Paylaş
Öyle ufak tefek bir mevzu değil çünkü bu.
Çift, evlerine gelen bakıcıyı bile dolandırmış.
Pes vallahi...
Duyduğuma göre bir süre daha Türkiye’de kalacakmış Talu çifti. Ama Dilan Polat olayından çok etkilenip, başlarına bela olacaklarını düşünmüşler.
Sonra da apar topar kaçmaya karar vermişler.
Taluların dolandırıcılık sisteminde güven esas...
Yani para aldıklarına önce fazlasını muhakkak ödüyorlar.
Ödüyorlar ki güven kazanıp sonrasında daha fazlasını istesinler. Lüks hayatlarıyla, maddi durumlarıyla çevrelerinin gözünü boyadılar.
Para kaptıranlar şimdi isyan ediyor, “Paramız gitti, mahvolduk” diyorlar.
Ama en büyük hata sizde, nasıl kanarsınız böyle vaatlere? Nasıl paranızı verirsiniz böyle tiplere?
Hâlâ “Açıklama yapacaklar, kaçmadılar, paramızı verecekler” diye düşünenler var. Ciddi ciddi bekliyorlar. Ben böyle bir işe kalkışıp da dolandırdığı kişilere parasını ödeyen kimseyi görmedim.
Bunlar da ödemeyecek.
Özür dilemeyi bilmiyoruz
Seyrettim videoyu. Can Yaman otelden çıkarken o kişi de telefonla videosunu çekiyor.
Uzaktan, yakından, ortadan her yerden görüntü alıyor. Ama her ne oluyorsa Can Yaman arabaya binince camını açıyor ve telefonu hayranının elinden alıp fırlatıyor.
Telefon paramparça...
Muhtemelen hayranı olan kişinin kalbi de paramparça...
E tabi tepki alınca bir açıklama yapmış Can Yaman ve demiş ki:
“Ben onca hayır işi yapıyorum, hayranlarımla aram çok iyi.
O hayran değil, bir terbiyesizdi.”
Hahahaahha!
Ya şimdi ‘hayır işi’ ile bu konunun ne alakası var...
Hayran terbiyesiz mi, nereden biliyorsun...
Adamcağızın telefonunu neden fırlatırsın...
Hadi diyelim hepsini yaptın, böyle bir açıklama neden yaparsın...
“Canım sıkkındı, yanlış yaptım, insanlık halidir, o arkadaşa yeni telefon alacağım” desene...
İki konu her masada var
Masada onu bunu çekiştirmeyi sevenlere gün doğdu. İki konuları var.
Biri ‘Var Böyle Tipler’ciler...
Diğeri, her gün yeni bir çocuğu olduğu ortaya çıkan Metin Akpınar.
Ama Akpınar olayına “Erkeğe sormadan çocuk sahibi olmak doğru mu” diye yaklaşanlar var.
Bence sorulması gereken doğru soru bu.
Bana göre hiç doğru bir hareket değildir.
Şana, şöhrete, paraya, konuma bakıp “Ben bu erkekten çocuk yaparsam hayatım kurtulur” diye düşünenler var.
Zorla güzellik olmaz lafının tersini ispat etmeye yemin etmiş tipler bunlar.
Fakat günün sonunda ortada kalan dünyaya getirdikleri çocuklar oluyor.
Tabii bunu işin başında asla düşünmüyorlar.
O yüzden kızın Metin Akpınar’a tamam ama bu mevzuyu da alın cebinize koyun.
Olaya bir de böyle bakın!
Karada business class
Geçen hafta sonu bir günlüğüne Selanik’teydim.
Lüks otomobil markası Lexus, LM adında yeni bir model çıkardı.
Tanıtımı için de Cumhuriyet’in 100’üncü yılında Selanik gibi simgesel bir yeri seçmişler.
İki şeye şaşırdım o seyahatte.
İlki Selanik’in canlılığı (üzerine çok konuşulacak bir şehirmiş), ikincisi Lexus’un yeni modeli.
VIP araçlara hepimiz alışığız.
Hatta son yıllarda o araçların içlerinin yaptırılmasına, ekranlar takılmasına, kişiye özel dizayn edilmesine de aşinayız.
LM modelinde sonradan yüksek ücretler ödenip de tasarlanan o konforu sunmuş Lexus.
Otomobil size hazır, en ufak bir eklemeye ihtiyaç olmaksızın geliyor.
İçinde 48 inçlik ekranıyla, masaj yapan koltuklarıyla, buzdolabıyla falan...
Karada business class bir yolculuk deneyimi yaşatıyorlar yani.
E konfor satın almak pek ucuz değil günümüzde.
Hele ki ülkemizde.
LM’in dört koltuklu modeli, ki bana göre en iyisi o, 11 milyona yakın bir fiyatla satışta.
Vallahi hesabı size kalmış.
Hikâyesi olan tanıtımların tadı da başka oluyor.
Ekip yine nefis çalışmış ve keyifli bir program hazırlamış.
Biz ufak ama eğlenceli bir gruptuk Selanik’te.
Gökçe Bahadır-Emir Ersoy, Burcu Biricik, Aybüke Pusat ve Saadet Işıl Aksoy vardı.
Hepimiz otomobillerle Selanik turu yaptıktan sonra Atatürk’ün doğduğu eve gittik.
Saffet Emre Tonguç bilgileriyle hem evi hem de Selanik’i gezdirdi bize.
E böyle olunca o günün tadı da damaklarda kaldı tabii.
Bir iyi, bir kötü film
"Prestij Meselesi" filmini seyrettikten sonra öylece kalakaldım.
Dedim ki “Neden?”
Ne oyunculuklar, ne hikâye ne de başka bir şey. Hiçbir şey yoktu filmde.
Koca bir sıfır kaldı elimde.
E haliyle “Neden çekmişler ki?” diye sordum kendime.
Aynı akşam “Prestij Meselesi” şokuyla başka bir Türk filmi olan “Dilberay”ı seyrettim. Nefisti...
Yönetmen 10 numara iş çıkarmış, oyuncular desen nefis oynamış, hikâye desen yürek yakmaya odaklanmış.
İlk filme “Keşke çekilmeseymiş” diyen ben, ikinci filme “Keşke dizi olsaymış” dedim.
Paylaş