Sayın Bahçeli! Orası Tunçeli değil, Dersim

Bahçeli, Dersim'e çok önceden gitmeliydi. Gitseydi, belki de, orada Cumhuriyet döneminin en büyük katliamlarından birisinin yaşandığını çoktan anlamış olacaktı. Tabii, bu gidişiyle de, bazı şeyleri fark edebilir, hissedebilir.

Haberin Devamı

Devlet Bahçeli bugün Dersim'e gidiyor. Dersim katliamının sembolü Seyit Rıza'ya yaptığı ağır suçlamaların ve hakaretlerin ardından Dersim’e gitmesi, ister istemez bir gerginliğe neden oluyor.

Bahçeli, Dersim'i yakıp yıkan ve sonra da adını değiştiren zalimleri de sahipleniyor. "Tunceli, tunç yüreklilerin yöresidir" diyerek, hala Tunceli isminin mirasçısı olduğunu da vurguluyor.

Bahçeli, Dersim'e gitmeli. Bir acılı tarihle yüzyüze gelmek için gitmeli. Türkiye'nin dört bir yanına sürgün edilen insanların çocukları ve torunlarıyla karşılaşmalı. Onları dinlemeli, ağıtlarının ve yakarışlarının ardındaki kanlı tarihi hissetmeli.

CEMAL SÜREYA: DERSİM SÜRGÜNÜ

Haberin Devamı

Şair Cemal Süreya ve ailesi de, Dersim sürgünüdür. Hayatta olsa, neler yaşandığını, Bahçeli'ye, bir şair duyarlığıyla çok güzel anlatabilirdi. Süreya'nın ailesi; sürgün sırasında, bir gece yarısı, Bilecik'in bir köyünde yük katarlarından indirilip sokağa bırakılmıştı.

1931 doğumlu Cemal Süreya, 1938'in bir sürgün gecesini dizelere şöyle dökmüştü: “Bir yük vagonunda açtım gözlerimi./ Bizi bir kamyona doldurdular./Tüfekli iki erin nezaretinde./Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular./ Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar./Tarih öncesi köpekler havlıyordu./Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler./ Duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki./ Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü.”

YAKIN TARİH ACILARLA DOLU

Sonuç olarak, Bahçeli de bu toprakların çocuğu. Onun doğup büyüdüğü Çukurova toprakları da, çok büyük acılara tanıklık etti. Orada yaşananlardan yola çıkarak, Dersim'de yaşanmış olanları az çok algılayabilmesi gerekir.

Haberin Devamı

Bahçeli, Dersim'e çok önceden gitmeliydi. Gitseydi, belki de, orada Cumhuriyet döneminin en büyük katliamlarından birisinin yaşandığını çoktan anlamış olacaktı. Tabii, bu gidişiyle de, bazı şeyleri farkedebilir, hissedebilir.

MHP, Kürtlerin yaşadığı coğrafyadan hemen hemen hiç oy alamıyor. Milliyetçilik, ötekini dışlamak üzerine kurulu bir düşünce biçimi olduğu için, farklı olanla barışamıyor.

KİMLİKLERİ DÜŞMAN GÖRMEK

Türkiye'ye yön veren irade; ne yazık ki, kuruluş döneminden sonra, birlikte mücadele edip başarı kazandığı kimlikleri zararlı görmeye ve onları zorla dönüştürmeye karar verdi. Farklı olanın, “birliği” zedeleyebileceği düşünüldü.

Haberin Devamı

Kürtler ve Aleviler, bu mantığın sonucu olarak, "tehlikeli" sayıldılar. Zorla asimile edilmeleri gerektiğine karar verildi. İnkar, imha ve asimilasyon çerçevesinde, görmedikleri zulüm kalmadı.

“Kuruluş” ve “kurtuluş”, hep birlikte gerçekleştirilmişti. Farklılıkları temel alan çok kültürlü bir demokratikleşme projesiyle, ülke yeniden inşa edilebilirdi. Bunun yerine, dışlama yolu seçildi. Ne oldu peki? Ne Kürt yok oldu, ne Alevi. Geriye, yaşanan acılar kaldı.

Geçmişte yanlış yapıldığını, zulüm yapıldığını kabul etmedikçe; bugün de, bir uzlaşma ve çözüm üretmek mümkün olmaz.

Dün Kürt'e yapılan, Alevi'ye yapılan, Dersimliye yapılan zulmü "oh olmuş" diye benimser ve savunursanız; hiçbir zaman, bu ülke adına, bir kardeşlik projesi geliştiremezsiniz.

Haberin Devamı

Kürtler ve Aleviler, uzun çabaların, çatışmaların, kalkışmaların sonucunda; Türkiye'nin demokratikleşme sürecinin parçası haline geldiler. Artık en aşırı uçtaki kişiler bile; "Kürt yoktur", "Alevi'nin kestiği yenmez" gibi cümleler kuramıyor. Bunu, çok yetersiz de olsa, bir kazanım olarak görebiliriz.

Milliyetçiler de tarihle barışabilmeliler. 12 Eylül öncesinin Maraş katliamının, Çorum ve Sivas katliamlarının özeleştirisini yapabilmeliler. O çatışmalara sürülen ülkücülerin, bir darbe tezgahının parçası haline geldiklerini görebilmeliler.

Dersim, bir yönüyle, yaşayan bir canlı tarihtir. Oralarda; her taşın, her kayanın, her vadinin içinde bir acının hatırası vardır.

Haberin Devamı

Keşke Bahçeli oraları tam olarak gezebilse… Dersim'in mazlum insanlarının, canlarını kurtarmak amacıyla gizlendikleri mağaralarda; nasıl zehirli gazlarla öldürüldüklerinin hikayelerini dinlese. Mağaraları görse. Orada yok olanların yakınlarını görse...

Bahçeli'nin Dersim'e yolculuğu; umarım, bir anlama, dinleme ve yüzleşme sürecinin başlangıcına dönüşür. Bundan tüm Türkiye kazançlı çıkar.

Son kez sayın Bahçeli!

Orası (sonradan uydurulmuş bir isim olan) Tunçeli değil, Dersim'dir...

Mersinlilere, Tarsuslulara çağrı!

İstanbul'da, Haliç kıyısındaki Feshane'de, bu hafta(27-30 Kasım)Mersin Günleri düzenleniyor. Festival kapsamında Mersin ve ilçelerinin değişik etkinlikleri olacak. 29 Kasım Cumartesi günü saat 14.00'de İstanbul Tarsuslular Derneği'nin standında, Ayşe Yetmen, "Benim Tarsus'um" kitabını, ben de "Çocukluğumun Tarsus'u" kitabımı imzalayacağız. Bekliyoruz...

Yazarın Tüm Yazıları