Sadece “aşk” mı yeniden?

Bu sezonun üçüncü “sürprizi” henüz ikinci bölümde izlenme oranlarında 10’u kolayca yakalayabilen Aşk Yeniden oldu. Jet hızıyla, bir çok dizi için hayal bile edilemeyecek 12 reytinge erişti dizi.

Haberin Devamı

Örneğin, AB Grubunda sadece bir hafta içinde 7,89’dan 12,32’ye yükseldi ki, bu sezonun diğer hiti Paramparça aynı izleyici grubunda bu sıçrayışa ancak bir ayda erişebilmişti! Demek ki, yeni paneli tam anlamıyla çözebilmiş bir işle karşı karşıyayız. Ayrıca, bu başarı ile Fox’un ilk üçteki yeri (daha önceki panelin kralı tabii ki Kanal D idi, Star da en önemli rakibi) sadece tescillenmiş olmuyor, birincilikteki iddiası da iyice netleşiyor. Fox’un başarısının nedenlerini bir başka yazıya bırakıp, bu sezon “oyun değiştiren” diğer iki diziyi kısaca hatırlayalım. Bunlardan ilki tartışmasız Paramparça olmuştu, özellikle “tempo” nedir konusunda rakiplerine nal toplatmaya devam ediyor. Sündürülen mevzular, sıkıcı diyaloglar, ağır ağır konuşan karakterler, yerli yersiz kullanılan şarkılar, türkülerle izleyiciyi bıktıran dizilere çok iyi geldi Paramparça’nın hızı. Sündürme uzmanı senaryolar çok daha hızla gelişen, yeni ve inandırıcı “olaylar” ile hikayelerini “izlenir” hâle getirmeye çalışıyorlar artık. Öte yandan, Diriliş Ertuğrul ile siyaset ile izleyici beğenizi arasındaki ilişki tekrar görünür hâle geldi. Dizilerin sadece “eğlendirdiğini”, zaman geçirmek için yapıldığını sananların bir daha düşünmesi gerekiyor. İzleyicinin bir kısmı da “ideolojik” hassasiyet arıyor sevdikleri dizilerde. Burada akla sadece sağ cenahın sevdiği cinsten Kurtlar Vadisi gibi diziler gelmesin, Behzat Ç. ya da Kayıp Şehir de bu minvalde değerlendirilmesi gereken dizilerdi. Yeni-Osmanlıcı ve milliyetçi refleksleri hassas izleyiciye ilaç gibi geldi Diriliş Ertuğrul. Ayrıca unutmayalım, özellikle aksiyon sahneleri olmak üzere çok iyi çekiliyor bu dizi ve TRT açısından tam bir başarı öyküsü.

Haberin Devamı

Sadece “aşk” mı yeniden

DİZİDEKİ YEŞİLÇAM REFLEKSİ

Artık Aşk Yeniden’den, ondaki “yenilikten” söz etmeye başlayabiliriz. Aslında, “yeni” olan formülün kendisi, içindeki girdiler eskilerden geliyor, yıllardır doğruluğu test edilmiş bir iki hikaye kurma tekniği. Örneğin, tesadüfen de karşılaşsalar (Amerikadan gelen uçakta türbülans nedeniyle fiziksel temas kurma durumunda kalan Zeynep ile Fatih gibi) ana karakterlerimiz anlatıdaki pozisyonlarını asla “birey” olarak sürdüremezler. Mutlaka, başta aileleri olmak üzere toplumsal aidiyetleri ve bu nedenle, “imkânsızlıkları”, biraraya gelememe nedenleri vardır. Ve sonra “masal” başlar! Aslında asla biraraya gelemeyecek insanlar, bir takım nedenlerle (senaristin maharetine bağlı olarak) biraraya gelme ve sonunda da, birbirlerinden “kopamama” durumunda kalırlar. İşin “masal” kısmı şudur. Neredeyse Marksçı bir kalemden çıkmış gibi anlatılan, zengin-fakir karşıtlığında yaratılan çelişki ilk bakışta “sınıfsal” gibi algılanabilir. Hâlbuki, hikayenin devamında bu çelişki mutlaka tersyüz olur, kahramanlarımız hangi sınıftan olursa olsunlar bir süre sonra önce “ruh kardeşi”, daha sonra da “gönül yoldaşı” olduklarını keşfeder. Zengin-fakir ayrımı asla sınıfsal bir çerçevede formüle edilmez Türk dizilerinde (ve Yeşilçam sinemasında), aksine, bu ayrımın manasızlığını ispat etmek için elden ne gelirse yapılmaya çalışılır. Çünkü, bir süre sonra kaçınılmaz olarak aileler devreye girer (sınıf meselesine “alaturka” çözüm!) ve klasik bir Yeşilçam refleksiyle (Aşk Yeniden’de bu miras hemen ortaya çıkıyor) kötü karakterlerin çoğu (tabii ki kadınlar!) zenginler dünyasına yerleştirilir. Allahtan, zenginlerin arasında da “iyiler”, yaşadıkları mahalleleri, bir zaman fakir olduklarını, olmasalar da fakirlerin de kalbi olabileceğini hatırlayan kadirbilir insanlar vardır. Bazen önce aileler, bazen de kahramanlarımız biraraya gelir ve bunun neticesinde zenginler ile fakirlerimiz birleşir, “hepimiz bir fidanın güller açan dalıyız” misali mesele tatlıya bağlanır. Masal olan bu.

Haberin Devamı

Aşk Yeniden’in de kötüleri zengin ailenin (tipik bir Yeşilçam apartması, “Şekercizadeler”) “cadı-annesi” ve onun oğluna müstakbel gelini olarak seçtiği “sarışın” kız. Evet, dizinin pek sevimli, anlayışlı erkek kahramanının annesi en müptezelinden bir cadı! Nasıl mı? Masal dedik ya! Yeşilçam’ın sevdiği komik karakterlerin başında Karadenizliler gelir, Aşk Yeniden’de başrolü oynayan “asi” kızın babası da gaddar, gaddar olduğu kadar da komik bir “Derin Şevket”tir, etrafındaki bir avuç komik adam sayesinde dizi kolayca bir mahalle komedisine dönüşür. Zenginler dünyasına daha çok “kötücüllüğü” layık gören bu anlayış, fakirler dünyasını da “saf”, kandırılmaya meyyal ve fıtraten (“lazlar” gibi) komik karakterlerle doldurur. Neredeyse, bir Ertem Eğilmez komedisi tadında bir iş gibi de görünse, travmalarla örülü, melodramatik bir başka hikayeyi de alttan alta sürdürüyor Aşk Yeniden. Ailelerinin kararlarına direnen ve neticelerine katlanmak zorunda kalan, aslında başaramayan ve yalan söyleyen “bireyler” odağında bu dizinin.

Haberin Devamı

BENİM HAYATIM BENİM KARARIM

Sadece “aşk” mı yeniden

Zeynep, mutaasıp bir ailenin kızı olmasına rağmen ailesine haber vermeden, sevdiği adamın peşinden ABD’ye gitmiş, “özgürlüğünü” kazanmış, mutlu mesut yaşarken hamile kalmıştır. Ve ne yazık ki, sevdiği adam bebeği istememiş, doğurmakta ısrar edince onu terk etmiş, çocuğuyla hayatını idame ettiremeyince Türkiye’ye dönmek, başta sözü edilen uçağa binme durumunda kalmıştır. Fatih de, annesinin evlendirme ısrarlarından bıkmış, bir bahaneyle ABD’ye bir süreliğine gitme izni koparmış, hatta orada Amerikalı bir sevgilisi olmuş, kıza evlenme bile teklif etmiştir. Amma velâkin, elin gavuru bize benzemez, Şekercizadelerin torununu “daha birbirimizi tanımıyoruz” gerekçesiyle reddetmiş, bizimki de yıkık hayalleriyle o uçağa binmek zorunda kalmıştır. Böylece dizinin jenereğinde çalınan şarkının sözleri anlam kazanır: “Karışmayın bana/Benim hayatım benim kararım/Sonucuna razıyım/Ben yaşarım günü/Dünden ziyade/Kalbim virane/Aşk fevkalade/Aşk yeniden, aşk yeniden”. Şiir olarak beş para etmez belki ama dizinin derdini iyi anlatan, pişmanlıkla özgürlük, yenilgiyle aşk arasında gidip gelen bu sözlerden anlaşılan neticede bir yenilgiden ve yalandan başka bir şey değil.

Haberin Devamı

Bu iki insanın iki büyük yalan (Zeynep, babası olmadığı hâlde Fatih’i oğlunun babası yaparken; Fatih, annesine basitçe “hayır” diyebilecekken, Zeynep’i karısı, çocuğunu ise oğlu olarak tanıtır) etrafında kurulan masalına izleyicinin sarılması da tesadüf değil. Neticede, herşeyin ailede başlatılıp ailede bitirilmeye çalışıldığı, ailenin devlete ait kurumlarla korunduğu, ailelerin kaç çocuk doğurması gerektiğinin söylendiği, iki de bir “biz büyük bir aileyiz” söyleminin dillere pelesenk edildiği bir toplumun evlatlarıyız. Güçlü bir muhafazakar mesajı var Aşk Yeniden’in. Eğer bir çocuk (Selim) dünyaya geldiyse ve henüz bir ailesi yoksa tüm dengeler değişir, çocuğa bir “aile”, bu aileye de bir “anne” ve bir “baba” mutlaka bulunur! Zeynep ve Fatih sonunda “aşk, yeniden!” diyecekler orası aşikâr ama, kuracakları da neticede Selim için bir “yuva”, birliktelikleri bir “aile”den başka bir şey olmayacaktır. Zeynep, özgürlük arzusunun diyetini böylece ödeyecek, tek başına çocuğunu büyütebilen bir kadın asla olamayacaktır. Muhafazakarlık nerede mi? Bireysel bir mesele olan “özgürlük” ile toplumsal bir kurum olan “aile”yi birbirine karşı getirmede, “özgür irade”yi ancak aile kurumunun gölgesinde muhafaza edebilme mantığında.

Yazarın Tüm Yazıları