Aslında son üç yıldır İstanbullu işletmeciler, "yatarak yeme- içme- eğlenme" konseptiyle ünü tüm dünya şehirlerine yayılan, şovları herkesin dilinde olan Amsterdam’daki supperclub’ın peşindeydiler.
Redroom’un parlak zamanlarında Gökhan Yüzbaşıoğlu açmak istedi İstanbul’da supperclub’ın şubesini. Hatta ünlü kulübün sahipleri İstanbul’a kadar geldi, görüşmeler oldu. Ama aynı anda İstanbul Doors grubuyla da temasa geçti Supper’cılar.
Derken iki tarafla da frekanslar tutuşmadı. Bu arada supperclub Amsterdam’dan sonra San Francisco, Roma ve Kiev’e de açıldı.
Geçen aylarda ise Emre Ergani’nin supperclub’ı Bodrum’da açacağı söylentisi yayıldı bir anda. Ama bu söylentiden bir tek Amsterdam’daki supperclub’çıların haberi olmadı!
10 YILLIĞINA ANLAŞMA
Gelelim sadede... Hafta sonu supperclub’ın sahiplerinden Douwe Werkman yine İstanbul’daydı. Ama bu kez Sortie’nin ortaklarından Erol Kaynar’la görüşmek için.
Sonuç? Taraflar tam 10 yıllığına anlaştı ve yazın Sortie’nin içinde o çok merak edilen supperclub açılıyor nihayet.
Felsefesi, "buraya asla geleneksel bir restoran beklentisiyle gelmeyin, yeniliklere açık olun" diye özetlenen supperclub’ın İstanbul ayağında çalışacak ekibin tamamı (dj’ler, aşçılar, garsonlar) Hollanda’dan gelecek. Ve yaz boyu İstanbul’da konaklayacaklar.
Çünkü supperclub’çıların en önemli kuralı, her şubeye kendi yetiştirdikleri ekibi yerleştirmeleri.
Bu arada merak edilen en önemli şey, supperclub’taki sınırları zorlayan şovların ne kadarının Türkiye’de gerçekleşeceği...
Mesela bir şov var. Yarı çıplak bir kadının üzerine çiğ kırmızı etlerden elbise yapıyor iki maskeli adam! Bu aslında şovdan da öte, bir performans tabii. Yine de bizim buralara iki beden büyük gelme ihtimali var.
Bu hassas mevzuyu da soruyorum Douwe Werkman’a. Gülerek yanıt veriyor: "Elbette buraya göre uyarlanacak şovlar. Mesela Roma şubesinde de aynı şeyi yaptık. Şovları biraz yumuşattık. Zaten Amsterdam’daki şovları burada yaparsak, herhalde bizi keserler!"
Nedir bu supperclub?
15 yıl önce Amsterdam’da açılan ilk supperclub, özellikle sanatseverlerin uğrak yeriymiş. 1999’da ise şimdiki sahibi Bert Van Der Leden’le birlikte esas vizyonuna kavuşmuş. Leder’in supperclub için anahtar kelimesi şu olmuş: Özgürlük.
Böylece yemekten müziğe, yapılan özel şovlardan mekan dekorasyonuna kadar her şey sanat eseri titizliğinde hazırlanmaya başlanmış.
Şu anda web sitesini tüm dünyadan yaklaşık 16 milyon kişinin tıkladığı supperclub’a asla rezervasyonsuz girilmiyor.
Ünlü kulüp İstanbul’dan sonra çok yakında Sidney ve Singapur’a da iki yeni şube açıyor.
Nurgül’le Cem’in oyunu ve sıkılmak
Nurgül Yeşilçay ve Cem Özer’in "Sen Olmasaydın" adlı oyununun sadece ilk yarısını izleyebildim.
O kadar sıkıldım ki, ara verildiğinde çaktırmadan kaçıp gittik sevgili F.D’yle.
"Biz mi çok sıkılganız yoksa oyun mu sıkıcıydı" diye konuşurken şu karara vardık işte:
BİR: Evet, oyun (ilk yarısı itibariyle) sıkıcıydı, çünkü diyaloglar makineli tüfek gibiydi çoğu zaman. Espriler ise yavan. Cem Özer’in "ne oldu bize?" şeklinde özetlenebilecek solosu da öyle.
İKİ: Evet, biz de çok çabuk sıkılıyoruz. Ama günümüz seyircisini yakalamak da kolay değil. Biraz daha yenilik gerekiyor. Yanı sıra bolca zeka pırıltısı saçmak.
ÜÇ: Tüh, keşke ikinci yarıya kalsaymışım. Bakınız ikinci bölümde sinema yazarımız Ömür Gedik çıkmış sahneye. Nitekim o da ilk yarıda sıkıldığını yazmış ve sonra doğaçlama sahneye alınınca belli ki hem eğlenmiş hem de ufak çaplı bir şoka girmiş.