Yeni ve eski bayram tatili

Biri yeni, diğeri eski.

Haberin Devamı

Biri genel, diğeri kişisel bir toparlama. İki bayram tatili. İki adet ‘gidiş’ hikayesi. Bugün böyle.
Herkese iyi bayramlar...

YENİSİ

Sabahın kör vakti... Havalimanına gidiyor.
‘Bayram tatili’ne, yani yurtdışına doğru.
Aylardır bu anı beklemiş, hakettiğini düşünüyor.
Biletleri çok önceden ayarlamış, taksit yaptırmış, tüm planlarını ona göre yapmış.
Takside giderken “Nolur trafik olmasın” diye söyleniyor.
Bir yandan Instagram’a bakıyor, kim hangi fotoğrafı paylaşmış diye...
Cumadan tatile çıkanlar bin türlü tatil fotoğrafı koymuşlar bile. Sahilde çekilen ayak fotoğrafı ne yazık ki hala favori.
Havalimanına geliyor. Check-in yapıyor.
Havalimanı ana baba günü... Bir an telaşlanıyor ve birkaç kişiye çarparak pasaport kuyruğuna giriyor.
Ama yurtdışı çıkış pulunu almayı unuttuğunu anımsıyor.
Kuyruktan ayrılıp pul alacağı yere doğru koşuyor.
Ama o da ne? Müthiş bir kuyruk var. Pul kuyruğu!
“Uçağa yetişmem lazım, öne geçebilir miyim?” diyor.
Herkes homurdanıyor, “Bizde geç kaldık!”
On dakikalık pul cebelleşmesi sonrası yeniden pasaport kuyruğunda.
Çünkü o ‘bayram tatili’ne gidiyor, yurtdışına doğru...
Uçağa bindiğinde artık rahatlamış durumda.
Ama hâlâ elinde telefon. İki arada bir derede Instagram’a fotoğraf koyuyor. Biletinin fotoğrafını!
İnsanlar nereye gittiğini öğrensin istiyor.
Çünkü zamanın ruhu bu: Sadece tatile gidiyor olmak yetmiyor, o tatili insanlara teşhir etmek de gerekiyor.
Hostesin uyarısıyla cep telefonunu kapatıyor.
Yoksa daha Twitter’a girecekti. Russell Crowe’un Türkiye tweet’lerini okuyacaktı.
Telefonunu kapatınca iPod’unu takıyor.
Lorde’nin “Royals” şarkısını dinliyor.
Uçak kalkarken hâlâ heyecanlı.
Çünkü ‘bayram tatili’ne gidiyor, yurtdışına doğru...

VE ESKİSİ

Sabahın kör vakti... Tıngır mıngır ilerliyoruz.
‘Bayram tatili’ne, yani denize doğru.
O zamanlar ‘bayram tatili’ denen şey pek yeni aslında.
Bayramda bir yerlere gitmek, tatil yapmayı düşünmek o kadar moda değil.
Ama biz gidiyoruz, bayramdan kaçıyoruz gibi hissediyorum, denize doğru...
Ve bir köyden geçerken arabayı durduruyor babam.
Niye durduğunu sonradan anlıyorum.
Bayram namazı kılmak için camiye giriyor.
Arabanın içinde annemle onu bekliyoruz.
Güneş doğuyor, ama hava hâlâ ayaz. Çıkışta hiç tanımadığı insanlarla bayramlaşıyor babam.
Ve yola devam ediyoruz. Yollardan kıvrıla kıvrıla, dağ tepelerinden süzüle süzüle...
Pencereden yüzüme vuran rüzgarın sıcaklığı birkaç saat önceki gibi değil, artık çok sıcak ve nemli.
Çünkü denize doğru iniyoruz, ‘bayram tatili’ne gidiyoruz.
Yollar artık düzleşiyor, hedefe giderek daha çok yaklaşılıyor. Arabada bir sanat müziği şarkısı çalıyor.
İncecik bir kadın sesi. Sanırım Nesrin Sipahi.
Şarkı şu olabilir, biraz kül biraz duman o benim işte...
Ve sol tarafta deniz görünüyor.
Artık denizle kol kola ilerliyoruz. Bir yandan tabelaları okuyorum, kaç kilometre kalmış diye...
Acelemiz yok, tıngır mıngır ilerliyoruz.
Yavaş yavaş.
Derken uyuyakalıyorum zaten...

Yazarın Tüm Yazıları