Paylaş
Hayır, caddesi, sokağı, restoranı yüzünden filan değil; hem bir sergi hem de dev bir bahçeden dolayı!
Bronx’taki New York Botanik Bahçesi’ne, kısa adıyla NYBG’ye yıllar önce “Frida Kahlo: Art, Garden, Life” sergisi vesilesiyle gitmiş ve sergiden çok botanik bahçesine hayran kalmıştım.
Şimdi bu nefis mekanda salgın nedeniyle bir yıldır ertelenen Yayoi Kusama’nın “Cosmic Nature” sergisi açıldı. 92 yaşındaki ikonik sanatçının sergisinden renkli instagram kareleri dijital dünyalarımıza düşmeye başladı bile. Özellikle dans eden balkabağı isimli dev heykelin görüntüsü şimdiden çok paylaşılanlar arasına girdi.
Kusama’nın sergisinin yapımı üç yıl sürmüş.
Eleştir-menlere göre Cosmic Nature sergisi, birkaç iddialı eserin yanı sıra Kusama standartlarının ustaca yeniden canlandırılması ve erken dönem resimlerinin, performanslarının küçük bir retrospektifini içeriyor. Bir de ötesi var. Kusama’nın çocukluğu büyükanne ve büyükbabasının işlettiği fidanlık tesisinde geçmiş.
Dolayısıyla en başından beri bitkiler onun hayatında önemli bir yer tutmuş. Bu sergi bir bakıma Kusama’nın bitkilere olan hayranlığının bir yansıması sayılabilir yani.
Bahçe bağımlılık yapar
Bahçeden laf açılmışken, bu konuya ‘yeşillenmemek’ olmaz.
Üstelik şu an tam bahçe mevsimi. Kabul, bizde bir İngilizler gibi bahçe kültürü yok. Bizdeki bahçeler bağlarla karışıktır.
Bağ ve bahçe bir aradadır. Dolayısıyla “zevk” değil, ürün elde etmeye odaklıdır her şey. Modern sitelerle beraber bahçe kültürü yeniden şekillenmiş olsa da, sitelerdeki bahçeler de çoğu zaman estetikten uzak, sıkıcı ve kendi haline bırakılmış gibidir.
Oysa bahçe bağımlılık yapan bir şey!
Damon Young’ın Bahçede Felsefe kitabında okumuştum.
Ünlü İngiliz yazar Jane Austen’ın Hampshire’daki bahçeli evi yazarlık kariyerinde çok önemli bir yere sahipmiş. Şöyle ki: Austen, o evden Somerset’teki Bath’te yeni bir eve taşınınca yazarlık hayatı on yıllık bir sekteye uğramış.
Dile kolay, on yıl!
Çünkü Austen çalışmak, ilham almak için bahçesine bağımlı hale gelmiş.
Bağımlı olmanın ötesinde bahçesinin her şeyiyle ilgilenen bir profesyonel de olmuş kısa zamanda.
Ne zaman ki o bahçeli evden termal sularıyla ünlü sıkıcı Bath’e taşınmış, Austen’ın tüm ilham perileri bir anda onu terk etmiş! “Buranın manzarasını dahi sevmiyorum” diye satırlamış o zamanki mektuplarında kız kardeşine.
Yeniden Hampshire’a döndüğünde ise eski yazarlık günlerine şahlanarak geri dönmüş ve peş peşe kitapları çıkmaya başlamış.
Aynı bağımlılık ünlü felsefeci Nietzsche’de de varmış. Düşünmek için illa ki bir ağaç altına ihtiyacı olan Nietzche’nin sık sık iyi hava ve iyi doğası olan yer uğruna ev değiştirmiş.
Şöyle şahane bir lafı da var onun: “Doğada bulunmayı bu kadar sevmemizin nedeni onun bizimle ilgili herhangi bir kanıya sahip olmamasıdır”.
Otel bahçeleri ve bir “pek yakında”
Bahçe konusunda İstanbul’daki en özenli olanlar kuşkusuz oteller.
Four Seasons Bosphorus bu konuda iyidir mesela.
Yeni açılan otellerden Six Senses Kocataş Mansions da özeniyle dikkatimi çekenlerden.
Aklıma gelmişken bir “pek yakında” haberi:
Six Senses içinde Mehmet Gürs bir konsept restoran açacakmış.
Bir aksilik olmazsa önümüzdeki sonbaharda.
Paylaş