Paylaş
Kuşkusuz bu yaz Boğaz’daki sürprizlerden biriydi Huqqa.
Muhafazakarların alkolsüz, nargileli Reina’sı olarak tanındı.
Daha sonra, “Başı açık olan, hatta mini etekli de gidiyor” denilmeye başlandı.
Kimin ne giydiğine bakılmaksızın dışarıdan Huqqa’ya bir göz atıldığında ise durum kabaca şuydu:
Kapısındaki iri yarı görevlilerin üzerlerine on numara büyük gelmiş ciddiyeti ve adam seçiyor oluşları nedeniyle gece kulüplerini anımsatan bir giriş seremonisi...
Bu girişe park etmiş lüks otomobiller...
İçeriye girince ise son yıllarda benzerine sıkça rastladığımız bir kafe dekorasyonu.
“Ev gibi” derler ya, öyle bir yer. Abartılı, lüks dozunu kaçırmış bir durum yok.
Tavla sesleri, nargile kokusu, dev ekranda dönen bir mutfak kanalı...
Hâl böyle sıradanken, Huqqa’yı Huqqa yapan elbette alkol satmayı tercih etmemesi oldu.
Sonuçta muhafazakar kesimin hali vakti yerinde gençleri için Fatih Atpazarı’nın bohem kafelerinde değil, Boğaz hattı mekanlarında boy göstermek hep daha cazipti.
Tamam, Reina ya da Sortie gibi mekanlara zaman zaman yemeğe gidiyor, ama geç saatlere kalmadan bu mekanlardan ayrılıyorlardı.
Sonuçta buralara gittiklerinde tam olarak rahat değildiler. Hem kendi mahalleleri “Ne işiniz var orada?” diyordu hem de bakışlarıyla karşı mahalledeki de aynı soruyu sorar gibiydi.
Dolayısıyla Huqqa bir boşluğu doldurdu.
İki ay geçmemişti ki Huqqa’nın hemen ön tarafına hızla abisi konuşlandı: The Market.
GECE KULÜBÜ GİRİŞİ DOĞRU MU
Huqqa 20’lerinde bir genç ise The Market 40’larında.
Et ağırlıklı mutfağı, binbir türlü ürünü bir arada bulabileceğiniz bir şarküterisi var.
Denizden yanaşacak yatlara servis yapabilmesi de cabası.
Her iki mekanın sahibi işadamı Cihan Kamer’le The Market’te buluştuğumuzda elbette sözün açıldığı ilk yer popüler kardeş Huqqa oldu:
“İlk açtığımızda daha muhafazakar bir yerdi Huqqa. Şimdi akşamları 23.00’ten sonra gelseniz o kadar karma ki, tam Türkiye fotoğrafı. Alkol kullananın gelmediği bir mekan olmadı. Kapıdan girerken bir gece kulübüne gelmiş gibisiniz.”
Bu noktada sormadan edemiyorum, “O güvenlik görevlileri filan çok abartılı değil mi?” diye.
Kamer şöyle yanıtlıyor: “Aileler, gece ikiye-üçe kadar evlatlarının Huqqa’da kalıyor olmasından endişe etmiyor.
Çünkü hem alkol yok hem de gelen gidene dikkat ediliyor. Bunu korumak için de kapıdaki arkadaşlara ihtiyaç var.”
“BİSİKLETLE DE GELEBİLİRLER”
Bana gelen bir şikayeti de iletiyorum Kamer’e.
“Huqqa’ya taksiyle gelen kuzenimi içeri almadılar. Araba markasına göre adam seçiyorlar” diyen bir okur mail’ini.
Kamer kimi zaman yanlış yapabileceklerinin altını çiziyor: “Kırdığımız insanlar olabilir. Sonuçta yeni bir mekanız. Ama bisikletle gelinse dahi herkesin başımın üstünde yeri var. Ayırt ettiğimiz şey otomobil değil. Mesela dört-beş bekar arkadaş bir arada geliyor. Tarzları farklı olunca alınmıyorlar. İçerideki fiyatlandırma makul, ulaşılmaz değil. Bu yüzden ön eleme yapmak gerekiyor.”
“GÖNLÜM ALKOL SATMAYI ELVERMİYOR”
Cihan Kamer’in mekan yatırımı geçici bir heves değil.
Huqqa’nın Kadıköy ve Florya şubelerini açmayı düşünüyor.
Ayrıca her iki markasının da yurtdışı şubesini açmanın hayalinde.
“Amerika ve Avrupa’da böyle bir yer açtığın zaman alkolsüz ne kadar tutar, onu bilemiyorum” deyince Kamer, şu soru kaçınılmaz oluyor: “Bir gün alkollü mekan açar mısınız?”
Yanıtı net: “Şu an hayata baktığım felsefe ve içsel duygu, satan, ikram eden konumunda olmayı kabul etmiyor. Gönlüm, bünyem bunu elvermiyor. Ama gelecekte ne olur bilemem.”
The Market’in hoparlörlerinden okunan Dubai kaynaklı, makamı değişik ezanla müşteriler iftarını açarken Cihan Kamer’e “Bir dönem hakkınızdaki haberlerde Başbakan Erdoğan’ın yakın arkadaşı sıfatı çok kullanılırdı. Kendisini buraya davet etmeyi düşünüyor musunuz?” diye soruyorum.
Kamer gülümseyerek yanıt veriyor:
“O unutuldu artık. Yani o gündemle gündemde olmak... O hüviyetin dışına çıktık. Ramazan geçtikten sonra Başbakan’ı Huqqa’ya değil, The Market’e davet etmeyi düşünüyorum. Malum, yukarıda tütün (nargile) var. Onun en sevmediği şey.”
Paylaş