Ördeksin, ördeğiz, ördekler

Sosyal medyada gördüm ama sonra da Esin Övet’in köşesinde okudum ‘ördek sendromu’nu.

Haberin Devamı

Mutsuzken sosyal medyalarında mutlu gibi görünenler, neşeli paylaşım yapanlara verilen isimmiş ördek sendromu.
Esin demiş ki, “memleketin yarısı ördek sendromu.”
Yükseltiyorum ben bu bahsi Esin.
Bence yarısından fazlası bu sendromda...
◊ Sen dün gece hüngür hüngür ağlıyordun bu sabah gülücük saçan fotoğraflarını gördüm.
◊ E sen 5 dakika önce, sorunlarım dağları aştı diye esir ettin bizi. Şimdi dans ederken videonu koymuşsun. Boşuna mı dinledik seni.
◊ Bunalımdaydın sen günlerdir, “insanları sevmiyorum, herkesten nefret ediyorum” diyordun. Şimdi arkadaş grubunla kahkahalı, neşeli fotoğraflar paylaşmışsın.
Bu, insanın kendisine uyguladığı bir terapi yöntemi olabilir.
Her şeye rağmen hayat devam da etmelidir evet. Ama hayat her alanda devam etmelidir.
Sosyal medyada devam eden hayat, telefonu elinden bırakınca duruyorsa, büyük bir sorundur bu büyük.

Haberin Devamı

Kutlanmalı mı kutlanmamalı mı?

“Bir ilişkinin başlangıcı nasıl kutlanıyorsa bitiş noktası da benzer bir coşkuyla kutlanabilmeli. İki insanın el ele verip artık bu yolculuk bitti bu süreci kutlayarak bitirelim diyebilmesi çok güzel bir şey. Neden beceremiyoruz...”
Bu sözleri Tuba Büyüküstün söylemiş.
Aslında mantığını anlıyorum ama çok zor olduğunu da biliyorum bu işin.
Zaten söz konusu bir sevdanın yıkılışıysa ‘kutlamak’ biraz ağır kaçar.
Kutlarsan ve buna alışırsan, çorap söküğü gibi kutlamaların olur bundan sonra.
Hiç aramazsın kendinde hata, karşı tarafın artılarını eksilerini hiç görmezsin...
Başka kutlamalara yelken açarsın güle oynaya. Sonrası ‘hissizlik’ zaten.
Ayrıca pardon ama ne yapacağız, her günü beraber geçirdiğimiz insan gitti diye festival mi düzenleyeceğiz? Bu biraz riyakârlık olmuyor mu?
Ben o yüzden yas tutma taraftarıyımdır her zaman.
Tut yasını, ilişkinin sana verdiği ‘rütbeyi’ tak omzuna devam et yoluna.

En, en, en

En güzel iltifat: İyi ki... Ama sabah söylenen iyi ki... Çünkü bu ‘iyi ki’ iyice ayağa düştü. Sabah uyandığınızda söylenen iyi ki en güzel iltifattır.
En güzel kadeh tokuşturma sözü: Bana özgüven veriyorsun... Söyleyenin de duyanın da sırtı yere gelmez. Asın bayrakları asın.
En can sıkıcı durum: Vedalar... Hiç sevmem ben vedaları. Vedalaşacağınız işe kalkışmayın kardeşim.
En can acıtıcı söz: Kendine iyi bak... Tatlı gibi gözükse de tam bir şeytandır bu cümle. Ne gerek var? Ben normal hayatımda bile kullanmam. Dert yüklü bir cümledir bu çünkü.
En modası geçen üçlü: Slm, nbr, cnm... Tamam kullandık bunları zamanında, güldük, eğlendik hatta. Ama bitti, geçti modası.
En itici aynı zamanda samimi de gelen söz: Yeto... Şimdilerde yeter için ‘yeto’ deniyor. Tam ‘bu neeee’ deyip topla tüfekle karşı çıkayım diyorum bu söze, bir gülme geliyor ve kendimi ‘yeto, yeto, yeto’ derken buluyorum.
En doğru tespit: Deneyim büyük bir yüktür... Vallahi de öyle. Deneyim hayatın sürprizini kaçıran, filmin sonunu söyleyen bir yük haline geldi günümüzde.
En güzel barışma girişimi: Mantı yiyelim mi... Bu soruya da hayır derse zaten hiç sizin olmamıştır.

Yazarın Tüm Yazıları