Kedi sever misiniz? Bence Garfield filmini gördükten sonra, kedinize sevginiz aynı oranda kızgınlığınız da artacak.
Garfield, sevimli, narsist, obur ve tembel bir kedi. Yerinden kalkmaya üşeniyor, koltuğuna yerleşti mi, sıkılmadan televizyon seyrediyor.
Sahibi ona o da sahibine áşık. Gelin görün ki eve iki aşk ortağı daha geliyor:
Sahibi John’un veteriner sevgilisi bir de şirin köpek. Sevgi bölünüyor, oturduğu koltuk bile.
İşte o zaman Garfield’ın zalim yanı ortaya çıkıyor, köpeğin türlü oyunlarla evden gitmesini sağlayarak ondan kurtuluyor.
Ah bu zalim hayvan şovcuları.
Zavallı Odie onların eline düşüyor ama şişman, lazanya düşkünü Garfield’ımızın vicdanı buna müsaade eder mi?
İşte ben kurtarma ameliyesinin başladığı karelerden itibaren gülmekten kırıldım, o ciddi yüzlü, hatta kızdığı zaman asık suratlı Garfield aklı sayesinde olmadık işleri başarıyor, olmadık yerlere ulaşıyor.
Baş kahramanı hayvan olan filmler her zaman benim ilgimi çekmez ama gelin görün ki, ben de Garfield’dan yana tavır aldım.
Dünyaca ünlü bir çizgi kahramanı filme çekmek gerçekten de zor bir iş. Üstelik herkesin bildiği bir kahramanın sinema versiyonunun sevilmesi için epey başarılı olmak gerekiyor.
Tiplemelerde gerçekten hayvan düşmanlarından ya da hayvanları para için kullananlardan nefret ettim. Hele özgürlüklerine müdahale edenlere isyan ettim.
Kedi üzerine çok konuşulabilinir, hele bu Garfield’sa, yazı daha da uzar.
Kedi sevenlerin de, sevmeyenlerin de -varsa tabii- bunu mutlaka seyretmeleri gerekir. Zira bahsettiğimiz alelade bir kedi değil, dünyanın en ünlü ve sevilen kedisi.
Hemen bir kedi alacaksınız, yetmez bir de köpek, bekársanız kimbilir bir de sevgili bulacaksınız.