Bayram öncesi Alaçatı’dan bildiriyorum

Hiç eski günlerdeki gibi değil buralar. Bir boşvermişlik var herkeste. İlla dışarı çıkacak olan yemeğini yiyor ve dönüyor evine, oteline. Geri kalanı zaten kafasını bile çıkarmıyor dışarıya.

Haberin Devamı

* Gece saat 01.00 olmadan Alaçatı sokakları sessizliğe bürünüyor.
Çevik kuvvet ekipleri dikkatimi çekti. Sokaklarda tur atıp mekanları kontrol ediyor.
* Eskiden geceleri tıklım tıklım olan kokoreççi, kumrucu, ıslak hamburgerci artık üç-beş masaya çalışıyor.
* Eskiden dışarıya çıkış saatlerinde şimdi otel ve evlere dönüş trafiği oluyor.
* Evlerde eğlencenin saati yok, neredeyse her evin bahçesinden sohbet sesleri duyuluyor.
Özetle çok ilginç bir durum yaşanıyor.
Gündüz boş olan yerler umudunu akşama saklıyor ama istediğini bulamıyor.
Gün geçtikçe herkes farkına varıyor ki; bu sene o sene değilmiş.
Ve özetle...
Çok ilginçtir ama çoğu işletmeci “Yaz sezonu bitsin de kışa bomba gibi girelim”in planlarını şimdiden yapmaya başlamış.

Evrenin işaretlerini bazen dikkate almak lazım...

Haberin Devamı

Aslında planımız çarşamba günü, yani dün sabah yola çıkıp Alaçatı’ya gelmek ve cuma günü buralar kalabalıklaşmadan İstanbul’a dönmekti. Ani bir kararla salı akşamı yola çıktık.
Ama sanki bir şeyler, birileri...
* “Gitme!”
* “Planına uy, bozma!”
* “Otur akşam evinde!” der gibiydi.
Hatta yanımdaki arkadaşımın “Bu kadar acele nereye gidiyoruz acaba” şeklindeki imalı sorusuyla çıktık yolculuğa.
Seyahatimiz, İstanbul’un kronikleşmiş bir sorunuyla başladı. Trafiğin en yoğun saatinde, yoldaki çöp kamyonlarıyla...
Ne yaparsınız mesela böyle durumlarda...
* “Amannn 10 dakika bekleyiver” diyenlerden misiniz?
Yoksa...
* “Bu saatte bu iş yapılır mı” diyenlerden mi?
Ben ikinci seçeneğin insanıyım. İlk çöp kamyonunun arkasında 10 dakika, ikincisinin arkasında 15 dakika bekledikten sonra köprüye girebildim.
Sonra karşımıza tam 4 farı kırık araba çıktı. Hepsinin ne hikmetse tek farı yoktu.
“Bu kadar tesadüf gerçekten olamaz!” derken Alaçatı gişelere girmem ve polisin çevirmesiyle yepyeni bir olayım oldu. O çevirme bana 4 bin liralık cezaya mâl oldu. Nedeni de ehliyetin yanımda olmaması. Sen kalk İstanbul’dan Alaçatı’ya git ama ehliyetini unut! Olacak şey mi? Bu hikâyeden “güne başlarken bize verilen mesajları, sinyalleri önemsememiz gerektiği” mesajını çıkarabiliriz.

Haberin Devamı

50’ye “yaşlı” derseniz

* 50’nci yaşına girdi...
* 50’ye merdiven dayadı...
* 50’nci yaşını şöyle böyle kutladı...
* 50’lik bilmem kim gençlere taş çıkardı...
Oysa Dünya Sağlık Örgütü, 60’lı yaşların ortalarına kadar yaşlılığın esamesini okumuyor.
Tabii illa Dünya Sağlık Örgütü’nü baz alalım demiyorum, kabul etmemiz gereken hissettiğimiz yaşta olduğumuz.
Fakat bu başlıkları atmak, birine resmen...
* Sen yaşlısın...
* Artık senden geçti...
* Senin fiziğinin güzel olması mucize...
* Bu yaşta eğlenecek gücü bulman büyük olay...
* Nee tatil mi? Bu yaşta, yok artık!
Demek değil mi...

Etiler’in talihsizliğini kırarlar

Gazeteci meslektaşlarım Ufuk Özcan ve Yüksel Yavuz, yanlarına ortakları Yusuf Tekin’i de alarak şu zor dönemde ellerini taşın altına koydular ve Etiler’de ‘Amaya’ adında bir mekân açtılar.
Eski Nispet’in olduğu yeri baştan sona değiştirmişler.
Amaya’nın ön tarafında dünya mutfağından lezzetlerini deniyorsunuz.
Arka bahçesinde ise ‘Babuş’ adında bir ocakbaşı var. Ufak, 40-50 kişilik açık hava bir mutfak alanı yapmışlar.
Mekânın alametifarikalarından biri ise içeride bulunan gizli gece kulüpleri...
Sadece eşi dostu aldıkları o kulüpte haftanın belirli günleri canlı müzik yapıyorlar.
Mekân açan çok var, adım başı ocakbaşı var ama mutfağa özenen kaç işletme var derseniz, durup düşünmek gerekir.
Amaya o mekanlardan olmuş.
Hiç bozmadan böyle devam ederlerse Etiler’in o kötü talihini yener ve caddeye tekrar hayat verirler.
Demedi demeyin.

Yazarın Tüm Yazıları