sağlık birbiri ile doğrudan bağlantılı. Psikolojik bozukluklar bedeni, bedensel problemler de ruh sağlığını bir şekilde etkileyebiliyor.
Astım ve obeziteyi davet ediyor
Gereksiz antibiyotik kullanımının zararları saymakla bitmez. Uzmanlar bu tehditlere her gün bir yenisini ekliyor.Şimdi de yeni doğanlarda 2 yaşından önce gereksiz antibiyotik kullanımının iki yeni marifetine dikkati çekiyorlar: Astım ve obezite tehdidi.Lütfen -yaşı ne olursa olsun- çocuklarınıza antibiyotik vermeden önce bir daha düşünün. Hekimlerinize antibiyotik yazmaları için ısrarcı olmayın.Doktorunuz antibiyotik yazdığında da “Antibiyotiksiz olmaz mı?” diye sormayı unutmayın. Kısacası mümkünse bebeğiniz için “antibiyotiksiz bir hayat” oluşturmaya bakın...
Gençliğin yeni tehdidi: Hipertansiyon
Hipertansiyon sorunu bizde de büyüyor. Dahası eskiden orta yaş ve sonrasında ortaya çıkan bu problem şimdilerde 20-40 yaş kuşağını da tehdit ediyor. Neden olarak da dört faktör öne çıkıyor:
◊ Kilo sorunu/Obezitenin yaygınlaşması
◊ Tuz tüketiminin artması
◊ Alkol kullanımının yaygınlaşması
◊ Sigara alışkanlığı
Uzmanlar gençlerin hipertansiyondan korunması için bu dört noktanın altını hassasiyetle çiziyor ve onlardan “fazla kilolarını vermelerini, sigara ve alkolden uzak durup tuz tüketimini azaltmalarını” öneriyorlar.
Unutmayın: Hipertansiyon her yaş için önemli bir sağlık tehdididir.
Ağrı kesiciler kalbi yoruyor
Gereksiz yere ilaç kullanımı alışkanlığımız sadece antibiyotiklerle sınırlı değil. Ağrı kesicileri, antidepresanları ve daha pek çok ilacı çoğu zaman boş yere yutuyoruz.
Ağrı kesicilerin dikkatsiz kullanılmaları durumunda kemik iliğini baskıladıkları, mideyi tahrip ederek kanamalara, ülserlere, gastrite yol açtıkları, böbrek ve karaciğer yetmezliğini tetikleyebildiklerini zaten biliyoruz. Ama ünlü tıp dergisi British Medical Journal dergisinde yayınlanan geniş bir araştırmanın sonuçları özellikle “non streroit antienflamatuar” olarak bilinen ağrı kesicilerin dikkatsiz kullanılmaları halinde kalp yetmezliğini de tetikleyebileceklerini gösterdi.
Ağrı kesicilerin gereksiz yere ve yüksek dozlarda tekrarlanan kullanımları kalp yetmezliğini tetikleyebiliyor.
Bu ilaçlara dikkat!
Akılcı ilaç kullanımı konusu her geçen gün daha mühim bir soruna dönüşüyor. Malum biz “ilaç sever” bir milletiz. İlaç yutmayı da, eşe dosta, komşuya ilaç tavsiye etmeyi de, çok ilaç yazan doktoru da severiz. Yetinmez, bir ilacın hapını değil de varsa iğnesini tercih ederiz.
Bunların iyi birer meziyet olduğunu söylemekse fevkalade zor. İşin kötüsü “ilaç severlik” konusu sadece halkımızın kötü bir alışkanlığı gibi de görünmüyor. Doktorlarımız da reçeteye “ilaç” yazmakta onlardan geri kalmıyor.
Lütfen unutmayalım: Özellikle üç ilaç grubu var ki fazla ve gereksiz yere kullanımları geleceğimiz için büyük tehlike arz ediyor, onları asla dikkatsiz yutmayalım!
En başa antibiyotikleri yazın. Antibiyotik canavarı olduğumuzu ve tehlikelerini geçen hafta yazdık. İkinci sıraya ağrı kesicileri, yani analjezikleri yerleştirin. Onlar da ayrı bir bela. Kimi böbreği, karaciğeri tahrip ediyor, kimi midemizi, bağırsağımızı kanatıyor, kimi de kemik iliğimizin canına okuyor. Kalp damar sistemine verdikleri hasarlar ise ayrı bir konu. Üçüncü sıraya ise antidepresan hapları rahatlıkla yerleştirebilirsiniz.
Paylaş