Paylaş
“10 yıldır diyet yapıyor ama bir türlü kilo veremiyorum. Dahası kilom her yıl artıyor. 25. yaş günümü 4 ay önce kutladım ve o gün ani bir karar vererek, bir arkadaşımın önerdiği “açlık detoksu kürü”nü uygulamaya başladım. Tam üç hafta sadece sebze suları, günde birkaç meyve, limon eklenmiş maden suyu, birkaç salatalık ve domates, akşamları da 1 kase yağsız sebze çorbası öneren son derece can sıkıcı bir diyeti ısrarla uyguladım ama topu topu 2 kilo verebildim. Onu da 2 hafta sonra yaş günümü kutlarken geri aldım!”
Kilo sorununu çözmek kolay bir iş değil. Hele hele bedeninizde yağ depolayan bazı genetik veya metabolik sorunlar varsa bu iş daha da zorlaşabiliyor. Hatta bazen imkansız hale gelebiliyor.
Yukarıdaki e-postayı gönderen Manisalı genç hanım gibi ileri derecede “polikistik over sendromu” olan biriyseniz işiniz daha da güç.
SORUN NE?
Kilo sorununu çözmek için her türlü eza-cefaya razı olan, neredeyse önüne gelen her diyet önerisini harfiyen uygulayan, dahası bu iş için ciddi sayılabilecek ölçüde ekonomik harcamalar yapan yüzlerce insan tanıdım.
Hatta sorununu üzüntüyle anlatan bir hanım hastamın “artık bu son şansım, eşim bu konuda yapacağım hiçbir harcamayı karşılamamaya karar verdi ve bu beni çok üzüyor!” dediğine üzülerek şahit oldum.
Eğer basit beslenme önlemleriyle çözemediğiniz bir kilonuz varsa, kilo sorunu ailenizin diğer bireylerinde de söz konusuysa, probleminize, tüylenme, su toplanması-ödem, sivilceler-akne, yüzünüzde yuvarlaklaşma, göbek çevrenizde genişleme, özellikle karın ve vücudun üst kısmında yağ birikmesi, kabızlık, cilt kuruluğu ve solukluğu, ilerleyici halsizlik ve yorgunluk, ensenizde deve hörgücü şeklinde yağ birikimi, karın-kalça bölgenizde mor-kırmızı- pembe deri çatlamaları, vücudunuzun herhangi bir bölgesinde el ayası veya daha büyük bir alanı kaplayan kahverengi-siyah lekeler, adet düzensizlikleri, gece yemeleri -uykudan uyanıp yemek yemeler-, depresyon, üzüntülü durumlarda aşırı gıda tüketimi eğilimi, özellikle unlu, şekerli gıdalara, çikolataya, tatlılara düşkünlük, hatta tatlı krizleri gibi sorunlardan biri ya da birkaçı da eşlik ediyorsa probleminizin sadece basit diyet önlemleri, diyetisyen reçeteleri, diyet kitaplarındaki fotokopi diyetler, açlık kürleriyle (ya da ölüm oruçlarıyla!) çözülemeyeceğini unutmayın.
Eğer kilo probleminize ek olarak, yukarıdaki saydıklarımdan herhangi birinin varlığı da söz konusu ise mutlaka ama mutlaka sorunun genetik, metabolik-hormonal- ya da ruhsal bir nedenden kaynaklanabileceğini aklınızdan çıkarmayın.
NE YAPMALI?
Araştırmalar gösteriyor ki ruhsal ya da bedensel sorunlardan kaynaklanan kilo sorununu, arka plandaki tıbbi sorunu çözmeden sadece diyetle halletmeye çalışmak, sorunu daha da derinleştirmekten başka işe yaramıyor. Bu tür diyet çabalarınız geçici olarak birkaç kiloluk kayıplar sağlayabilse de verilen kilolar en kısa zamanda ve de fazlasıyla geri geliyor.
Belki gereğinden sık aynı konuda uyarılar yapıyorum ama gelişmeler bu uyarıları sürdürmemizin doğru olduğunu gösteriyor. Kilo sorununuza etkili ve kalıcı bir çözüm arıyorsanız kilo almanıza yol açan tıbbi bir sorun olup olmadığını araştırmadan zayıflamayı asla düşünmeyin.
Bu tür “reçete diyetler”in sadece “ağrı kesiciler” gibi geçici rahatlamalar dışında bir faydasının olmadığını aklınızdan çıkarmayın.
Adet dönemi atıştırma isteğini artırıyor
BİR BİLGİ
Genç kız ve kadınların bazılarında özellikle de adet döneminin sinirli, stresli, ödemli, yorgun, gergin, uyku sorunlarıyla geçirenlerde şekerli, unlu yiyeceklere, nişastalı besinlere, tatlılara, çikolatalara karşı dayanılmaz bir yeme atağı ortaya çıkabiliyor.
Uzmanlar bu durumu önlemenin yolunun daha fazla karbonhidrat tüketmek değil, proteinli atıştırmalıkları tercih etmekten (ayran, yoğurt) bol ve sık su, yeşil-siyah çay içmekten, baharatlı, tuzlu, şekerli gıdalardan hiç olmazsa bu dönemde uzak durmaktan, sık ve az yemekten geçtiğini belirtiyorlar.
Bu dönemlerde destek olarak da probiyotik kapsüllerini (Sustenex, Culturella, Align ve diğerleri), Evening Primrose Oil desteklerini de tavsiye ediyorlar.
TV dizileri şişmanlatıyor!
UNUTMAYIN
Ben ve Yaşasın Hayat’ın diyet uzmanları her gün onlarca fazla kilolu veya obez kişiyle konuşuyoruz. Gözlemlerimizden biri de şu: Bu kişilerin sık yaptıkları hatalardan biri de “gece atıştırmaları!”
Halkımız akşam yemeğini takiben televizyonun karşısına geçip, dizi ya da yarışma programları izleyerek dinleniyor.
Tv karşısında geçirdiğiniz bu zaman dilimi aslında metabolizmanızın en çok yavaşladığı, bedeninizin akşam yemeğini hazmedebilmek için canhıraş bir şekilde çalıştığı ve tam bir insülin bombardımanına tutulduğu zamanlardır.
Özellikle akşam yemeklerinden 1-2 saat sonra hareketsizliğin de etkisiyle kanda şeker dalgalanmaları ve bazılarında derin reaktif hipoglisemi -kan şekerinin düşmesi- atakları başlıyor.
TV izlerken çoğumuzun önü, sağı, solu kuruyemiş, meyve, çeşitli şekerlemeler, ayçiçeği ya da kabak çekirdeği, çikolata gibi atıştırmalıklarla süslüdür ve bu fotoğraf kilo bakımından son derece riskli.
Çünkü akşam saatleri özellikle akşam saat 9’dan sonrası metabolizmamızın yavaşladığı, vücudumuzun yağ depolamaya eğilimine girdiği, bizim de yeme içmeler, özellikle de atıştırmalar bakımından en dikkatsiz davrandığımız saatler oluyor. Ayrıca kan şekerinin düşmesi yeme isteğimizi, tatlı ve unlu şeyler yeme arzumuzu daha da kabartır ve ellerimiz buzdolabına ya da şeker, çikolata, kuruyemiş tabaklarına yapışık hale gelir!
Eğer kilo kontrolünde başarılı olmak istiyorsanız dizi izlerken yaptığınız “atıştırmalar” konusunda lütfen dikkatli olun. Psikolojinizin, dalgınlığınız ve damağınızın esiri haline gelmeyin.
Canınız mutlaka bir şey yemek isterse, bisküvi, kraker, çok tatlı meyveler, cipsler, çikolatalar, şekerlemeler yerine, elma gibi, portakal-mandalina, kivi gibi glisemik yükü düşük meyveleri yiyin (ama az miktarlarda). 3-4 badem, fındık veya cevizle ya da yarım su bardağı kadar yoğurtla durumu idare etmeye çalışın.
Paylaş