Paylaş
Kürtlerin kendi kendilerini yönetmek istemeleri halinde nasıl bir durum ortaya çıkacak?
“Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı”; özellikle 19. yüzyılın sonlarında ve 20.yüzyılın başlarında dünyanın gündemini uzun süre meşgul etti. ABD Başkanı Woodrow Wilson, Birinci Dünya Savaşı sonrasında yeni düzen kurulurken, bu ilkeye dikkat çekmişti.
Sovyet tecrübesi
Sovyetler Birliği'nin kurucusu Lenin de, bu mesele üzerine kitaplar yazdı. Lenin’in perspektifi Wilson’dan farklı olsa da, tartışma aynı tartışma…
Yeni kurulan sosyalist devletin ilkelerinden birisi olarak; Sovyet topraklarında, bu ilkenin uygulanmasına ilişkin çok tartışma yapıldı. Sonuç olarak, (milletlerin eşitliği ilkesini de içeren) bu hakkın, Sovyet topraklarında, gerçekleştiğini iddia etmek, mümkün değil. Hatta tam tersini söylemek daha gerçekçi olabilir: Sovyetler Birliği’nin, Komünist Partisi'nin diktatörlüğü altında bir milletler hapishanesine dönüştüğü bile düşünülebilir.
Hala çözülememiş bir mesele
Çok uluslu devletlerin içinde, bu konu hep güncelliğini korumuştur. Geçtiğimiz yüzyılda; bir çok ülke, uluslar bazında parçalandı, yeni devletler kuruldu. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını bir “evrensel prensip” olarak kabul etsek de etmesek de, bu konu hala önümüzde. Hala güncel ve somut.
Kürtler ne istiyor
Demokratik Toplum Kongresi'nin Diyarbakır'da gerçekleştirdiği toplantının ardından yapılan açıklamalar; “özerklik”, “kendi kaderini tayin hakkı” gibi meselelerin gündemimize gelmesine neden olacak gibi görünüyor.
HDP, Kürtlerden yüksek bir oy alıyor. Ancak bu oyların ana ağırlığının, doğrudan "özyönetim", "özerklik" "bağımsızlık" taleplerinden hareketle verildiğini söylemek kolay değil. Şunu da hatırlamakta yarar var: HDP, seçim propagandalarını, büyük ölçüde "Türkiye partisi olmak" sloganını temel alarak yürüttü. “Çözümün Türkiye içinde olduğu” vurgusu, öne çıktı.
Bu çerçevede, “HDP'ye verilen oyların bir bağımsızlık eğiliminin ifadesi olduğu” yönündeki okumaların, nesnelliği tartışmalıdır. Özgür ve rahat bir ortamda, doğrudan halkın görüşüne başvurulmadığı sürece, bağımsızlık konusuna ilişkin nesnel ve somut bir saptama yapılamaz.
Şimdiye kadar yapılmış değişik anketlerde, Kürtler içindeki asıl eğilimin, “güçlü şekilde birlik” yönünde olduğunu görebiliyoruz.
Tabii, çatışmanın tırmanmasının ve bölgede yaşanan yeni gelişmelerin etkilerini, tüm boyutlarıyla değerlendirmek zor.
Şunu söyleyebiliriz: Türkiye Kürtleri; Türkiye'deki sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel yapının bir parçası. Bu ülkenin demokratikleşme mücadelesinin, kalkınma arayışının, kültür-sanat dünyasının içinde; Türklerle Kürtler, her zaman birlikte hareket etti.
Aile yapılarına bakarsak… Milyonlarca aile karma. Türk aileleri içindeki Kürt gelinlerin ve Kürt damatların sayısının yaygınlığını, çevremize bakarak kolayca görebiliriz. Hatta, ilk bakışta görünenin de çok ötesinde bir “içiçe geçmişlik”ten söz edilebilir. Gelecekte oluşabilecek tercihlere ilişkin tahminler yürütülürken, bu sosyolojik zeminin dikkate alınması şart.
Kürtlerin en yoğun olduğu 15 ilin(Adıyaman, Ağrı, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkari, Mardin, Muş, Siirt, Tunceli, Urfa, Van, Batman, Iğdır, Şırnak) toplam nüfusu, 2014 rakamlarına göre 9.5 milyon. Batı illerinde yaşayan Kürtlerin sayısını kesin olarak bilmek imkansız. İstanbul, İzmir, Bursa, Mersin, Adana ve diğer “batı” illerinde yaşayan Kürtlerin sayısının, 9.5 milyondan fazla olduğunu tahmin edebiliriz. Türkiye'nin batısında yaşayan Kürtlerin, büyük ölçüde Türkiye ile birlikte yaşamak istediğini görebiliyoruz.
Hatırlayalım… HDP'nin seçim kampanyasının temel taşının "Türkiye partisi olmak" fikrini içermesi, 6 milyonluk seçmen kitlesinin beklentilerine cevaptı. “Türkiye içinde ve Türkiye ile birlikte çözüm” söylemi, o dönemin genel eğilimiydi.
Baştaki noktaya dönersek: Eğer Kürtler, Türklerle birlikte yaşamak istemiyorlarsa, bunu ifade edebilecek siyasi birikime ve olgunluğa sahipler. Bu mesele şiddetten uzak bir ortamda tartışılmalı.
Sonunda karar verecek olan, elbette halkın bizzat kendisidir. Bu mesele, “onların yerine” karar verilebilecek bir mesele değil.
Bu bağlamda, “silahların gölgesinde bir ayrılma zorlaması”nın, halkın eğilimleriyle örtüştüğünü iddia etmek, gerçeği yansıtmıyor.
Özgürlük adımları birliği güçlendirir
Kürtler, önemli bir çoğunluğu kendisini hala eşit yurttaş olarak göremiyor. Anayasa ve yasalardaki milliyetçi söylem, Kürtler ve diğer toplulukları dışlayıcı bir etki yapıyor.
"Birlik-beraberlik" boş laf olmaktan çıkarılmalı, özgürlükler güvence altına alınmalıdır.
Paylaş