Paylaş
İlk bölüm yayınlanmadan önce konuştuk Salih Bademci’yle...
“Dilek Taşı”nın hikâyesinin insanların çok özlediği bir hikâye olduğunu söyledi.
O sırada aklıma “Çemberimde Gül Oya” ve “Öyle Bir Geçer Zaman ki” dizileri geldi...
Sordum, “benziyor mu” diye...
“Benziyor ama daha da iyisi, günümüze daha yakını” dedi:
“Bir baba kız hikâyesi ‘Dilek Taşı’... Ağır bir dram... Ben senaryoyu görür görmez ikna oldum. İçinde aşk da var, ihanet de, bir adamın hayatının bir anda altüst olması da... Ama çok da ahlaklı bir hikâye bu... Biz kalbi kaşıyoruz ‘Dilek Taşı’nda...”
Peki neden bu eskiye özlem?
“Dönem hikâyeleri, filmleri, dizileri çok ilgisini çekiyor insanların. Belki de özlem duyuyoruz biz geçmişe. O yüzden bu ilgi.”
Sende de var mı o özlem?
“Bana göre 2020’ler mi 2010’lar mı desen 10’lar derim. 2000’ler mi 90’lar mı desen 90’lar derim. Hep bir önceki yani.”
“Dilek Taşı”nın kadrosu da çok konuşuluyor... Sence hikâye mi yoksa oyuncular mıdır bu işin olmazsa olmazı?
“Yüzde yüz hikâye. Her şeyin başı hikâye. Hatta sıralama yap dersen şöyle yaparım; hikâye, yapım, yönetmen sonra oyuncu.”
Salih Bademci ismini işlerinin önüne koymuyor diğer oyuncuları da koymuyor. “Bizler çok da katkı sağlayamayız hikâye olmazsa” diyor.
Ne egosuz bir bakış açısı değil mi?
Nasıl da örnek olması gereken bir düşünce?
Salih ile kısa “Dilek Taşı” sohbetimiz bile dizinin fanı yaptı beni...
Zaten ilk bölüm reytingleri de gösterdi ki yılın dizisi olmaya çok yakın “Dilek Taşı...”
Eskiden mahcubiyet vardı
Bir tartışmadır sürüp duruyor.
Sosyal medyalarından lüks yaşamlarını insanların gözüne sokanlar o tartışmaların odağındaki isimler.
Adına ‘zenginlik pornografisi’ diyenler de var bu durumu hiç garip bulmayan da...
Cüneyt Özdemir, Dilan Polat’a bir gönderme yaptı en son.
Kısaca ‘pes’ dedi...
Ama maalesef durum sadece bazı aklı başındakiler için ‘pes’lik...
Büyük çoğunluk asla ulaşamayacakları hayatları takip etmeyi, onları alkışlamayı, hataları marifet gibi görmeyi seviyor.
Ve paralarını insanların gözüne sokanlar da bu etkileşimi aldıkları için her gün biraz daha güç zehirlenmesi yaşıyorlar.
Adına ‘güç’ denirse tabii.
Bizden önceki nesillere hatta ucundan azıcık da olsa bizlere yani X ve Y kuşağına para konuşmanın ayıp olduğu, göze sokmanın utanç verici bir durum olduğu öğretilmişti.
Hesap öderken para saymak bile mahcup ederdi bazı insanları... Gizlice sayılırdı o paralar...
Maalesef ‘Z’ kuşağının bu ayıplardan haberi yok.
Bir kuşağa ayıp olarak öğretilen diğer kuşağa marifet gibi öğretiliyor.
Ben ne Dilan’a ne başkalarına kızıyorum.
Kızsak da bir şey değiştiremeyiz çünkü.
Herkesin bir dönemi var.
Yaşasınlar bakalım.
Elbet onlar göstermekten halk da izleyip ağzının suyunu akıtmaktan sıkılacaktır bir gün.
Yemem ki
Şaşırmayacağım diyorum da her seferinde şaşırtıyor beni bu havalimanı fiyatları.
Geçtiğimiz gün bir arkadaşım da gördüm...
Su fiyatı, sandviç fiyatı falan paylaşıyordu.
Sonra dikkatimi baklava ve elma çekti.
Dilim baklava satılıyormuş havalimanında.
Fiyatı da 340 TL...
Tek bir yeşil elma ise 60 TL...
Tamam havaalanı turistlere de satış yapılan bir yer ama bu da çok acımasızca değil mi?
Ne oluyor yani dolar ve euro’ya göre mi yükseliyor baklavanın elmanın fiyatı falan.
Yahu 1 bilim baklavaya 340 lira vermek ne demek?
Hemen kabaca bir hesap yapsak...
Desek ki üç kişilik bir ailenin canı baklava istedi.
Herkes bir dilim yese.
3 dilim 1020 lira yapıyor...
E su deseniz zaten 150-200 lira havalimanında...
Yaptı mı size 1500 lira...
Vay be...
Daha neler göreceğiz bakalım...
Paylaş