Paylaş
Hatta “Bu da bizim keyfimiz, karışmayın yahu” diyen bile var.
Hiç kusura bakmayın, karışırız!
İlber Ortaylı, “Serpme kahvaltı tam bir görgüsüzlük. Bu gıda kıtlığında böyle israfa gerek yok” demiş.
Ağzınıza sağlık be hocam!
Çok gereksiz buluyorum ben serpme kahvaltı işini.
Sen ne kadar ‘kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı’ sözünü motto edinmiş olursan ol, ne kadar ‘oturduğum masayı siler süpürürüm’ gibi gereksiz bir özgüvene sahip olursan ol...
Yiyemezsin kardeşim...
Silip süpüremezsin...
O serpme kahvaltı sofrasında yemeklerin yarısını çöp edersin.
Bir ara “Bu serpme kahvaltı işini çözeceğiz” diyorlardı. O zaman da söylemiştim, çözemeyeceksiniz.
Çünkü bizim gösterişi seven müşterilerimiz buna izin vermeyecektir.
Hiç değilse bunun bir ‘gereksizlik’ olduğunu, ‘israf’ olduğunu kafalarına sokmuş olalım yeter.
Ben bugüne kadar tüm reçellerin bittiği, salatalık ve domateslerin tüketildiği, tüm peynirlerin yendiği bir serpme kahvaltı sofrası görmedim.
Ve maalesef “Biz bunları yemedik ama nereye gidiyor şimdi bu kalanlar?” diye düşünüldüğünü de görmedim.
Çöp ediyorsunuz, farkında değilsiniz.
Ziyan ediyorsunuz, hiç anlamıyorsunuz.
Oysa yarısından azını masaya söyleseniz, yine doyacaksınız, görmüyorsunuz.
O yüzden katılıyorum İlber Hoca’ya.
Keşke ayıplasak serpme kahvaltı yapanları, keşke gitmesek öyle kahvaltıcılara...
Aynen kardeşim hayvan hakları, aynen...
Hayvanlara yapılan zulmün tüm benliğimle karşısındayım.
Onların patilerinin ucuna zarar verenle aynı ortamda olmak istemem.
Artık isyan etmek de fayda etmiyor, biliyorum.
Bir şeyler yapmak gerekiyor farkındayım.
O yüzden hafta sonu Yenikapı’da düzenlenen Hayvan Hakları Mitingi’nin de büyük destekçisiyim.
Ama kardeşim bu fotoğraf ne?
İlla bir şeylerin suyunu çıkaracağız!
Bir erkeğe tasma takarak, yüzünü kapatarak, onu yerde köpek gibi yürüterek mi hayvan haklarını savunacaksınız?
Hiç olmamış bu hareket.
Ha şöyle de bir durum var:
Şu tasmanın bir kadına takıldığını...
Onun böyle dolaştırıldığını düşünsenize!
Nasıl ayıplarız değil mi?
O yüzden bunu da ayıplayalım lütfen!
Sen neymişsin be ‘hindi’
Hafta sonu çay içmeye uğradım bir dostumun yanına. Yıllardır restoran sektöründe olan arkadaşıma laf olsun torba dolsun diye hindi fiyatlarını sordum.
Meğer ciddi ciddi konuşulması gereken bir soru sormuşum.
“Geçen sene 750 liraya satıyorduk tam hindiyi. Bu sene 2 bin liraya satacağız” dedi.
Sonra ben bu fiyata şaşırdığıma da şaşırdım. Çünkü bu sene 3 bin liraya da hindi satan restoranlar varmış.
E ne olacak böyle peki?
Seneye 6 bin lira mı olacak tam hindi?
Cidden ‘sen neymişsin be hindi’?
Öğrendiğim bu can sıkıcı bilgiden sonra “İç pilav neyimize yetmiyor” demeden duramıyorum.
Kıyafet sizi bir yere getirmez
Problem 1
Bazıları açık giyinerek, “Nefis vücudum var, neden bunu esirgiyorum” diyerek kariyerinde bir basamak daha çıkacağını düşünüyor...
Problem 2
Kendini Merve Boluğur’a benzeterek popülaritesini koruyacağını sanıyor...
Problem 3
Aslında seslerine güvenmiyor, oyunculuklarını yetersiz buluyor bu kişiler. Özetle sanatlarının bittiğini, eskisi gibi üretemediklerini hissediyor ve garip arayışlara giriyorlar.
Bu yanılgıyla hata üzerine hata yapıyorlar.
Sahnede cesur giyinene saygım büyüktür benim.
Ama cesur giyineceğim diye planlar yapana saygı duyamam.
“Orası şov alanım, istediğim dansı yaparım” düşüncesini ayakta alkışlarım.
Giydiği kıyafetle barışık olanı, üzerine yakışan kıyafetle kendinden konuşturanı da...
Ama işi özentilik boyutuna getirene kahkaha atarım.
Bunu bir ‘PR’ malzemesi yapana ‘ah-vah’ derim.
Hele ki, daha 3-5 ay önce “Herkes edepli giyinsin, açık kıyafet çok sakil duruyor” demişsen...
Yazık derim.
Paylaş