Paylaş
Pazar günü saat 14.00’te Taksim’den gazetenin aracına biniyorum.
14.35 sularında İstanbul Havalimanı’ndayım.
Evet bir ara yol uzun geliyor, git git bitmiyor.
Ama trafik yok ve bir baktım sadece yarım saat geçmiş...
Havalimanının kapısından içeri girdiğimde şaşırıyorum.
Çünkü ortada kimseler yok.
Güvenlikten geçip alan içinde yürümeye başladıkça sonra bu yalnızlık hissim daha da katlanıyor.
Sanki bir ben bir de güvenlik görevlileri var içeride.
Kubrick’in meşhur “Shining” filmi gibi!
O filmde Jack Nicholson’ın canlandırdığı yazar, eşi ve çocuğuyla birlikte kışın kapalı olan devasa bir otelde kalmaya başlarlar ya, işte içinde bulunduğum psikoloji o hesap.
Sonradan öğreniyorum, o gün var olan uçuşlar sadece akşam saatlerindeymiş.
Benim Antalya uçuşuyla başlıyor ve sırasıyla şu uçuşlar gerçekleşiyormuş yeni havalimanından:
Ankara, İzmir, Diyarbakır, Aşkabat, Kuveyt, Kuzey Kıbrıs (Ercan) ve Tiflis.
AÇIM, BANA BİR KAFE LAZIM
Sıra sıra gıcır ve pek stil kontuarlar, biniş biletini kendin kesebileceğin havalı kiosk’lar arasında sersem salak bir vaziyette dolaştıktan sonra ikinci güvenliği de geçip uçağa bineceğim kapıya doğru yürümeye başlıyorum.
Aslında daha çok vaktim var.
Zaten bu kadar erken gelme nedenim de havalimanını gezmek.
Bir tane D&R görüyorum. Müziğin sesini o kadar açmışlar ki, “Azıcık kıssanız?” diyorum. “Güvenlik görevlileri sıkılıyor bazen, onlara çalıyoruz” diyorlar, gülümsüyorum.
Bir yandan nasıl açım, “Umarım açık bir kafe bulurum” diye kendi kendime söyleniyorum. Çünkü hiçbir şey açık değilmiş gibi duruyor.
Gördüğüm güvenlik görevlilerine soruyorum, “Kafe var mı?” diye.
“İleride var” diyor biri. İlerisi, gerçekten bayağı ileride.
Epey yürüyorum. Yalnızlığım ve ben! Zuhal Olcay’ın o klasikleşmiş şarkısına istem dışı klip çekiyor gibiyim:
“Yalnızlığım, yaşamak zorunda olduğum beraberliğim.”
Arada birkaç yolcu görüyor ve seviniyorum.
Bir yandan havalimanı bana özel kapatılmış gibi, tatlı bir his yani.
Kendi kendime konuşup şarkılar söylüyorum.
Biri görse kesin “Deli” der!
EN GÜZEL YER
Söylenilen konuma ulaştığımda görüyorum: Simit Sarayı ve Gloria Jean’s açılmış.
Özellikle Gloria Jean’s en güzel yere konuşlanmış.
Güzel yerden kastım şu:
Oturma alanlarının da olduğu çok şık bir bahçe yapmışlar. Orta boylu ağaçlar ve bitkilerin olduğu...
Ağaçlara özel, gün ışığı hissi veren bir tepe aydınlatması da kondurmuşlar, gayet incelikli.
Ama havalimanının diğer köşelerinde gördüğüm iğne yapraklı çam ağaçları burada ne kadar yaşar, emin olamıyorum.
BİRAZ FAZLA MI SICAK?
Söylemeden geçemem.
İçerisi biraz fazla sıcak. Tişörtle dolandığım halde bana sıcak geliyor, düşünün.
Alanın çeşitli yerlerine kondurulmuş stil/silindir klimalar fazla mı üflüyor ne?
İçerisi insan dolu olsa sıcaklığın derecesini düşünemiyorum.
Ya da ben biraz soğuk seviyor olabilirim.
Sıcak soğuk kriterlerim biraz ölçüsüz olabilir hani.
MERHABA CIP!
THY’nin CIP Lounge yazısını görüyorum. Açılmış olabilir mi?
Bir görevli bulup soruyorum. “Açıldı” diyor.
Ona da bakayım diyerek asansöre biniyorum.
Unutmadan söyleyeyim: 250 liraya aldım Antalya biletini. Business’tı.
Atatürk’ten aynı saatteki uçuşa bu fiyata sadece ekonomi vardı.
Bir de buradan uçunca fazla mil kazanıyorsun ya.
Yalan yok, o fırsat da beni cezbetti. Çoğu yolcu gibi.
“SIKILIYOR MUSUNUZ?”
Lounge’u anlatayım: O da hayli ferah feza. Atatürk’ün dış hatlar lounge’unun ilk katı filan gibi.
Kahvemi alırken görevliyle laflıyorum, “Herhalde sıkılıyorsunuzdur burada bütün gün, pek kimse yok?” diye.
Onaylıyor beni, “Evet öyle, günde en fazla 10 kişi geliyor. Ama mart başında uçuşlar artınca çoğalır”.
SALLAMIYOR, RAHAT OLUN!
Nihayet uçaktayım. Söylenilen saatte, tam 17.05’te uçak kalkıyor.
“Uçak dolu mu?” diye sosyal medyadan soran sorana.
Tek tek yolcuları saymıyorum tabii, ama yarısından biraz fazlası doluydu diyorum.
En merak edilen bir diğer şeyi de söyleyeyim ve içleri ferahlatayım:
Hani buradaki iniş ve kalkışlar sırasında çok sallanma olabileceğine dair şehir efsaneleri var ya. Kalkış sırasında hiç öyle bir şey yaşamadım.
Hatta çok hızlı yükselip saniyesinde bulutların üstünde olmamıza rağmen...
UZUN MU SÜRÜYOR
Bir diğer soru da şuydu: Oradan uçuşlar biraz daha uzun mu sürüyor?
Hatta, “İzmir’e uçuşlar 1 saat 15 dakika sürüyormuş, doğru mu?” diyen oldu.
Valla benim uçuşum Atatürk’teki Antalya uçuşunun süresiyle neredeyse aynıydı.
Dört-beş dakika uzun sürdü sadece.
Tüm bunlar rotaya, hava şartlarına da bağlı tabii, bizi aşar.
Paylaş