Paylaş
Manzara korkutucu. Gelişmeleri değerlendirerek, "çözüm nasıl bulunabilir?"e kafa yoruyoruz. TV kanallarını açarak, siyasetçileri ve kanaat önderlerini dinliyoruz.
Sur'daki tablo
Tablo iç karartıcı… Zaman zaman serbestiyet.com sitesine yazan akademisyen Nazım Kadri Ekinci, dünkü yazısında, Diyarbakır'ın Sur ilçesindeki kuşatmanın yol açabileceği felakete dikkat çekiyor. “Silahlı PKK'lilerin tamamen kuşatıldığı, kaçma şanslarının kalmadığı ve yakın zamanda toplu ölümlerin gündeme gelebileceği” endişesini dile getiriyor.
O yazının yayınlandığı gün, Sur'da iki güvenlik görevlisi, PKK'liler tarafından öldürüldü.
Diyarbakır'ı arıyor ve durumu öğrenmek istiyoruz. Değerlendirme şöyle: “Daha önce bir kez kuşatma sırasında Sur'daki PKK'lilerin silahlarıyla birlikte kenti terk etmelerine göz yumuldu. Gittiler, ancak PKK onları geri yolladı. Devlet yetkililerinin artık bir kez daha buna izin vermesi mümkün değil. Zaten PKK'lilerin de çıkıp gidecekleri söylenemez.”
Şunu da ekleyeyim: Ben bu yazıyı yazarken, “Diyarbakır'ın merkez ilçeleri Bağlar ve Yenişehir'de de özyönetim ilan edildiği ve hendekler kazıldığı” haberi geldi.
"Bari siviller ölmesin"
Çatışmaların şiddet ve acımasızlığı, bütün toplumsal katmanları etkiliyor. "Akademisyenler bildirisi", bu ortamın ürünü olarak gündeme geldi.
“CHP Kurultayı”nı izliyoruz. Kılıçdaroğlu’nun, sürekli demokrasi vurgusu yaptığı konuşmasında, soruna çözüm üretmeye yönelik bir irade ortaya koyamadığını belirtmeye bilmem gerek var mı... Kılıçdaroğlu, kutuplaşma isteyenlere malzeme sunmaya devam ediyor.
HDP'ye bakalım… Selahattin Demirtaş'ın PKK'nın Çınar saldırısı üzerine yaptığı değerlendirme şöyle:
"Bizim beklentimiz sivilleri doğrudan hedef alan, sivillerin zarar görebileceği eylemlerle saldırılardan hiç değilse herkesin kaçınması lâzım. En doğrusu çatışmayı tümden durdurmak ama madem durduramıyorsak da, bu sivil hedefler konusunda kesinlikle herkesin çok sert bir şekilde toplumdan eleştiri alacağını görmesi gerekiyor."
İşin doğrusu saldırıyı bütünüyle ve daha net bir şekilde kınaması beklenirdi. Daha da önemlisi HDP'nin çatışmaları tırmandıran hendek siyasetine artık net bir şekilde karşı çıkması gerekir. Böyle gitmeyeceğini herkesten iyi onlar biliyorlar.
Hükümet ya da iktidar
Aynı şekilde, hükümete yakın çevreler; öldürülen PKK'lı sayısını, bir zafer kazanılmışçasına ilan ediyorlar. Çatışma ve silah dışında bir çıkış yolunu düşünebilenlerin pek de normal karşılanmadığı bir psikoloji hissediliyor.
Toplumsal psikolojinin ve kutuplaşmanın ulaştığı noktaya dair farklı tahliller ve tartışmalar yapmak mümkün… Felaket haberleri karşısında, giderek duyarsızlaşıyoruz. Diller sertleşiyor. Karşı taraf ve "öteki" konusundaki “empati eksikliği”, eskisinden de belirgin bir boyut kazanıyor.
Hepimiz biliyoruz ki, sonunda çözüme yeniden dönülecek. Bu kaçınılmaz.
Son dönemde, bu olgunun, bazı çevrelerde tamamen gözden kaçırıldığını söylemek mümkün. "Halk HDP/PKK'ya desteğini tamamen çekti ve onları yalnız bıraktı" değerlendirmesinin yaygınlaştığını görebiliyoruz. Bu saptamalardan yola çıkanlarda, “sorunun askeri yöntemlerle halledilebileceği” beklentisi de yaygınlaşıyor.
PKK/HDP
Evet, halkın ana ağırlığı, hendek siyasetini benimsemedi ve desteklemedi. Bir çok yerde halkın karşı çıkması nedeniyle hendek kazılamadı. Çözüm süreci, önemli bir kesimde, bir rüya ve umut dönemi olarak yaşanmıştı. Şimdi yeniden o günlere dönme özleminin arttığını söylemek mümkün.
Bu durum, “PKK/HDP'nin hesaba katılmayacak bir güç haline dönüştüğü” değerlendirmelerini haklı çıkarmıyor. Hala bölgedeki etkilerini sürdürüyorlar. Hala bölgenin kritik yerel yönetimlerinin neredeyse tamamına yakını bu “hareket”in elinde. Çözüm olacaksa, bunun içinde onlar da olacak.
“Bu işin içinden nasıl çıkılacak” sorusunun cevabı yakın görünmüyor. Çatışma ortamının yeniden diyalog ortamına dönüşmesi için, imkan ve seçenekleri tartışmayı sürdüreceğiz.
Şiddetin en yükseklere tırmandığı koşullarda, yeniden çözüme dönüldüğüne ilişkin epeyce örnek var dünyada.
Umudumuzu korumayı sürdüreceğiz.
Paylaş