Paylaş
Gözüm ekranda..
Bir elim klavyede, bir elim tespihimde..
Sürekli çeviriyorum. “Bahriyeli Voltası” atıyorum heyecandan.
Fernandes’e top atıldığında 3 oyuncu basıyor. Adım attırmıyorlar adama..
Fernandes’in muhteşem şutu beni heyecanlandırıyor.
Maçı TV’de yorumlayan Beşiktaş’ın efsane oyuncusu Metin Tekin “2 pozisyon buldular” diyor. “Ben de Pozisyonu bulan değil atan bulur” diyecektim ki 2 pozisyon daha buldular..
Sanki sahanın yarısı yok da yarım sahada top oynanıyor gibi..
Derken adamlar üst üste 2 gol buldu.
Top sürekli Beşiktaş’ın kalesine doğru geliyor..
“Acaba futbol değil de başka bir oyun mu bu” diye düşünmekten kendimi alamıyorum doğrusu..Ve 3-0 oldu..
Olacak iş değil..Adamlar sahanın her yerinde topa basıyorlar.
“Tam saha pres”! diye buna denir.
Bizim Quaresma, küsüp geriye yardım etmezken, adamların forvetleri defansa gelip, yardım ediyor arkadaşlarına. Sanki biz 5 kişi adamlar 11 kişi oynuyor.
Adamların beceriksizliği ve Cenk’in kurtarışları olmasaydı fark daha da fazla olacaktı.
Ama “Maç bitmeden umut da bitmez” derim ya..Ne yapayım bu benim hayat felsefem.
İlk yarı hüsran oldu benim için..
Veli’yi sol beke koymuş Carvalhal efendi.
Veli’nin bölgesini koridor yaptılar da haberi yok ama..
Aha şurayı yazın; bugün oynadığı top itibariyle ben; 50 yaşındaki ben yani, size söz olsun ki daha iyi oynardım..(!!)
İlk yarı adamlar akın akın geldiler.
Fernandes’in şutunun dışında Beşiktaş’ta bir numara yoktu ilk yarıda..
İkinci yarı Quaresma yok tabii, yerine İsmail girdi..
Bari bir iki gol bulsak da İstanbul’da “Hesaplaşsak” Atletikolularla!
Hesap kapatmayı severiz çünkü biz!
“İnşallah” diye bağır bağır bağırıyorum.
Ancak biliyorum ki temennilerle bu iş olmuyor.
Çünkü, yine biliyorum ki, Tanrı vardır ve tarafsızdır! Kimseye torpil morpil yapmaz O.
Herkes, yaşam içinde kendi şansını kendi yaratır. Bir başkasına haksızlık da olsa..!!
(Bazen kötüler kazanır ya hayatın çeşitli alanlarında)
Bu arada, bakıyorum da 3 Atletikolu ısınıyor.
İçimden “Ne lan 10 tane mi atacaksınız” diye düşünüp “Aha atarsınız” diyorum.
Sakın yanlış anlaşılmasın elimle hareket yapmıyorum. Gözümle “Aha” diyorum..(!!)
Derken, Simao “yapıştırdı”.. Topu Atletiko’nun kalesinin çatalından içeri soktu..3-1 oldu.
Ben “Goolll” diye bağırıp, masayı yumrukluyorum..
Golü atan Atletiko’nun eski oyuncusu Simao’nun sevinmediğini görüyorum.
“Olsun attın ya oğlum golü. Bir tane daha ne olur.” diye kendi kendime yalvarıyorum..
İkinci yarı Atlekiko’nun da hızı kesildi tabii.
Mustafa az daha 2. golü atacaktı. “Gol olmadı ama olacak..!!” diye inanıyorum.
Maçtan önce Beşiktaş bileklikleri, anahtarlık, atkılar aldım.
Dragos Liman’da geceleri bana yoldaş olan Hasan’ı da unutmadım tabii, 1 bileklik onun.
En az 1 gol daha, İstanbul’da bunların altına “Çim sermeye” yeter de artar bile..
Bu arada, Fernandes’in Atletikoluları perişan eden çalımları ve Pektemek’e attığı şahane pası görüyorum. Umudum coşkuya dönüşüyor.
İkinci yarı birazcık olsun savaşan bir Beşiktaş var sahada..
Mustafa çıktı Holosko girdi. Arkasından Edu’da oyunda.
“Deneme yanılma yöntemiyle” ikinci yarı daha iyi takım kuran Carvalhal’a ne diyeyim ki!?
İsmail’in nefis hareketlerle Holosko’ya sol çaprazdan kazandırdığı top gol olmadı.
Ben de önümdeki masayı kırıyorum.. Kaleci son anda kornere çeldi..
Masa da kırıldı. Kırılsın..!!
İlk yarıdaki futbol için sadece “Yazıklar olsun” diyorum!
İkinci yarı Beşiktaş pozisyon vermedi.
“Ah, ah” diyerek, “Sen yok musun Carvalhal..” diye maçı özetliyorum..
İlk golü bulduktan sonra “Gol olmadı ama olacak..!!” diye haykırmıştım. Olmadı!
Keşke, Carvalhal’da bizim kadar buna inansaydı ve takımı öyle “Kursaydı”!
Şimdi; ben size soruyorum: sizce, İstanbul'da Beşiktaş'ın şansı ne kadar?
Nasıl hayıflanmam ki dostlarım..
Bir tane daha atabilseydik keşke.. Ucundan acuk, hani..
İstanbul kolaydı o zaman be..!!
Öyleyse, söyle bana insafsız! (Hoca!)
Yazık değil mi bana ha..?
(‘Bana’ kelimesi; siyah beyaz timsali Kartal sevdalılarını temsil etmektedir..!!)
Heyhat!!
Ben ki, sezon başından beni Carvalhal’a bir türlü ısınmadım.
Ama Carvalhal Bey;
Sen ki turu atlat Beşiktaş’a, Dragos Liman’nın Baş İskelesi’nden, sana söz olsun bu soğukta kendimi cıbıldak olarak denize atacağım..
Kameraya da çektirip, herkese ibret olsun diye yayınlayacağım..!!
Aha, “Halep ordaysa, arşın da burada”..
Yapmazsam, bana da “BCOC yanim, Ben Can; Orhan Can” demesinler..!
Neyse anam babam neyse..
OC bu gece bir yere kaçamaz, sinirinden tam siper yatağa uyumaya gider.
En Kalbi Muhabbetlerimle..
Ben Can; Orhan Can..
NOT:
Aslında bu gece 1 hüzünlü, 1 güzel olay yaşamak istiyordum.
Yıllar önce genç bir muhabirken acı acı çalan telefonun sesi ile uyanmıştım.
Hürriyet İstihbarat’ın gece şefiydim. “Gündüz uyuyordum. Arayan muhabir Serhat Ödün’dü.
“Abi” dedi.. “Çeto’yu vurdular..”! Gündüz uyuyan biri olarak kendime gelmeye çalışıyordum.
“Sinan’ı da vurmuşlar” dedi Serhat. Donmuştum sanki. Doğru gazeteye tabii..
Sinan asıl şoför değildi. Asıl şoför hasta olduğu için o gün O gitmişti.
Teröristler Çetin Emeç’i vurduktan sonra can havliyle kaçmaya çalışan Sinan’ın arkasından koşup, sırtından sırtından ateş edip kalleşçe onu da öldürmüşlerdi. Mart’ın 7’siydi..
Çocuklar yetim kaldı eşler dul.. Terörün gerçek ve acımasız yüzüydü bu.
Gazeteciler habere koşardı.
Ancak, bazen de böyle alçakça pusularda ölüme koşarlardı..!!
Nice şehitler vermiştik bu haber koşusunda..
Bu yüzden Gazeteciler Cemiyeti Lokali’nde “Beyaz Karanfillerle” 2 şehidimizi anacaktık.
Ben, “Oraya gelirsem yazı yazamam” diyerek “özür diledim” arkadaşlardan.
Bizim için “Görev” önce gelirdi. Büyüklerimizden öyle gördük çünkü.
Aklım Cemiyet’te toplanan arkadaşlardaydı. Ama kalbim Beşiktaş için atıyordu.
Fakaaat;
ilk yarıdaki gibi rezil bir futbol seyredeceğimi bilseydim.
Kalbimi taşa çevirirdim..!!
1 hüzün bir sevinç diyordum; 2 hüzünlü olay yaşadım bu gece..
Paylaş