Paylaş
K-pop dinlemezsek, sevmezsek, playlist’lerimizde şarkılarını tutmazsak başlıyorlar hakaret etmeye.
Günün sonunda müzikten anlamayan biz oluyoruz iyi mi...
K-pop grubu Purplebeck-Yewool’un solisti, Ece Seçkin şarkısıyla dans etmiş. E tabii grubun Türkiye’deki hayranları da Ece Seçkin’e bu haberi duyurmuşlar.
Ece de “Beni hiç heyecanlandırmıyor” mesajına karşılık ‘saygısız’ cevabı alınca haklı olarak çileden çıkıp K-pop fanatiklerine hak ettiği cevabı vermiş:
* Saygısızsınız...
* Terbiyesizsiniz...
* Kore’nin K’sini duyunca triplere giriyorsunuz...
* Adıyaman’ın Başpınar köyünden Kore fanlığı yapıp bana küfür ediyorsunuz...
Ağzına sağlık Ece.
◊ Hande Erçel’i yazarsın, küfür ederler...
◊ Kerem Bürsin’i ufacık eleştirsin, “Sen kimsin!” derler...
◊ Serenay Sarıkaya dersin, “Sus” derler...
◊ K-pop dersin... “Kendine gel” diye mesaj atarlar...
Başkalarını sevdiğinizin çeyreği kadar kendinizi sevin. Bu kadar bağımlılık biraz abartı, haberiniz olsun.
Ayrıca...
* K-pop sevmiyorum.
* K-pop sevmiyorum.
* K-pop sevmiyorum.
Hadi buyurun...
Not: Mesajında “Adıyaman Başpınar köyünden Kore fanlığı yapıyorsunuz” demiş Ece Seçkin. Ben burada Ece’nin kötü niyeti olmadığını iyi biliyorum, aksine ‘uzaklardan’ bana küfür etmeyin mesajı vermek istemiş. Ama Ece sen yine de bu tip mesajlarda şahane şehirlerimizden örnekler verme. Çünkü asıl söylemek istediğini görmezden gelip “Vay sen Adıyaman’a nasıl bunu dersin”cilerle uğraşmak zorunda kalırsın.
‘Buraya giremezsin’
Kocaeli’ndeki bir kafenin önüne kelimesi kelimesine şunu yazmışlar:
“Burda açık giyimek yasak.”
Düşünün öyle uzaklar ki her mevzuya, onu bile düzgün yazamamışlar.
Önce düzeltelim...
Onun doğru yazılışı, “Burada açık giyinmek yasaktır” olmalı.
Ayrıca cümlenin ‘kapalı giyinmek’li versiyonu da kullanımdan kalktı.
Bunu düzelttikten sonra, yazıyı yazanların zihnine doğru kısa bir yolculuğa çıkalım.
Siz muhtemelen...
* Biri “günaydın” deyince sinirlenen...
* Kadınlarla erkeklerin aynı havayı solumasına sinir olan...
* El ele tutuşan bir çift görünce sağa sola sataşan...
* Acayip ‘arada sıkışmış’ insanlarsınız.
Başı örtülü biri nasıl ki bir kafeye, restorana alınmadığında tepki gösteriyorsak, şortlu bir kadının bir işletmeye alınmamasına da tepki göstermeliyiz.
Bu saatten sonra çıkıp...
* Garson hatası...
* İşletmemizin haberi yok...
* Böyle bir olayı kabullenmiyoruz...
* Çalışanlarımızı hemen kovduk tarzı açıklamalar yapmayın.
Sizler ‘ada’dan elendiniz.
Kimse yemez artık.
Ah bu rekabet...
◊ Rekabet, bazı sanatçıların gözlerini kör etmiş. Müsaade isteyip geçmek yerine üzerine basıp geçmek keyif verir olmuş.
◊ Toplumun önünde meslektaşını küçük düşürmek tadından yenmez olmuş.
◊ Karşıdaki mağlup olsun diye doğruya “yanlış” demek alışkanlıkları olmuş.
Sahnedeki isimlere şişe, çakmak, telefon atanlara karşı bile ikiye bölündük. Kimileri bu duruma tepki gösterip “Sahneden inerim” dedi. Kimileri de çıktı “Böyle ufak tefek şeyler yüzünden sahneden mi inilir” dedi.
Bilmiyorlar ki bunlar tehlike çanlarıdır...
Ve tüm bunlar yarın öbür gün hiç istenmeyen olaylara yol açabilir. Onların tek derdi, meslektaşlarının aksini söylemek.
Bir de Melek Mosso olayımız var mesela.
Konseri iptal edilen Melek Mosso’dan sonra Funda Arar ve Derya Uluğ da Isparta’ya gitmeme kararı aldı. Ama içimde garip bir his var... O hissin nedeni de günlerce bekledikten sonra yapılan ‘sahneye çıkmıyoruz’ açıklamaları.
Bence...
* Bunca tepki olmasaydı...
* “Hadi Derya”, “Hadi Funda” sözleri söylenmeseydi, “Neden iptal etmiyorsunuz” mesajları almasalardı...
Sahnelerini iptal falan etmezlerdi. Kaldı ki Funda Arar ilk açıklamasında “Sahneye çıkacağım, iptal yok” demişti.
Beklediler, artılarını eksilerini masaya yatırdılar, bu kararı aldılar.
Pardon ama ben buna inanıyorum.
Keşke inansaydım...
Alaçatı’da motto şu...
Ne hafta sonuydu ama...
* Bir tarafta konserler, bir tarafta fetih kutlamaları...
* Bir yandan festivaller, bir yandan gastronomi etkinlikleri...
Bu yazın nasıl hareketli geçeceği, nasıl her etkinliğe koşacağımızın bir demosuydu.
Ben tercihimi bu yıl 4’üncüsü düzenlenen ‘Tasting Alaçatı’dan yana kullandım. Projenin koordinatörü Nalan Miri Sözer, 3 günlük dolu dolu bir program hazırlamış ekibiyle.
“Toprağı koru” temasıyla başlayan etkinlikte, keşif tutkunları, sağlıklı ve üretken hayatı merak edenler, gurme sohbetlerinden keyif alanlar buluştu.
Alaçatı’nın köy içinde kahvaltıyla başlayan gün, çevredeki doğal alanlarda, bahçelerde devam etti.
Güneş batarken workshop’lara katılanlar, günün yorgunluğunu etkinliğe destek olan restoranlardaki uzun yemek masalarında attı.
Mesela Tasting Alaçatı’nın açılış yemeği popüler restoran Amavi’de yapıldı. Akşam partilemesi için misafirlere SMAK adındaki şahane kulüp kapıların açtı.
Belediyesi, restoranları, kafeleri, otelleri... Yani şehrin can damarları etkinliğin bir ucundan tutup bölge turizmine destek oldu.
Ben hafta sonundan sonra;
* Ege’yi daha iyi tanıdım.
* Defalarca gittiğim Alaçatı’nın başka bir yüzünü gördüm.
* Ege’nin yerel ürünlerinin sofralarımızda nasıl önemli bir yere sahip olduğuna bir kez daha şahit oldum.
Paylaş