Paylaş
Önce Beşiktaş’taki Four Seasons oteldeyiz.
“Deri dolu yarışma” olarak anonslanan 2. Detay Deri Ürünleri tasarım yarışmasının defilesi bitmiş. After party’si başlamış.
Room tarafından düzenlenen after party’nin bir köşesinde Kıvanç Tatlıtuğ, biraz ilerisinde futbolcu arkadaşı Wesley Sneijder.
Bir başka tarafta Medcezir ekibinden Barış Falay. Hemen yanında Nebahat Çehre. Ve tabii moda dünyasından tanıdık isimler:
Hakan Öztürk, Deniz Marşan, Başak Dizer...
Konuşulanlar daldan dala: TV sektörü de konuşuluyor, onun bunun dedikodusu da ayak üstü dillendiriliyor.
Ama en çok siyasetten bahsediliyor.
“Ne olacak? Nereye gidiliyor?” diye. Ülke gündemi böyle parlak ortamlarda dahi uzun süredir başrolde.
*İkinci adres Bebeköy’deki Backyard.
Kenan Doğulu’ya yaptığı styling’le tanıdığımız, daha sonra ünlü markalara danışmanlık yapmaya başlayan, son olarak da Tarkan’ın kıyafetlerine el atan Ceyda Balaban’ın partisindeyiz.
Bu partide adım başı bir ünlü var.
Serenay Sarıkaya ve fotoğrafçı Mert Alaş en çok konuşulanlar.
Serenay’ın o gece enerjisi tavan. Bir ara beraber dans ettiğimizi hatırlıyorum (hayal meyal, o an paralel evrene geçmiş olabilirim).
Ayrıca bir köşede Ceylan Çapa-Altuğ Leblebici çifti, biraz ileride Kenan Doğulu...
Kısacası yok yok.
Partide konuşulanlar ise malum, o an orada olanların dedikodusu.
Mesela birini görüyorsunuz. Ona merhaba diyorsunuz. Beş dakika sonra da işe izlenim dedikodusuyla başlıyorsunuz.
İzlenim dedikodusu nedir?
Karşınızdaki kişinin sizde bıraktığı etkiye dair ilk izlenim.
Mesela: “Vayy, çok iyi gördüm X’i, yüzüne ne yaptırıyor acaba?”
Ya da: “Yazık, berbat bir halde, biraz toparlansa fena olmaz.”
Bu arada partinin dekoru olan lambaları bazı davetlilerin otel havlusu sendromuna kapılıp alıp götürmesi de ertesi günün konuşulan hadisesi oldu.
Otel havlusu sendromu malum: Otelden ayrılırken odadaki havlu ya da hoşuna giden başka bir şeyi bavula tıkıştırmayı alışkanlık haline getirmek...
*Ve aynı gecenin üçüncü mekânı: Pizza Emirgan. Bahsettiğim iki partideki insanlardan bazıları buraya geldi, geceyi burada sonlandırdı. Bu arada Pizza Emirgan geçen ay yaşanan güvenlik görevlisinin talihsiz bir şekilde vurulması olayını atlatmış, o travmayı üzerinden atmış görünüyor. Mekân yine tıklım tıklımdı...
Karavanda yaşamak nasıl olurdu
Şevval Sam, Cadde’ye verdiği röportajında şöyle diyor:
“Bir dönem evime hırsız girmişti, evde tek başıma kalamadım, dört ay karavanda yaşadım. Bazen Aşiyan’da, bazen Kuruçeşme’de kalıyordum. Bu bağımsızlık duygusu getiriyor insana. Gelecekte de karavanı çektiğim yer, benim evim olacak.”
Bir an kendi karavan deneyimimi hatırladım.
Gerçi benimki 9 günlük bir şeydi (hatırlayan çıkacaktır, Route 9 karavanıyla güney kıyılarındaki maceram).
Kısaydı, ama karavanda yaşamanın nasıl bir şey olduğunu anlamak için yeterliydi.
Şarkıdaki gibi, işte öyle bir şeydi:
* Karavanda olmanın en büyük lüksü, şu sorunun insanda uyandırdığı şahane heyecan: “Ertesi sabah şu koyda ya da şu dağ kenarında uyanalım mı?”
* Dikkat! Karavanı nereye çektiğin önemli. Yol kenarına yakın bir yere park ettiysen, yandın. Uyurken arabalar üzerinden geçermiş gibi oluyor (Kemer yakınlarında biz bu hatayı yapmıştık!).
Ya da bir sabah ansızın sivrisinek saldırısıyla uyanabilirsin.
Misal: Bodrum yakınlarında bir kere böyle uyanmıştım.
*Karavan hayatı 9-10 metrekarelik bir hayat sonuçta.
O yüzden eşin/sevgilin ya da bilemedin en yakın arkadaşınla karavanda olman ya da olmaman en iyisi. Yoksa gerilebilir, karşılıklı saç baş yolabilirsin...
* Hazırlıklı olunması gereken en önemli nokta: Karavan içindeki duş ve tuvalet zırt pırt bozulabilir. Benim karavandaki tuvalet daha ilk gün bozulmuştu! Camping alanlarımızdaki tuvaletler de maalesef berbat olduğu için bir süre sonra tuvalet olayı en büyük gündem maddelerinden biri olabilir.
* Karavanda yaşamanın ve seyahat etmenin en güzel yanı ise şudur: Diğer karavancılarla tanışmak...
Türk karavancılar genelde belli bölgelerde -mesela güneyde- aylarca kalıyorlar. Ama yabancılar öyle değil. Mesela karavanla seyahat ederken ta Avusturya’dan kalkıp gelmiş karavancı bir aileyle tanışmıştım.
Paylaş