Paylaş
Bu yazıyı kaleme aldığım sırada; Kobani, IŞİD'e direniyordu. Gönlümüz, direnişin başarılı olmasından yana. Kuşatma altındaki Kobanili Kürtler, bölgenin kaderiyle ilgili bir gelişmenin dönüm noktasındalar. Kobani düşerse neler olur, düşmezse neler... Dünyanın gözü önünde, bir kentin, bir kent halkının varlık yokluk kavgası sürüyor.
Kobani'yi yakından izlerken, değişik duygular içindeyiz. Tezkere Meclisten geçti. Türkiye, kargaşa içindeki bu bölgede bundan sonra neler yapacak? Savaşın kıyısında mıyız? "Ortadoğu bataklığının içine çekilme"nin sınırında mıyız?
Tabii, soruları, farklı bir düzlemden de geliştirebiliriz: Türkiye bölgesel bir aktör olarak, şimdiye kadar olduğundan daha aktif bir rol üstlenmeli mi? Gelişmelere askeri müdahalerle de mi bulunmalı? Kafamızda sorular çoğalıyor. İkircikli bir ruh hali içindeyiz.
TÜRKİYE KOBANİ'YE MÜDAHALE ETMELİ Mİ?
Sabahleyin bir arkadaşım telefon etti: "Türkiye, Kobani'yi, IŞİD'in işgalinden kurtarmak için askeri müdahalede bulunmalıdır. Serbestiyet'e böyle bir yazı yazmak istiyorum, ne diyorsun, çok mu uçuk bir düşünce?" diye sordu. Bir süre sustum.
İlk tepkim, onunla aynı doğrultuda oldu: "Kobani kurtulmalıydı, kurtarılmalıydı. Gönlüm, orada direnenlerin başarısını istiyor. Kentin düşmesinin, bölgede çok olumsuz etkileri olacağı belli. Türkiye'nin böyle bir hamle yapması, Kobani'yi IŞİD'in elinden kurtarması; baskı altındaki ruhumuza iyi gelebilir." şeklinde düşünceler içine girdim.
SAVAŞA HAYIR
Ancak yaşanan dramın birçok farklı boyutu var: Sınırların dışına çıkılınca, nerede durulur, durulabilir? Savaşın içine çekilmek, Türkiye'yi içinden çıkımaz sorunlarla yüz yüze getirebilir. Çatışma içeriye de sıçrar ve başka toplumsal sorunlar yaratabilir.
Evde de konuyu tartışmaya başladık. İpek(Çalışlar), askeri müdahalenin karşısında bulunduğunu açıkça ifade etti. Bunun bir çözüm olmadığını, sadece Türkiye'nin de savaşa girmesi anlamına geleceğini savundu. "Zaten PYD de; Türkiye'den, savaşa girmesini değil, silah yardımı yapmasını istiyor" dedi.
İHTİYATI ELDEN BIRAKMAMAK
Başbakan Davutoğlu'nun bu konuda söyledikleri de, "savaştan kaçınmaya yönelik" bir çizgideydi. Davutoğlu, önceki gece ATV'de gazetecilerin sorularını yanıtlarken, "Neden Kobani'yi kurtarmak için askeri müdahalede bulunulmuyor?" sorusuna, özetle şu cevabı verdi: "Bugün Kürtler için müdahale ettiğimizde, yarın bu bölgede IŞİD tehdidi altındaki Türkmenler de aynı yardımı talep ederlerse ne yapacağız? Süryaniler, Ezidiler de aynı taleplerde bulunabilirler."
İç dünyamda yaşadığım kafa karışıklığının ardından, ben de, yönelimimi netleştirdim. Bence de, Türkiye savaşa girmemeli. Sınır ötesi harekat, bir kere başlarsa, nerede duracağını bilemeyiz. Şimdiye kadar, Türkiye; bu konuda, çatışmadan kaçan, dikkatli, temkinli bir çizgi izledi. Doğrusu bu. 2003 yılında ABD askerlerinin, Türkiye'de konuşlanmalarına da bu nedenle karşı çıktık. Ülkemizin savaşa girmesini istemedik. Ne kadar doğru olduğunu, şimdi daha iyi görebiliyoruz.
Bu kez koşullar farklı mı? 2003'ten daha değişik koşullarda mıyız? Sonuç olarak, dün de bugün de; bölgesel savaşın içine çekilmiş bir Türkiye; dönüşü olmayan bir tehlikelerle karşı karşıya kalabilir. O nedenle, savaştan uzak durmak; konjonktürel değil, ilkesel bir duruştu, şimdi de öyle.
ELİNDEN GELENİ YAPMAK
Başbakan Davutoğlu, Kobani için şunları söyledi: “Kobani’nin düşmesini istemeyiz. Kobani’nin düşmemesi için, ne gerekirse yaparız. Kobani’deki Kürtler de bizim kardeşimizdir. Ne yardım gerekiyorsa yaparız.”
"Ne yardım gerekiyorsa yapmak", ne anlama geliyor? Sanırım, şu değerlendirmeleri yapabiliriz: Türkiye, PYD ile daha ciddi bir ilişki içine girmeli. Karşılıklı suçlamaların yerini işbirliği almalı. Türkiye'nin askeri müdahale dışında yapabileceği şeyler vardır. Zaten Kürtler de askeri müdahale talebi içinde değiller.
O zaman, uzun zamandır söylediğimiz ve vurguladığımız temel önerimizi tekrar edebiliriz: Bölgenin istikrarı için, Türkiye; bölge ayrımı yapmadan, Kürtlerle işbirliğini derinleştirmeli, dayanışmayı güçlendirmeli.
Paylaş