Paylaş
Demiş ki “Savcı Serenay Sarıkaya ile Mert Demir’in ilişkisi reklam aşkıysa, bunu nasıl kanıtlayabilir ki?”
Doğru.
Bu ispatlanamaz bir durumdur bana göre de.
Eğer ki o konuşulan 5 milyon dolar iddiası doğruysa, budur ispat edilebilmeye daha yakın olan mevzu.
Ona da bakın yakın diyorum. Çünkü minare-kılıf mevzusu vardır böyle işlerde.
Ayrıca eminim, savcı böyle sorulara alışık olmadığı için o da zorlanacaktır.
Gerçi verilecek cevaplar belli.
“Ne reklamı, ne parası! Biz bir ilişki yaşadık ve bitti” diyeceklerdir.
Bu kadar basit.
Zor bir iş yani.
Bakalım, neler olacak göreceğiz...
Neler olmuş yıllar boyu
Menajerlik sektöründeki tekelleşme iddiası sonrası nasıl da sesler yükselmeye başladı.
Nasıl herkes çıkıp bir bir açıklama yapıyor.
Açıklama yapanların dışında, benim arkadaşım olup bildiklerini ulu orta söylemek istemeyenler de var. Ve hiç şaşırmıyor onlar çıkan bu haberlere.
Aralarında “Yıllarca işimize engel olundu” diyenler mi dersiniz, “Sektörden uzaklaştırıldım” diyenler mi... Nedenini, nasılınız bilemeyiz tabii ki.
Ama yıllar boyunca birçok kişi haksızlıklara maruz kalmış.
Buna bazı menajerlik şirketlerinin başarısı mı dersiniz, yoksa domine etmek yani bir bakıma tekelleştirme yeteneği mi bilemem.
Tek bir şey biliyorum, o da yıllarca ekmeğiyle oynanmış yetenekli isimlerin.
Süreç nasıl yönetilebilirdi
Düşündüm durdum.
Ortada bir isim geçmiyorken, acaba süreç başka türlü yönetilebilir miydi diye...
Sanırım evet.
Ne kadar piyasa bilse de, birçok kişi bilmiyordu ID İletişim’i de, Ayşe Barım’ı da, Serenay Sarıkaya’yı da.
Acaba diyorum sussalardı, hiç açıklama yapmasalardı, bu mevzu kapanıp gider miydi?
Çünkü apaçık belli ki aylar önceki yazıyı ortaya koyarak birileri tekrar gündeme getirdi.
Bazen susmak en iyi cevap olabiliyor çünkü.
Neyse, kendi kararlarını verdiler ve “Hiçbir şeyden korkumuz yok” mesajını ilettiler kamuoyuna aslında.
Ama diyorum ya sanki sessizlik daha iyi bir strateji olabilirdi.
Mutluyuz onlarla
Tıbbi antropolog Gideon Lasco bir makalesinde Türk halkının kedilerle güçlü bağından bahsetmiş.
Türkiye’yi ziyareti sırasında karşılaştığı kedi-insan yakınlığına uzunca bir yer vermiş.
“Kediler Türkiye’de sadece sokakta değil, evlerde, dükkânlarda kısaca her masada var” demiş.
Vallahi doğru demiş.
Öyle ve iyi ki öyle.
Ben her arkadaşımın bir kedi sahiplenmesi gerektiğini düşünenlerden ve bunu teşvik edenlerdenim.
Onlarla ev daha güzel, onlarla evler daha huzurlu, daha keyifli.
Onlarsız bir sokak, bir mahalle düşünülemez artık.
Hem bakın dünyada da sempatiyle karşılanıyoruz böyle olunca.
Allah onları yanımızdan, yurdumuzdan eksik etmesin.
Kayıplara üzülmemek elde mi
Son birkaç yıldır kaç kişiyi kaybettik, hiç düşündünüz mü?
Düşününce ayrı dert, düşünmezsen ayrı dert. Her şeyi unutarak yaşıyoruz bazen.
Ölüm var lafını duyunca içimiz titriyor. Kısa bir süre etkisinde kalıp sonra yine aynen devam.
Çok kısa şu hayat.
Gerek toplumun önünde olan insan kayıplarına gerekse kendi etrafınızdaki kayıplara bir bakın.
Bunlar neden oluyor, düşünmeden önümüze tatlı tatlı bakmamız şart bizim.
Kimseyi kırmamak şart.
Egomuz tavansa yere indirmek elzem.
Alttan almak daha iyi.
Kabullenici, affedici olmak Allah’ın emri.
Konusu gelmişken Edip Akbayram’ın da acil iyileşmesi şart!
Daha yapacak çok işi, söyleyecek çok şarkısı var.
Paylaş