Paylaş
Şarkıcı Çağatay Akman’ın “Nasıl Çağatay Akman Oldum” kitabı...
Murat Övüç’ün “Yanık Görümce”si...
Çağrı Taner’in “Hüzünlü bir Ponçik”i...
Ve şimdi de Barış Murat Yağcı’nın ‘Her Şeye Rağmen’ adlı kitabı...
***
Türk edebiyatında çok ilginç bir süreçten geçiyoruz.
Canı sıkılan kitap yazıyor.
Yolda yürürken ayağı taşa takılan ‘çok acılar çektim’ diyor.
Murat Övüç, “Yanık Görümce” adında bir kitap çıkartarak apaçık hepimizle alay etmiştir.
İnternetten çekiliş yaparak para kazanan ve içerik üretme yeteneği olmayan Çağrı Taner “Hüzünlü Bir Ponçik” kitabıyla ‘aşktan soğutmuştur’.
Ve son olarak Survivor ile ünlenen Barış Murat Yağcı...
“Her Şeye Rağmen” adını verdiği kitabını “Acılar tembel insanın bahanesidir” cümlesiyle özetliyor.
Vay, vay, vay.
‘Büyük resmi görmüş’, ‘oyunu çözmüş’ Barış Murat Yağcı.
Gel de isyan bayrağını çekme.
Gel de dört duvar arasında ‘bu nasıl olabilir’ diye bağırma.
***
Bu işin bir standardı olması gerekmez mi?
Herkes kitap çıkartabiliyor mu?
Üstelik bu isimler kitapları kendileri de yazmıyor.
Tutulan o editörlere yazık değil mi?
Sonra, sonra, sonra...
Ben çok özledim İstanbul’un festivallerini.
Çünkü öyle büyük festivaller yapılıyordu ki İstanbul artık “festivaller kenti” diye anılmaya başlamıştı.
Bir hafta Selda Bağcan, dünyaca ünlü DJ’lerle birlikte sahneye çıkıyor...
Sonraki hafta Kemer Country’de Big Boyz Festival başlıyor ve küçük büyük herkes çılgınlar gibi eğleniyordu.
Ne günlerdi...
***
Eğer başımızda bu korona olmasaydı, mayıs ayıyla İstanbul’un festivalleri başlayacak, biz festivalden festivale koşacaktık.
Kahve Festivali’nde yeni nesil kahve dükkanlarının önünde sıra bekleyeceğiz, Sokak Festivali’nde özlediğimiz sokak ruhunu bulacaktık.
Konserlerde sesimiz kısılana kadar bağıracak, Chill-Out Festivali’nin büyülü atmosferine kendimizi bırakacaktık.
Şimdi yine erteliyoruz.
Yine ‘seneye yaparız’ diyoruz.
Zaten en çok ‘sonra’ demeye alıştık son bir yılda.
‘Sonra’ yaparız, ‘sonra’ gideriz, ‘sonra’ söyleriz, ‘sonra’ başlarız.
Bu tehlikeli kelimeyi yavaş yavaş çıkartalım hayatımızdan.
Tamam, bazı şeyler bu dönem imkansız ama biz yine de elimizden geldiğinde ‘sonra’ları ‘şimdi’ yapmaya çalışalım. Ertelemeyelim.
‘Şırdancı’ Mehmet’e...
Türk mutfağının çok zengin olduğunu, Türk mutfağının bir o kadar renkli olduğunu, Türk şeflerin yeteneklerinin çok üst düzey olduğunu yazmıştım.
“Ama bir yerde hata var” deyip onu da yemek yapmak yerine ‘şov’ yapmayı seçen bazı isimlere bağlamıştım.
Yani Türk lezzetlerini tanıtmak yerine kendini ön plana çıkarmaya çalışanlara biraz sitem etmiştim.
İşte o sitem ettiğim isimlerden biriydi, Masterchef yarışmasıyla tanınan ve bugünlerde Şırdancı Mehmet adıyla bilinen Mehmet Sur.
Mehmet Sur, “Ben bir yerde yanlış mı yapıyorum” diye düşünmek yerine koşarak dava açmış bana.
Hakaret davası.
E tabii, mahkeme öncesi ‘uzlaşmacı’ safhası olduğu için uzlaşmacı olarak atanan yetkiliyle görüştüm geçen gün.
“Mehmet Sur, sizden 10 bin lira istiyor. Eğer öderseniz bu Ramazan ayında sizi affedecekmiş” dedi.
Kusura bakmayın Mehmet Bey ama siz bizim mutfağımızın alametifarikaları ile ilgili böyle dalga geçtikçe, müşterilerinize öyle ilginç hareketler yapmaya devam ettikçe yani özetle yemek değil şov yapmayı sürdürdüğünüz sürece, ben size yine benzer şeyler söyleyeceğim.
Crypto Kemal Crypto Mahmut Crypto Emre vesaire
İsminin önüne‘Crypto’ koyuyorlar ve başlıyorlar tavsiye vermeye. Onları dinleyenler de paralarını bilmedikleri bir aleme saçıyor.
Özellikle Twitter’da türeyen ve isminin önüne ‘Kripto’ koyan şahıslara aman dikkat edin diyorum.
Emina’ya ne yaptı acaba?
Soruyorum, çünkü boşandıktan sonra iyi anlaşıyordu. Ama ne olduysa ipler koptu. Nafaka davası açtı Emina eski eşine. Şimdi de “Mustafa ile görüşmüyoruz. Ama oğullarımın babası istesem de istemesem de hayatımda” diyor.
Paylaş