Paylaş
Bugün, "yeni denklemler"e ilişkin bazı tahminler üretmeye ve paylaşımlar yapmaya çalışacağım...
Öncelikle bir okurumun tepkisinden başlayayım… Dün,
bir okurum, benim değerlendirmeme dair şöyle bir yorum yaptı:
"Yeni denklemlerle teslim olmak mı? Korkma açıkça yaz..."
Yeni bir yol aramak
7 Haziran seçimlerinden beri, hendekler eşliğindeki “özyönetim ilanları”, şimdiye dek karşılaşmadığımız türden çatışmalara yol açıyor.
Devlet, bazı kentlerde kontrolü sağlamakta zorlanıyor. Şehirler yıkılıyor. Yüzlerce insanın ölümüne yol açan ve hepimizi belirsizlik psikolojisine sokan bir kaos içindeyiz.
Hükümet, geçtiğimiz günlerde, Güneydoğu için bir eylem planı ilan etti. Hükümete göre; Bu “plan”ın hayata geçebilmesi için, "kamu düzeni"nin sağlanması gerekiyor.
Bunun zorluğu ortada. Sur'da "kamu düzeni" sağlanamadığı gibi, İdil ve Nusaybin'de de, benzer bir direnişin olduğunu görüyoruz. Oralarda bitecek mi, onu da öngörmek mümkün değil.
Bu çatışma ortamının Suriye'deki gelişmelere paralel şekilde tırmandığı açık. Devlet yetkilileri, Batı'ya, ısrarla "PYD, PKK'nın Suriye'deki uzantısıdır" saptamasını anlatmaya, yani batı dünyasını ikna etmeye çalışıyorlar.
PKK/PYD stratejisi
PKK/PYD çizgisinin, son dönemde, Türkiye devleti ile tırmanan bir çatışmayı tercih ettiğini görüyoruz. Bu strateji, Türkiye'yi çok ciddi bir şekilde sarsar ve zorlarken, en büyük yıkımı/zararı Kürtler yaşıyor.
Güneydoğu'da onbinlerce insan yersiz yurtsuz kaldı. Yüzlerce genç yaşamını yitirdi. Bölgenin önemli merkezlerinin birçoğu harabeye döndü. Hem maddi hem psikolojik düzeyde yıkım yoğunlaşıyor.
Fotoğrafa, PKK/PYD’nin hedefleri açısından bakarsak: Türkiye'yi “baş düşman” ilan eden bir siyasetin, bölgede başarı kazanma şansı pek kolay görünmüyor.
Türkiye'yi, İran'ın desteğiyle sıkıştırmak, Rusya'nın korumasıyla hareketsiz hale getirmeye çalışmak, Suriye rejimiyle ittifak yaparak, “Türkiye'ye rağmen bir yeni gelecek” çizmek; belki bir süre boyunca etkili olabilir… Ancak, uzun vadede, bu yaklaşımların, başta Türkler ve Kürtler olmak üzere, tüm bölgeye çok ağır bedelleri olur. PKK/PYD, "Türkiye'ye rağmen yaparız" siyasetini değiştirmezlerse, bölgede, yıkım ve psikolojik çöküş devam edebilir.
Kandil'in bakışı
PKK ne yapmak istiyor? Ankara saldırısının hemen ardından “bestanuçe” isimli siteye uzun bir söyleşi veren Cemil Bayık'ın açıklamaları, Kandil'in ipuçlarını anlamak açısından bir çıkış noktası olabilir...
Uzun söyleşiden çıkardığım sonuç şu: Bayık, Türkiye ile ilişkilerinde çelişmeli değerlendirmelerde bulunuyor.
Bir yandan savaşı tırmandırmaktan ve yaymaktan söz ederken, diğer yandan, "savaşı biz başlatmadık AKP hükümeti başlattı" yaklaşımını tercih ediyor: "Karakollar yapıyorlardı, barajlar yapıyorlardı, tutuklamalar yapıyorlardı. Bu, tek taraflı savaştı. Bu tek taraflı savaş karşısında sabrediyor, uyarılar yapıyorduk. Ancak savaş topyekun hale getirilince, bir imha savaşı devreye konulunca buna karşı direnmekten başka çare yoktu."
Söyleşinin bir yerinde, "PKK, savaşı Türkiye’ye taşımak istemiyor" derken; hemen ardından "önümüzdeki dönemde gerilla güçlerinin dağda, şehirde ve her yerde daha aktif olacağı"nı söylüyor.
Bayık, “savaş tehditi”ni de elden bırakmıyor:"Kürt sorununda çözüm olmazsa tabiki ortaya savaş çıkar. Kürt sorununda çözümsüzlük gerilim demektir, çatışma demektir."
Bayık, nihai hedeflerini şöyle tanımlıyor: " Kürt halkı özgür ve demokratik yaşamını istiyor. (...)Türkiye sınırları içinde, Türkiye halklarıyla birlik içinde yaşamak istemektedir. (...)Eğer birlik olacaksak Kürt halkının kendi özyönetimi, kendi kendini yönetmesi kabul edilecektir. Bunun dışında Türkiye'nin birliğini sağlamak mümkün değildir."
Bu koşullarda uzlaşmak mümkün mü?
"Yeni denklemlere ihtiyaç var" derken, iki taraflı bir pozisyon değişikliğinin gerekliliğinden söz ediyorum.
Türkiye tarafından bakıldığında, "PKK/PYD'nin bütün yolları kapadığı" değerlendirmesi yapılıyor. Cemil Bayık da “PKK'nın başka yolu olmadığını” söylüyor.
Her iki taraf da, "savaşı biz başlatmadık" diyor. Fakat çatışma sürüyor.
Devlet "kamu düzeni olmadan olmaz" ısrarını sürdürüyor. PKK ise "Kürtlere statü olmadan olmaz" vurgusundan vazgeçmiyor.
Eskiden beri üzerinde durduğum iki noktaya dönersem:
PKK, Türkiye'ye yönelik meseleleri silahla çözme çizgisinden ayrılarak, Öcalan'ın dediği gibi "siyasi mücadele"ye döneceğini ilan edebilir.
Türkiye, Kürtlerin statüsüne ilişkin bir “ufuk projesi” geliştirerek, “güvenlikçi” politikaları terk edebilir.
Bu soruların, şu koşullarda anlamsız görünebileceğini tahmin ediyorum…
Ancak var olan durum da sürdürülebilir değil.
Bir ilave daha, Türkiye ile Kürtler bölgenin iki önemli dinamiği.
Çatışma, iki tarafa da ağır sonuçlar doğuruyor.
Birlikte hareket etmelerinden elde edecekleri çok şey var.
Umudu kesmemek gerekiyor.
Paylaş