Paylaş
Çünkü onlar için yılbaşı gecesi cnbc-e’nin yıllardır yayınlamayı geleneksel hale getirdiği bu melekli/cafcaflı/rengarenk şov elbette. Biraz daha geriye gidenler için ise yılbaşı gecesi demek kuşkusuz Zeki Müren demek!
Bir dönem saatlerin 12’yi göstermesine az kala ya da 12’den hemen sonra yılbaşı ekranına çıkan Müren, bu yıl Akmerkez dolaylarında tekrar o nostaljiyi yaşatacakmış.
1986’da çekilmiş yılbaşı mesajı ve şarkısının Akmerkez kulelerine hologram teknolojisiyle yansıtılması suretiyle...
Star Wars filmindeki Prenses Leia gibi. İşte öyle bir şey.
Fikir güzel, fikir hoş; kabul ediyorum.
Ama bir yandan da şunu düşünüyorum: Zeki Müren’li yılbaşı gecelerinin üzerine bir gram yeni bir şey koyamamışız.
Hala o günlere/gecelere özlem duymak tuhaf bir yandan.
Ertuğrul Özkök’ün Side/sayfiye/tüplü televizyon fotoğraflarıyla süslü nostaljik Turgut Özal yazısından sonra da aynı şeyi düşündüm:
Galiba o dönemin saflığı özlenen.
Bu romantizm, bu hologramla dahi olsa Zeki Müren’i canlandırma hevesi ondan.
Bakalım o gece Akmerkez’in önünde biriken kalabalık Zeki Müren’in hologramını karşısında görünce ne hissedecek?
HATIRLAMAYANLAR İÇİN NOT: Yazının başlığı Vizontele filminden, Cem Yılmaz’ın repliği...
Prag demek şunlar demek
Şu sıralarda ya da önümüzdeki kış zaman diliminde yolunuz düşerse hatırlayın bu yazıyı. Prag demek bunlar demek...
En azından benim için öyle. Ya da: Öyleydi...
İçine işleyen buz gibi soğuk demek...
Soğuğun yanı sıra bir de soğuk tarihi binalar demek...
Tabii ki üzerine barok heykeller kondurulmuş meşhur Charles Köprüsü ve romantizm demek... Ama bence hiç de romantik bir köprü değil. Turist dolu. Bazen yürünmüyor bile. Zaten Prag neden romantik şehirler arasında sayılıyor, onu da anlamış değilim. Yeri gelmişken bunu da çemkirmiş olayım. Oh be!
Fosur fosur sigara içilen mekanlar demek...
Mekanlarında durmadan çalan 80’ler müziğine maruz kalmak demek...
Tretter’s adlı barda nefis kokteylleri nefis kristal kadehlerde içmek demek...
Bol bol et yemek demek... Vejetaryen isen yandın! Diyet yapıyorsan da öyle. Çünkü Prag’lı için sofrada bol et, bol hamur, bol lahana olmazsa yemek yemekten sayılmıyor. Bu arada etler çeşit çeşit, leziz ve porsiyonlar maşaallah, dağ gibi.
Keçi amblemli o meşhur Çek birasından soğuk soğuk içmek demek... İşin ilginç tarafı, Adana’da Anadolu grubu tarafından üretilmeye başlanmış bu Çek birası.
Orada öğrendim. Yani bizim ellerde de bulmak mümkünmüş artık.
* Eh tabii bir de Kafka demek... Yaşadığı ev, müzesi, adını taşıyan kafelerle filan Kafka peşinizi bırakmıyor bu şehirde...
Tren yolculuğu demek... Hemen ana istasyona gidip yakınlardaki bir Avrupa şehrine doğru çuf çuflamak... Nefis oluyor, çok sisli oluyor, Livaneli’nin Sis filmiyle Agatha Christie’nin 16.50 Treni adlı kitabı akla geliyor, yani insan bol bol hayal kuruyor!
Son zamanlarda...
EN SEVDİĞİM KLİP: Gökhan Türkmen’in Sen İstanbul’sun klibi. Çünkü klip en sevdiğim iki renkte: Siyah beyaz.
Ayrıca o tuhaf Haliç metro istasyonu bile çok güzel klipte, estetik. Bisikletli Gökhan Türkmen ise İstanbul’da değil, Amsterdam’da geziniyor gibi fantastik bir havada.
EN İLGİNÇ BULDUĞUM AJANDA: Dilara Koçak’ın geleneksel hale getirdiği İyi Yaşam Günlüğü adlı ajandası. Bu kez kadınlar ve erkekler için ayrı versiyonlar hazırlamış Koçak.
Kafayı sağlıklı yaşama/iyi beslenmeye takmış olanlar için ideal.
Tipik bir ajandadan farkı elbette şu: “Bugün şurada, şununla randevum var” diye not düşmek yerine, “Bugün şu kadar sıvı tükettim, egzersizimi maalesef ihmal ettim” yazmak...
Paylaş