Robot çift dediğim, ünlü yönetmen Spike Jonze’un Absolut’un desteğiyle çektiği 30 dakikalık kısa filmi “I Am Here”in iki baş kahramanı. Yani birbirine aşık iki robot. ınsanlar gibi yaşıyor, insanlar gibi eğleniyorlar filmde. Filmi kalabalık bir güruhla izledik, ardından parti başladı. Bu arada neredeyiz? Bienal işlerinin de sergilendiği Karaköy’deki Antrepo binasında. Alabildiğine geniş bir mekandayız yani. İstanbul’un alternatif sanatçısı, sanatçı-öğrencisi, organizasyoncusu, modacısı, bohem takılan ünlüsü; kısacası bir başka gençliği tam kadro burada. Derken tıpkı filmdeki gibi giyinmiş robot kafalı çift karışıyor aramıza. İnsanlar tuhaf. Filmde gördükleri her ne olursa olsun, gerçek hayatta benzerini görünce hemen yan yana fotoğraf çektirmek istiyorlar. “Çekinebilir miyiz?” hastalığı yani. Konsept gereği dolaşan robot çift de epey ilgi görüyor bu yüzden. Şip şak fotoğraflar çekiliyor. Antrepo binasından Blackk’e geçiyoruz. Orada da fotoğrafçı Merve Hasman’ın siyah beyaz işleri sergileniyor. Aynı zamanda partileniyor. Davidoff markasının sponsorluğuyla. Epeydir yeni moda bu. Yurtdışından bir dj’i getirip sıradan bir parti yapmak yerine işin içine bir tutam sanat tozu katılıyor. Kah film izliyoruz parti arasında kah fotoğraflar arasında geziniyoruz. Yakın zamanda çok ciddi resim sergilerinin açılışlarında bile şık partiler düzenlenirse şaşırmamalı. Bunun adı “melez eğlence”; her şeyden (koy) biraz. Tek başına hiçbir şey kimseye bir şey ifade etmiyor çünkü. Sadece “şurada bir parti varmış” demek yeterli olmuyor. Altını doldurmak istiyor insanlar. Bir şey göstermek, bir şey izletmek, bir şeye dahil etmek istiyorlar. Eh, böyle altını doldurunca içerisi de doluyor. Lafı uzattım mı? Tekrar Blackk’e dönüyorum o zaman. Aslında o gece iki sanatsal olay birden var. Tamam biri Merve Hasman’ın fotoğrafları, ama diğeri ne? Diğeri, öz be öz bir Türk enstalasyonu! Blackk’in üst katındaki restoranda Alişan’ı askere uğurlama yemeği var. Peki nereden biliyoruz yemeğin içeriğini? Çünkü Blackk’in kapısında bir Porsche var. Üzerinde de kocaman bir Türk bayrağı. ınsan girerken haliyle merak ediyor. “Hayırdır?” oluyor. Badigartlar anlatıyor böyle böyle diye. Bu hoş sentez durumu, bir gün bir yerde, o sırada içerde eğlenmekte olan Haluk Akakçe’nin değerlendirmesi dileğiyle. Tabii Milli Piyango işi kadar kötü olmaması şartıyla... Diyor ve bu tuhaf geceyi burada sonlandırıyorum.
Avşar’a göre normaller ve anormaller
Hülya Avşar programına konuk ettiği Ata Demirer’e soruyor: “Sen gay misin, normal mi?” Eğer “normal” bir ülkede yaşasaydık, RTÜK denilen mekanizmanın bu sorudan dolayı Avşar’ın programına ceza kesmesi gerekirdi. Çünkü bu soru şunun gibi bir şey: “Alevi misin, normal mi?” “Kürt müsün, normal mi? “Ermeni misin, normal mi?” “Müslüman mısın, normal mi? “Türk müsün, normal mi?” Yani bir taraf hep anormal, diğer taraf normal Avşar’a göre. Kafasındaki düşünce sistemi bu ve buna göre gayet “normal” soruyor soruyu. Diyeceksiniz ki, belki ağızdan o an öyle çıktı, belki bir anlıktı. Ama nasıl Ali Taran’ın ağzından çıkan “anlık” küfür tartışılıyorsa, ceza yiyebiliyorsa; bu da tartışılmalı, bu da ceza yemeli. Hiç farkı yok: Aynı şuursuzluk, aynı sorumsuzluk. Üstelik burada alttan alta bir fena küçümseme, kategorileştirme, eşitsizleştirme, yani aslında deşsek daha, neler neler var. Diz boyu... NOT: Avşar’ın aynı programda Ata Demirer’e yönelik bir de “sağ kulağa takılan küpe” muhabbeti var. Ama onda bu kadar tartışılacak bir durum yok. Çünkü fazlasıyla sığ sularda ilerleyen bir diyalog. Bu program için maalesef fazlasıyla “normal”.
Aylin çıktı ama...
Vatan Gazetesi internet sitesinin yayın yönetmeni Aylin Duruoğlu 10 ay içerde “terörist” kuşkusuyla yattıktan sonra önceki gün serbest bırakıldı. Aylin’in yatma nedeni kabaca, “Kitabımı tanıtır mısın?” diye kendisini arayan (ve ne yazık ki daha sonradan bir örgütün üyesi olduğu anlaşılan) eski üniversiteli arkadaşıyla, “gazeteci” olarak Astoria’daki şık bir mekanda yemek yemiş olmasıydı. Aylin’e şimdi geçip giden 10 ayının hesabını kim, nasıl verecek bilmiyorum. Ama insan haliyle paranoya yapıyor. Bundan sonra şuna dikkat edin derim: Yıllardır görüşmediğiniz eski bir arkadaşınız “hadi görüşelim” derse bir sebeple (bir kez gördükleriniz bile buna dahil) iyice araştırın, sabıka kaydını filan isteyin, sonra hâlâ görüşmeye niyetliyseniz gidin görüşün. Ama önceden polise de haber verin. Bence. Ne olur ne olmaz.