GEORGE ORWELL, Büyük Birader’in bizi gözetlediği saplantısını yaşamımıza çaktıktan sonra, artık her şey bizim için bir şüphe parantezinde yaşanıyor.
Son Kurgu (Final Cut) bu denetlemenin, bir çip aracılığıyla nasıl her şeyimizi bilinir hale getirdiğini gösteren bir film.
Kafanızda bir çip varsa ne yapardınız? Bunun hayatınızın her anını kaydettiğini düşünürseniz, rahat biçimde gündelik hayatınızı sürdürebilir misiniz? Yaptıklarınızın hepsinin bir başkası tarafından izlendiğini, bilindiğini, kontrol bile edilebileceğini bilseniz ne yaparsınız?
Bu soruların yanıtını arıyor film.
Ölümden sonra, iyi bir insan olarak anılmayı kim istemez ki, ne var ki yaşam boyu yaptığımız hatalar, günahlar, kabahatler de hayatımızda, anılarımızda yer almalıdır.
Hesap verme duygusu çoğumuzu ürpertir, kötü anları anımsamak da öyle.
Filmi yazıp yöneten Omar Naim, kötü hatıralar ve günahlardan arınma üzerine epey düşünmüş olacak ki, bizlerin de düşünmesi için Son Kurgu’yu perdeye aktarmış. Belki altında günah çıkarma geleneğinin yattığı söylenebilir, ancak bana daha başka şeyleri hatırlattı. Kötü olaylar, başarısızlıklar hep hatırlanırken; başarılar, çoğu güzel şeyler unutulur denir, kısmen doğrudur bu, yoksa kahveye kırk yıl hatır yüklenmezdi.
Yüksek teknolojinin, bizi mutlu ettiği tezi her zaman geçerli midir? Her zaman bazı unutmamamızı engelleyen görüntüler, hayat kırıntıları da bunu engebeli bir yol durumuna sokabilir.
Çocukluktan büyüyünceye kadar, önemli anları, olayları ekrana getirdiğimizde uyumla uyumsuzluk arasında geçireceğimiz sarsıntı, bir daha bulunmamak üzere ruh, beyin, değerlendirme dengemizin kaybına sebep olabilir. Robin Williams, o bildiğimiz hangi rolü olursa olsun hakkını veren oyunculuğuyla temposu biraz düşük bir film olsa da, Son Kurgu’yu hatasız hale getiriyor.
Son Kurgu, teknoloji-insan ilişkileri üzerine düşünmemizi sağlıyor. Ayrıca sinemalarda yeterince aksiyon, polisiye, gerilim... varken biraz durup düşünmemizi sağlayacak bir film.