Olay yeri, Londra’nın göbeğindeki Kensington Sarayı...
Öyle devasa bir saray değil, daha orta ölçekli bir yapı. İnsanın Türkiyeli dağınık duygularını bir anda disipline sokan fena halde cool İngiliz bahçe peyzajı burada da başrolde: Bütün ağaçlar, çiçekler çok düzenli, çok şekilli şemalli... 300’e yakın davetli var sarayın bahçesinde. Zevksiz giyinen İngiliz sosyetesi gülleri, uzaktan bakınca “galiba modacı” diyebileceklerin, modeller, life-style yazarları ve içi geçmiş yöneticiler... Kırmızı elbisesiyle davetliler arasında kolayca seçilebilen Ece Sükan’la beraber barın yanında laflıyoruz. Victoria Beckham hakkında... Çünkü az sonra davete Victoria da gelecek, ama bu kez araba tasarımcısı kimliğiyle! Range Rover’ın yeni modeli Evoque’un tasarım ekibine katılmış Victoria, Evoque’un iç dizaynına dair önerilerde bulunmuş. Bu arada Ece, iki-üç gün evvel Vogue Türkiye için Victoria’yla çekim yapmış. Bir yandan o çekimi anlatıyor. Victoria’ya Türk tasarımcıların elbiselerini giydirdiğinden ve çekim öncesi tüm ekibe imzalatılan gizlilik sözleşmesinden bahsediyor. İki adım ötemizde ise ünlü İngiliz model Erin O’Connor var. Erin’in Ece’ye olan benzerliği şaşırtıcı. “Saçlarım kısayken daha çok benzetiyorlardı” diyor Ece. Erin O’Connor’ın kıyafeti tam smart casual dediklerinden: Üzerinde pırıltılı bir bluz, altında şalvarımsı şık bir pantolon ve ayaklarında taşlı parmak arası terlikler... Abartılı değil; ama hem spor/rahat hem de şık işte. Erin’i incelemeyi bırakıyoruz, çünkü Range Rover’ın 40. yılı şerefine ürettiği yeni modeli Evoque nihayet sarayın bahçesinde görünüyor. Çok geçmeden de esas kadın Victoria Beckham. Kim demiş bu kadın bir deri bir kemik diye! Bana hayli kilolu geldi. (Bunu duysa hemen ölüm orucuna başlar mı?) Land Rover Tasarım Direktörü Gerry McGovern, Victoria’nın yanına geliyor ve kısaca arabadan bahsediyorlar: Bugüne dek üretilen en çevreci, en hafif, en küçük RR imiş Evoque. Arabadan anlamam, ama bana yine de büyük geldi Evoque. Sadece hatları daha feminen. O yüzden zarif görünüyor uzaktan. Derken Victoria da iki kelam ediyor nihayet. Soğuk ve biyonik bir kadın. Robotumsu, hafif şeytanımsı... Nitekim fazla durmuyor davette, işini bitirip hemen kaçıyor. Çok geçmeden Ece’yle ben de... Nothing Hill’de küçük bir İtalyan lokantası bulup hamur işlerine sığınıyoruz gecenin bir yarısı. Tıka basa yerken Victoria’yı düşünüyorum: Bu saatte hayatta yemezdi herhalde...
En yaşanılabilir 25 şehir
Ünlü gazeteci Tyler Brule’nin, ilk başlarda sadece sıkı araştırma konularına yer veren ansiklopedi misali bir life-style dergisiyken giderek bir endüstriye dönüştürdüğü markası Monocle’da her yıl geleneksel olarak yayınladığı meşhur bir listesi var. (Neden endüstriye dönüştü? Çünkü artık Monocle marka gömlek, boxer, tasarım lamba/tabure, seyahat çantası, parfüm/vücut şampuanı bile var. Londra, Los Angeles ve Tokyo’da açılan Monocle mağazalarında satılıyor en fahiş fiyatlara.) Gelelim Monocle’ın meşhur “dünyanın en yaşanılabilir 25 şehri” listesine... Heyecan verici bir liste olduğuna kuşku yok. Eğer şehirlere meraklıysanız, okumadan geçemeyeceğiniz bir liste. Ama sanmayın ki bu listeye New York, Londra gibi belli başlı şehirler girebiliyor. Bu şehirler Monocle’cıların “yaşanılası” kriterlerinden eksi notlar alıyor her seferinde. Nitekim kriterler belli: Şehirdeki suç oranının düşüklüğü, ulaşımın kolaylığı/rahatlığı, yeşil alanların fazlalığı, şehirde yaşayanlara duyulan saygı/verilen haklar gibi gibi... O yüzden listeye sizin hiç düşünmediğiniz bir şehir girmiş olabiliyor. İşte bu yılki listenin ilk 10’u: 1. Münih (Geçen yılki listede dördüncüymüş. Hızlı bir yükselişe geçmiş yani.) 2. Kopenhag 3. Zürih (Geçen yıl birinci sıradaymış, bu yıl düşüşe geçmiş.) 4. Tokyo (En merak ettiğim şehirlerden.... Ama sanki yine torpil geçilmiş gibi Tokyo’ya. Çünkü Brule ve ekibi Uzakdoğu’ya, özellikle de Japonya’ya bayılır. Dergide de sık sık yer verirler Japonya yazılarına.) 5. Helsinki (İki yıldır listede beşinci sıradaymış, bu yıl da öyle. Yerinde sayıyor yani Helsinki. Gittim gördüm; yazın yaşanır, ama o karanlık kış nasıl geçer bilemem!) 6. Stokholm (Kuzey ülkelerinin şehirleri listede üstün durumda gördüğünüz gibi. Bülend Özveren bu duruma ne derdi acaba?) 7. Paris (Geceleri taksiyi çok zor bulduğun bir şehir yaşanılası mıdır? Hayırrr!) 8. Viyana (“Yaşanılası mı?” yoksa “sıkıcı mı?”) 9. Melbourne 10. Madrid (Katalanlar bu işe fena halde bozulmuştur. Çünkü Barselona listenin 17. sırasında, Madrid ise 10. sırada...)