Paylaş
Eğer odalarda kalanlar perdelerini kapamazsa içerde olup biteni boydan boya camlar dolayısıyla dikizleyebiliyor, oturduğunuz yerden ‘Mahremiyet ve teşhircilik’ konulu gündelik şehir tezinizi verebiliyorsunuz! Peki The Standard’ın içinde gerçekten neler oluyor? Şimdi içeriye davet ediyorum. Çünkü meşhur The Standard’da kaldım ve işte “vay benim başıma gelenler”:
Sereserpe dolanmak
Bir kere odaların perdelerini kapatmak pek aklınıza gelmiyor. Çünkü şehir manzarası gece-gündüz şahane, niye kapatasın kuzum? Bir gören olur endişesini unutup sereserpe dolanıyorsun. Biri beni çektiyse, umarım karnımı içeri çektiğim halimi yakalamıştır!
Eski tren raylarının üzerine yapılan High Line yürüyüş parkına bakan odalar dikize daha çok maruz kalıyor. Çünkü bu yürüyüş yolunu kullananlar banklara oturup odalara bakmaya bayılıyor. Odalardakiler de onlara şov yapmayı!
Ama hayır, benim odam High Line’a bakmıyordu. Ama hemen karşımda bir ofis vardı. Onlarla bayağı akraba olduk!
Otel yönetimi odalara uyarı kâğıdı koyuyor. “Dikkat! Dışardan görünüyorsunuz. Yoldan geçenler fotoğrafınızı çekip internete koyabilir, istemiyorsanız perdeleri kapatın” diye.
Otelin tepesindeki meşhur The Boom Boom Room’ın adı artık Top of The Standard. Transparan tuvaleti yerli yerinde. Küçük-büyük ihtiyacınızı görürken karşınızda yine şehir manzarası ve aşağıda yoldan geçen New Yorklular. Pek az kişi tuvaletteki siyah tül perdeyi fark edip kapatıyor. Genelde herkes ulu orta işini görüyor!
Shame filmine özenmek
Peki The Standard’da kalırken en çok ne hissettim? Şunları:
1. Perdeleri kapatınca ‘offline’ olmuş gibiydim. Bağlantısı aniden kopmuş, mutsuz internet insanı misali.
2. Sevişirken önce tribünlere oynar gibi hissediyorsun, sonra da diyorsun ki: “Bu kadar yeter, dur şu perdeyi kapatayım artık”.
3. Aklınıza sık sık ‘Shame’ filmi ve filmin otelde geçen seks sahnesi geliyor. Tabii Michael Fassbender’a özenip cama dayanmaca oynamak da!
Medeniyet videosu
Bahsetmeden olmaz: Asansörlerin içinde David Lynch filmlerini andıran bir video var. Marco Brambilla imzalı ‘Medeniyet’ adlı enstalasyon. Her asansöre binişimde o videoya bakarak hipnotize oluyordum.
Aralık ayında yer bulmanın imkânsız olduğu otelde Jabiroo’nun davetiyle konaklama imkânı buldum. Jabiroo, dünyanın her yerinden otel seçimi yapan ve bu seçimleri özel fiyatlarla satan bir Türk sitesi. Daha yeniler, ama birçok hip oteli kendi çatıları altında toplamayı başarmışlar.
NY’un gözde Türkleri
MENDERES UTKU: Psikoloji mastırı için şehirde. Ben oradayken harıl harıl finallerine çalışıyordu.
DİLARA ERBAY: Abracadabra ve Datlı Maya’nın yaratıcısı Erbay, bir süredir NY’de workshop ve mönü danışmanlığı yapıyor.
MEHMET ERKAYA: Son ana kadar adresi belirtilmeyen gizli elektronik müzik partileri organize ediyor. Bazen bir Manhattan loft’unda bazen de bir Brooklyn deposunda olabiliyor partileri…
AYHAN KİMSESİZCAN: Türkiye’deki gazetecilik kariyerini geride bırakıp New York’a gittiğinde hiçbir şeyi yokmuş. Şimdi aksesuar markası Studio Manhattan’ın sahibi.
NY’ta turist gibi takılmak istemiyorsan
Vanity Fair’in efsane yayın yönetmeni Graydon Carter’ın yeni mekânı The Beatrice Inn’e uğra. Bardaki Andrew’a selam söyle ve şömine karşısında kokteyl iç!
Harlem’deki Red Rooster’ın nefis yemeklerinden tat, sonra alt katındaki şık kulüpte NY’nin en güzel siyah kadın ve erkekleriyle r&b eşliğinde dans et!
Brooklyn Williamsburg’daki Wythe Otel’in Reynard adlı restoranında sosyalleş, aynı civardaki Five Leaves’te yemek ye.
The Box’ı boşver, dans için bir gece Electric Room’a takıl.
The Spotted Pig’in tıklım tıklım barında bohem takıl. Seviyorsan eğer, domuzlu mönüsüne de göz at.
Paylaş