Vur/Yağmala/Saatlerce izle!

Mark Ravenhill ünlü bir oyun yazarı. Yazdığı tiyatro oyunları bildik şeyler değil; kalıp kıran türden, sarsıcı, yıkıcı.
Ravenhill’e bir gün Edinburgh Festivali için yeni oyun sipariş ediliyor.

Ama aksilik, Ravenhill’in “hastalıkları” nüksediyor ve hastaneye kaldırılıyor. Evet, hastalıkları... Çünkü Ravenhill hem HIV pozitif hem Hepatit C hem de sarası var. Bu üç hastalıkla beraber yaşıyor.

Yetmedi, daha önce de kansermiş ve yenmiş!

Yani adam hastalıkla yaşamayı çok iyi biliyor.

Ve işte hastanede yatıp televizyon izlerken, Edinburgh’a yetiştirmesi gereken oyunu yazmaya başlıyor. Bir günde bitiyor oyun: Shoot/Get Treasure/Repeat.

New York’ta bu oyunu izleyip çok etkilenen tiyatro yönetmeni/oyuncu Murat Daltaban kararını veriyor: Oyun Türkçeleştirilip ıstanbul’da, DOT’ta sahnelenecek.
“Vur/Yağmala/Yeniden”in kısa öyküsü bu.

Geç de olsa, bu 17 kısa oyundan oluşan gösterinin bir bölümünü pazar günü izledim. Tünel’deki Bilsar binasında.

Doğrusu, pazar günü aylak aylak dolaşmaktansa yaptığım en iyi şeydi. Bu cumartesi-pazar son kez sahneleniyor, meraklısına çıtlatayım.

24 dizisi izlemek gibi bir maraton “Vur/Yağmala/Yeniden”.

Oyunun tümü sabah saat 11’de başlayıp akşam sekiz dolaylarında sona eriyor. Tabii ki arada molalar var. ısteyen sadece tek bir gösteriyi izleyip çıkabiliyor da.

Ama her kısa oyun arasında zekice bağlantılar, göndermeler var.

O yüzden sabredip bütününü görmek elzem.

Parçasını izlemek 25 liraya, bütünü 135 liraya maloluyor.

Tamam, belki cumartesi-pazar için ağır konuları işliyor bu oyun (savaş, modern insanın tıkandığı noktalar, hastalık).

O zaman olayı hafifletmek için şunları da söyleyeyim: Oyunlarda dizilerden tanıdığınız oyuncular var. Saadet Işıl Aksoy, Serkan Altunorak, Hatice Aslan, şebnem
Bozoklu, Engin Altan Düzyatan gibi...

Bir de Bilsar sponsorluğu dolayısıyla tüm oyuncular Fred Perry tişörtleri/pantolonları/ayakkabıları ya da Bil’s gömlekleriyle arz-ı endam ediyorlar oyunda. ınsanın canı oyundan sonra gidip alışveriş yapmak istiyor. O da işin en çelişkili yanı!

Bunlar aramızda kalmasın...

Yıllarca tv8’de haber sunmuş Seda Akgül’ün yeni programı “Aramızda Kalsın”a katıldım geçen cumartesi.

İşte, çok eğlendiğim iki saatlik canlı yayından geriye kalanlar: 

Psikiyatr Kerem Doksat “ikoncanların ruh hali” konuşulurken bir ara şöyle dedi: “Önce mik mik mik diyorlar, sonra da cik!”

Dilek Hanif’e Hülya Avşar’ın giyim tarzını son yıllarda nasıl bulduğunu sordum. “Benimle çalışmayı bıraktıktan sonra özen göstermemeye başladı” diye yanıt verdi. Ki haklıydı. 

Cenk Eren, “Paris Belediye Başkanı gay barda eğlendi” haberi konuşulurken bir ara şöyle dedi: “Hani ülkeler arasında resmi toplantılar olur ya, eşler de katılır, beraber bir şeyler yaparlar. Merak ediyorum, öyle bir toplantıda Paris Belediye Başkanı’nın eşiyle Kadir Topbaş’ın eşi ne yapardı?”

Şehir Atlası

GALATA CİVARI NEYDİ NE OLDU? Bundan beş-altı yıl önce yeni açılan birkaç tane kafesi ve durmadan daire-bina satın alıp buraları yeniledikten sonra yüksek fiyatlara satan meraklısı dışında (ki çoğunluğu ıngiliz’di) Galata Kulesi ve civarı henüz açmamış bir çiçekti. (Tamam bu tabir de feci sıradan oldu, ama bazen sıradanlık iyidir, boşverin!)

BUILDING VE MAVRA... Peki şimdi öyle mi? Tabii ki değil. Bir kere meşhur Doğan Apartmanı’nın olduğu sokakta ıstanbul’un başka yerinde pek örneğini görmediğiniz mekanlar mevcut.
Bunlardan en çok Mavra konuşuluyordu. Ama ben Mavra’nın hemen yanındaki Building’i daha çok beğendim. Burası hem butik hem de restoran-kafe. Butiği daha çok kadınlara yönelik. Tapas tarzı sunulan atıştırmalıkları ise herkese. Ballı somona bayıldım mesela.

AYAK BASTI PARASI... Tek anlamadığım, hesabın içine bir de ayak bastı parası eklemeleri! Evet bildiğiniz ayak bastı parası, kişi başı 1 lira. Son söz, klişe ağızla şudur: Bugünlerde Cihangir fena halde out, Galata-Tünel civarında fink atmak, buranın bohem-burjuva kafelerine akmak fena halde in.
Yazarın Tüm Yazıları