Paylaş
Daha 26 yaşında gencecik bir kız. Hatırlarsınız ‘kendime uygun damat adayı bulamıyorum’ deyip kendi kendine düğün yaptığı bir video çekmişti.
Son zamanlarda da kilosundan şikâyetiymiş... Daha doğrusu kilo alamadığından...
Belki de bunun zorbalığına uğradı, bilmiyorum.
Çünkü kilo aldın kadar alamıyorsun zorbaları da var etrafta...
Geçtiğimiz akşam arkasından bir not bırakmış ve hayatına son vermiş.
Artık aramızda değil Kübra...
“Herkese iyi geldim ama kendime iyi gelemedim” diye bir not bırakmış. Ve telefon şifresini de eklemiş.
Ne kadar acı değil mi?
Neşeli insanlara neşesini kaybettirmede üzerimize yok.
Şimdi sorgulamayacak mıyız neden hep neşeli insanları hayattan koparıyoruz diye.
Neden neşeli insanlar hayatlarına son vermek istiyor ve bunu yapıyorlar diye?
Keşke birileri bu işin peşini bırakmasa... Keşke birileri hayatındaki hangi ‘zorba’nın, bu gencecik kızı bu duruma zorladığını bulsa. İşin garibi uzun süredir sevgilisi olan kişi de bir avukat, hatta Dilan Polat ailesinin avukatıymış...
Neyse...
Hangi birine ceza yazılacak
Fenerbahçe-Galatasaray maçını ip tv’den yani kaçak yollardan izleyenlerin hepsine ceza kesilecekmiş.
Gazetelerde okudum. Kusura bakmayın ama mümkün değil.
Nedenine gelince. Tabii ki kaçak köçek işler yasaklansın...
Arkada bir sürü emek var, başka yollara başvurmak, maçları kaçak izlettirmek hırsızlıktır...
Fakat inanın milyonlarca kişi seyrediyor böyle yollardan maçları.
Onların hepsini bulup ceza kesmek, o cezayı adreslere göndermek inanın kârdan daha fazla zarar getirebilir...
Hiç gerek yok.
Biz başka yollardan engelleyelim bu işi.
Teknoloji nerelere geldi yahu...
Onu seyreden adam kesilecek 2-3 bin liralık cezayı mı umursar Allah aşkına...
Devam eder izlemeye.
Bu işte ceza, çözüm değildir yani.
Güzel bahane
Bazı fenomenler bahane arşivimize nefis hikâyeler katıyor.
Takdir etmek lazım onları.
Engin Polat’ın moraran dizlerini paylaşıp ‘cezaevinde namaz kılarken oldu’ demiş Dilan Polat...
Mesela artık dizi moraran herkes bu bahaneyi söyleyebilir.
Nefis fikir.
Ne oldu dedikleri zaman “Sorma ya çok namaz kıldım bu aralar o yüzden dizler mosmor” deyin geçin.
Kimse sözünüzün üzerine söz söyleyemez.
Neyse gülelim ağlanacak halimize hikâyesidir bu.
Anlayan anladı...
Dağınık yemek konsepti
Arthur Vonderheyden ile tanıştım...
Buna vesile de Nişantaşı’ndaki Must isimli restoran ve onun sahibi Ercan Gümüşkaya oldu.
Fransız şefin namı varmış, bilmiyordum...
Bize verdikleri o deneme yemeğinin adı ‘Messy Dinner’dı.
Türkçe’ye ‘dağınık akşam yemeği’ diye çevirebiliriz.
Öyle ki önünüze gelen yemekleri eldivenle yemenizi istiyor ünlü şef.
Çatal bıçak ona göre değil yani.
Neyse...
Yarın akşam Must’ta müşterilere de bu konsepti sunacak.
Yer yok diye biliyorum, bu konsepti kaçırmak istemeyen birçok kişi olacağını tahmin ediyordum.
Ama umarım şef Türkiye’den gitmez ve bu konsepti sık sık sunmaya devam eder. Ben çok fazla deneyim yazan biri değilim ama bu gerçekten iyiydi.
Hem sohbeti, hem yemeklerinin tadı, hem de konsepti zihinde kaldı...
Kolay kolay da çıkmayacak belli.
Paylaş