Paylaş
Diyor ki; “Adam her şeyi arabeske çevirerek bir yere varmaya çalışıyor. Olmaz ki. Bütün arabeskçiler ‘Şu şarkını verir misin?’ diye beni aradı. Güzel bir şarkının arabesk olarak seslendirilmesi marifet değil.”
Marifet mi? Değil tabii ki, haklı o konuda. Fakat öyle şarkılar yapıyor ki Sinan, arabesk damarına dokunuyor herkesin.
“Dünyadan Uzak” mesela...
Nasıl söylenmesin arabesk? “Bilir O Beni” ya da...
Yahu mümkün mü “Bugün aramadım ama bilir o beni” cümlesini düz okumak?
Bir nağme yapmayalım mı?
Cümle sonlarını şöyle yüksele yüksele bağıra çağıra söylemeyelim mi?
Sinan’ın bazı şarkıları hem kendi tarzına çok iyi uyuyor hem arabeske.
O yüzden iki türlüsü de keyif veriyor bana.
Artık kabullenelim, arabesk seven bir toplumuz biz.
Çok ağır arabeskten bahsetmiyorum.
Ayrıca öyle kolay da değildir bir şarkıyı farklı tarzda seslendirmek.
Bırakın herkes arabesk tarzında söylemeye çalışsın o şarkıları.
İyi olmayanlar patır patır eleniyor zaten.
İşte o mekan
2 haftadır cuma akşamları Ginza İstanbul’a gidiyorum.
Farklı amaçlarım var...
◊ Ortam değiştirmek...
◊ “Çoğu mekan boşken onlar nasıl dolduruyor”u öğrenmek...
◊ “Ülkedeki kaliteli yabancı turist neden burayı tercih ediyor”u anlamak...
◊ Aslında bir nevi başka bir dünyayı keşfetmek...
Büyük operasyon dönüyor Ginza’da.
Akşam yemeğine mekânın ilginç atmosferinde başlıyorsunuz.
Saatler 23:00’e yaklaştığında bir bakıyorsunuz masalar kaldırılmış ve standa çevrilmiş.
O dakikadan sonra hem dışarıdan yeni müşteri alıyorlar hem de masadakileri “Haydi biraz yiyip içtiklerinizi eritin” diye stantlara davet ediyorlar.
Mutfağından müziğine, müşteri kitlesinden dekorasyonuna çok özel bir yer Ginza.
Bunu da hiç bozmadan koruyor, hatta her geçen gün üzerine koyuyor.
Benim gibi mekan mekan gezmeyi sevmeyenler için de ideal bir yer, çünkü hemen yan kapısında kardeşi Hazine bulunuyor.
İsteyen gece yarısından sonra canlı müzik için oraya da geçebiliyor.
Özellikle pandemiden sonra bazı yerlerin müşteri kitlesi değişti. Kalite desen, lezzet desen bir basamak aşağıya indi.
İşte tüm bunların arasında o meşhur repliği hatırlatıyor Ginza:
Tık doğdu güneşim.
Adamın her şeyi döküldü
◊ Muhammed olan adını Mehmet olarak değiştirdiği...
◊ 10 küsur yıl önce saçma sapan tweet’ler attığı...
◊ Eski arkadaşlıkları...
◊ Yıllar önce kız arkadaşına evlenme teklif ederkenki görüntüleri...
Hadise’nin boşanma aşamasında olduğu eşi Mehmet Dinçerler’in ortaya dökülmedik şeyleri kaldı mı?
Üstelik öyle hızlı oldu ki her şey.
Sanki birileri hazırda bekliyormuş da, bu bilgileri saklıyormuş da günü gelince ortalığa saçmış gibi.
Çok ürkütücü bu sosyal medya.
Dünya nasıl hassas kalpler için cehennemse, sosyal medya da sanırım kendini kamufle yöntemiyle farklı göstermeye çalışanlar için bir cehennem.
Bu düşünce yapısıyla
Bazı erkeklerde şu düşünceler var:
◊ Sahnede dans ediyor, keşke etmese.
◊ Çok açık giyinmiş, keşke yapmasa.
◊ Kime güldü ki, keşke gülmese.
Oranın bir ‘sahne’ olduğunu, iki saat boyunca orada yapılanın sadece ‘iş’ olduğunu anlamıyorlar.
“Evde hiç gülmüyor, neden sahnede güldü” diyor mesela.
E güldür kardeşim.
“Bizim arkadaş ortamımızda bu kadar neşeli değil, neden sahnede çok neşeli” diye düşünüyor.
E ne eksik acaba bir sorgula.
Sahnede yaptığı hareketler yüzünden bir kadını yargılayamazsın.
Giydiği elbisesiyle boy boy fotoğrafları çıktı diye kızamazsın ona.
Önce bunu öğren be kardeşim.
Yaz abi...
“İlk kez kendim olmayı denedim, onda da kaybettim.”
- Yaz, Cemal Süreya.
“Yanakların en çok avuçlarıma yakışıyor.”
- Yaz Edip Cansever.
“Öyle güzel gülüyorsun ki, sanki dünya ayaklarımın altından kayıyor.”
- Yaz Turgut Uyar.
“Gözlerine bakınca geçmişimi temize çekiyorum.”
- Yaz Tomris Uyar.
Böyle yapan birileri var. Önce ‘duygu yüklü’ cümleler uyduruyorlar, sonra altına usta edebiyatçılarımızın ismini fırlatıyorlar.
Bu usta isimlerin söylemediği sözlerle dolu internet.
Bu çete çökertilsin. Yoksa Z kuşağı edebiyat devlerini hiç söylemediği sözlerle tanıyacak.
Paylaş