Paylaş
"Qui non proficit, deficit"
(Bu cümlenin anlamı yazının en altındadır..)
Tatilde aklıma “Carlos” diye bir isim geldi.
Hani Avrupa Kupası’nı zorlayacak olan bir takımı “tarumar” eden adam!
Bir de gittikten sonra konuşurum diyen adam hani..
Ben bile, böyle kaliteli futbolculardan kurulu bir takımı “1” sezonda bu hale getiremezdim(!)
Bazı saflar ağladı arkasından ya, ben ona yanıyorum..
Ama, yine de için için çok sevinçliyim. Neden?
Şundan:
İstanbul Belediye yıllardır başımıza “bela” olmuştu ya..
Sıkıyoruz dişimizi artık “1” sezon..
“Arkadaşın” sayesinde ‘takım’, bir sezon sonra yok. Doğru kümeye..
Beşiktaş’ı bu hale getirdi ki İstanbul’un hiç şansı yok bence(!!)
Bunu düşündükçe seviniyorum elbet..
Nasıl sevinmeyeyim, bir taşla 2 kuş vurmuş olacağız.
Hem Carlos’tan hem de kaç maçta Beşiktaş’a zulmeden Belediye’den kurtulmuş olacağız!
Beşiktaş’tan uzak, Belediye’ye yakın olsun..
Neyse, Beşiktaşlılar hem Carlos’tan hem de kulübü batıran yöneticilerden kurtuldu ya..
“Bayramdır” dedik hevesimiz kursağımızda kaldı..
Yönetime talip olan insanlar daha takım hem lig hem de Avrupa’da mücadele ederken “KÜÇÜLECEĞİZ” sloganıyla ortaya çıktılar..!!
İnanılır gibi değil ama aynen böyle ortaya çıktılar.
Kadrosunun yarısı pahalı yabancılardan oluşan bir tamın yönetimine talip olanlara bakın hele!
Bu sözlerden sonra kim takımdaki yabancı futbolculardan çok iyi oyun bekleyebilir ki?
Öyle de oldu zaten.
“Yıldızlardan” kurulu koca Beşiktaş tel tel döküldü!
Bu bakış acısı karşısında yabancı oyuncuların sahaya çıktıklarına dua etmek lazım..
Lig biraz uzun olsa kümeyi bile zorlayabilirdik sayelerinde..
Sanıyorlar ki söyledikleri kelimeler, cümleler, demeçler, imalar İspanyolca’ya, Portekizce’ye, Almanca’ya, İngilizce’ye çevrilmiyor..
İnanın bir Türk’ten çok daha fazla bir ilgiyle anında çevirttiriyorlar tercümanlarına..
Adama sormazlar mı, “Yöneticiliği bilmiyorsanız, yönetime neden talip oluyorsunuz” diye..
Sorarlar.. En azından ben sorarım böyle..
Cebinde paran yoksa kulüp yönetmeye heveslenmeyeceksin..
Ne dedi Mustafa Hoca, “Küçülmek Beşiktaş’a yakışmaz”!
Çünkü, “Küçülürken büyümek lazım”..
Ekonomik krizler de böyledir. Küçülenler kaybeder.. Eriyip giderler..
Önemli olan küçülürken büyümektir. Atılım yapmaktır..
Sonra yeni yönetim geldi.
Takımın başında hoca yok, transfer yapmaya başladılar.
Dedim ki içimden “Du’bakalım, sonumuz n’olcak..?”
Hoca’yı kovdular, Hoca getirdiler; getirdikleri Hocayı kovdular..
Ve derhal Hoca aramaya başladılar!
Ne de olsa “Şeytan alıp götürmüştü satamadan geri getirmemişti”(!)
Ne isimler geldi gündeme ne isimler..
Rangickler, Geretsler, Erikssonlar.. Hiç biri gelmedi tabii.. Küçülen takıma gelir mi adamlar?
İstediği adamları alamayacağı, var olanların da gideceği bir takıma hem de..
O günlerde Spor Müdürü Meriç Tunca’ya, “Sonunda bana kalacaklar” diyerek 1 adet espri yapmışlığım bile vardır yani..
Mustafa Hoca kabul etmedi tabii.. Temelde “küçülme zihniyetini” kabul etmedi.
Ki, Tayfur’un da içine düşürüldüğü durum, Mustafa Denizli’nin gönderilme olayındaki ayıp “kurgu” kadar kötü bir olaydır..
Şimdi Sivok gitti..
Bakalım daha kimleri “kaçıracaklar..” Küçülüyorlar ya..
Fernandes, Q7, Almeida.. Gönderin gönderin..
Bir bakıma Sivok’tan sonra gönderilecek isimler belli oldu yani..
Bakın, Samet Hoca göreve başladı. Elbette büyük başarılar bekliyor taraftar..
Başarı, iyi bir takımla gelir ama..!
Türkçesi;
amatörlerle değil, amatör ruhla yaşayan profesyonellerle başarı gelir!
Şimdi söyleyin bana, bu adam neyle “savaşacak..”
Böyle küçülme olmaz!
Samet Hoca’ya benden söylemesi; böyle gederse; “Senin de pabucun bir gün dama atılır!”
Hele hele, futbolculardan fedakarlık adı altında, 100 bin birinden, 300 bin birinden indirim isteyerek durumu ne kadar kurtarabilirsiniz!?
Böyle “tasarruf” aklı Beşiktaş’ı ve Beşiktaşlıları diğer takımlar nezdinde rencide eder!
Komik bir durum vesselam.. Yanlış söyledim, trajikomik durum!
Şimdi ben, size 2 bilimsel istatistik vereyim.
Adli Tıp verisidir bu!
Arabanın çarpma anında Vücudun “Kırbaç hareketi” yaptığını biliyor muydunuz?
“S” hareketi yani.. Kırbaç sallandığında havada “Şak” yapar ya.. Aynen öyle işte!
Evet, çarpışma anında koltukta oturan insan, ileriye doğru kaydığı için omurgası, sonu boyunda bitecek olan “kırbaç hareketini” yapar. Şiddetli çarpışmada da boyun kırılır.
Her yıl on binlerce insan sırf bu nedenden ötürü pisi pisine ölür!
“Hayatını kaydeder” diyerek olayı yumuşatmıyorum bakın, ÖLÜR, ÖLÜR..
İşte bu yüzden ‘Emniyet Kemeri’, mühim bir olaydır..!!
Emniyet kemeri çarpışma anında vücudun kırbaç hareketi yapmasını engeller!
Hayat kurtarması bu yüzdendir..
Futbolda da ‘Emniyet Kemeri’ çok önemli bir şeydir..
Emniyet kemeri takmazsanız şayet, kulübünüz ‘çarpışma’ anında kırbaç hareketi yapar sonra.
Gelelim diğer istatistik bilgiye..
Yine araçların şoförleri çarpışma anında, - içgüdüsel olarak- kendini kurtarmak için son bir hamle yapar.. Genellikle şoförün arkasındaki ya da yan koltuktaki ölür veya zarar görür..
Sürücü, son anda kendisi adına, yani lehine yaptığı yaşama hamlesiyle paçayı kurtarır!
Olan, onun yanında veya arkasında oturana olur..
Yanında veya arkasında oturanlar yakınları bile olsa şoför, son anda kendini kurtarır.
Ya da kurtarmak için son hamleye yapar.
Belki kendisi de ölür ama son hamle her zaman kendini kurtarmak içindir!
Kovulan başarısız Hocalar ile sorunları çözmek yerine bırakıp kaçanların bilimsel ve felsefik olarak açıklanabilir durumu, maalesef böyledir..
Çarpışma anında son hamleyi kendi adlarına yaparlar..
Yukarıdaki iki bilimsel örneğin ve felsefik durumun futbolla doğrudan ilişkisi vardır..
Çünkü futbol, HAYATIN TA KENDİSİDİR..
Gerisi, “Bahçelerde maydanoz, gel bize bazı bazı”dır..
"Qui non proficit, deficit" demiştik yaz yazının başında, Latince’den örnekle..
Anlamı şudur:
İleri gitmeyen geri kalırmış!
Beşiktaş için bu söz, REHBER OLMALIDIR!
Neyse anam babam neyse..
BCOC yine kaçar..
En Kalbi muhabbetlerimle..
Ben Can; Orhan CAN..!!
NOT: Bu yazıda bana ilham kaynağı olan sıkı Beşiktaşlı Eray Aydemir'e çok teşekkür ederim
Paylaş