Paylaş
Mesajın içinde bir şarkı linki var.
Yüzyüzeyken Konuşuruz grubunun solisti Kaan Boşnak’ın “Uzatma Nolursun 2” adlı şarkısının linki...
Fakat bu bir sanal tuzak.
Linke tıkladığın anda sana virüs bulaşıyor.
Sonunda Twitter yönetimi kullanıcıları uyarıyor, “Linki açtıysanız hesabınızın şifresini değiştirin” diye.
Esas ilginç olan, bu virüslü mesajın şarkıyı tanıtmak için yapıldığı iddiası.
Şarkıyı söyleyen Boşnak ve menajeri bu iddiaları hemen yalanladı, açıklama da yaptılar, “Virüs olayı bizden kaynaklanmıyor” diye.
Grubun ve Boşnak’ın şarkılarını/tarzını seven bir dinleyici olarak ben de bu iddiaya pek prim vermedim doğrusu.
Hem insan şarkısını tanıtmak için virüslü mesaj yolunu seçer mi? Düşünsenize, hesabınıza virüs bulaştıran şarkıyı sever misiniz? Bayağı nefret edersiniz.
Dolayısıyla hem şarkı hem grup hem solist için aslında yaşanan olay gayet olumsuz.
Acaba diyorum, bu olayın arkasında Pınar mı var?
“Pınar da kim?” diyeceksiniz, haklısınız.
Şarkının sözlerinde Pınar adlı bir kadına sesleniyor solist Boşnak. Ona şöyle diyor:
“Beni dinlemeden gitme pişman olursun diyorum bir de pişkin pişkin.
Sanki ben masumum da sen kendiliğinden değiştin.
Bak n’olursun dinle beni, gitme sana muhtacım.
Peki ben bana muhtaç adamı ne yapayım.
Pınar bunu deme n’olursun.”
Evet, bu olayın arkasındaki esas şüpheli bence Pınar.
Komplocu/uydurukçu dünyam diyor ki, Pınar’ın şu anki sevgilisi (hadi mesleği de yazılımcı olsun) bu sözleri yazdığı için Boşnak’a gıcık oldu ve virüslü mesajları yayıverdi.
Olur mu olur.
Şimdi elma dersem ortaya çık Pınar.
Hem Kaan Boşnak’ı bir dinle, bakalım ne diyecek, sonra tekrar kaybolabilirsin...
Kötü/sıkıcı anların kimin umurunda?
Önceki gün instagram’ıma ofiste çalışırken bir fotoğraf yükleyince takipçilerden biri şöyle dedi:
“Aa ofiste çalışırken foto! Sen de ölümlüymüşsün!”
Yoruma çok güldüm, bayıldım.
Çünkü hepimiz Instagram’a yaşadığımız iyi anların fotoğraflarını koyuyoruz.
Yemekler, gün batımları, seyahatler, çiçekler böcekler hayvanlar, sporda yapılan kaslar, yeni alınan
kıyafetler/arabalar/ayakkabılar, çok eğlenilen partiler, arkadaşlarla/sevgiliyle yapılan buluşmalar...
Ama kimse çalıştığı ofisi, plazayı fotoğraflayıp pek koymuyor. Koysa bile pek az.
Onların bile şık olmasına özen gösteriyor.
Ya da kendini berbat hissettiği anları es geçiyor.
O anlarda bile güzel fotoğraf yüklemeye gayret ediyor.
Bu Instagram’ın psikolojisinden kaynaklı diye düşünüyorum.
Instagram bize sanki, “İyi yaşadığınız anları paylaşın, kötü anlarınız kimseyi ilgilendirmiyor” diyor sanki.
Buna teşvik ediyor.
Bir test edin. Güzel bir gün batımı mı çok like alıyor yoksa ofis fotoğrafı mı?
Haliyle, bilinçli ya da bilinçsiz, çok like alana yöneliyor bünye. Yani; iyi olana, güzel görünene, şık durana...
O zaman da ne oluyor?
Elinde iyi an fotoğrafı yoksa tıkanıp kalıyorsun.
Ve sürekli iyi an yaşama peşinde koşuyorsun.
O yüzden anda gördüğümüz/kokladığımız/yaşadığımız hiçbir şey yetmiyor.
Beş dakika sonra endişelenmeye başlıyoruz: Kaçırdığım başka iyi anlar varsa oraya da yetişeyim diye diye...
Dolayısıyla bugünlerin en büyük sorunu bir o kadar da tuhaf işte: Kötü anlarını kendine saklayan, yaşanacak iyi anların peşinde deliler gibi koşturan bir a-acayip dijital insanlık...
Paylaş