Paylaş
“Efendim kusura bakmayın, umarım sizi kıran bir şey olmamıştır.
Çünkü üzgündünüz. Sizi üzgün görünce ben de üzüldüm.
Beni yanlış anlamayın.”
Tam sipariş ettiği sandviçi afiyetle ısırmak üzereyken cep telefonuna bu mesaj düşen kadın arkadaşım önce duruma aymamış.
“Ne üzgün olması? Bu da kim? Neyden bahsediyor bu mesaj?” diye...
Sonra anlamış tabii.
Çünkü siparişi getiren kişi, sandviçleri teslim edip parayı aldıktan iki dakika sonra arkadaşımın telefonuna arka arkaya cevapsız çağrılar bırakmış. Sonunda da bu mesajı...
Peki adam numarayı nereden bulmuş?
Arkadaşım cep telefonundan vermiş siparişini.
Malum, adres bulunamazsa diye kuryeye bu numarayı veriyorlar biliyorsunuz.
Arkadaşım olayı anlatırken hala şaşkındı.
“İlk kez böyle bir şey yaşıyorum. Resmen tacizdi bu aslında.
Önce cevapsız çağrı bırakması, sonra mesaj atması. Pes diyorum... Şikayet edeceğim McDonalds’a.”
Yazlık şeyler
YAZLIK KULÜP ŞOV Tepebaşı’ndaki XLarge’ın sahnesinde kafes içinde yapılan Dana International şovu. Çok profesyonelce hazırlamışlardı, bin kere tebrik...
YAZLIK HAYAL En son köpeğine pırlanta kolye takıp takıştıran Süreyya Yalçın kafasında olabilmek...
YAZLIK FİLM “Total Recall”un yeni versiyonunda ilgimi çeken tek şey, Avustralya ile İngiltere arasında yapılan ve “düşüş” diye adlandırılan yedi dakikalık yolculuk oldu. Gerisi sıkıcı. Arnold’lı ilk versiyon daha iyiydi...
Meraklısına özel Provence rehberi
ÖNCE MARSİLYA
Marsilya’ya uç uç geldiniz. İner inmez etrafa şöyle bir bakındınız. Binaların duvarları, kapıları dahil her yere hakim olan graffiti manyaklığına hayran oldunuz.
Ama şehirdeki salaşlığa, hatta kimi yerlerdeki çöp birikintilerine filan şaşırdınız. Evet burası İtalya’nın Napoli’si tadında.
Ve şehir neredeyse Kuzey Afrikalılar’a emanet edilmiş gibi.
Ortalıkta Fransız sayısı pek az!
Peki Marsilya’da en çok nereye gitmeli?
Panier ve Cours Julien civarına... Oradaki kafelerde yenilip içilmeli. Özellikle Panier, dar sokakları ve evleriyle gezip tozması en zevkli mahalle. Canınız denize girmek istiyorsa yirmi dakika mesafedeki Cassis’e rotayı kırın derim.
Denizi soğuk, “plage”ları kalabalık ama romantik.
Çünkü bizdeki gibi kasılan az, öpüşüp koklaşan ise pek çok...
ŞİMDİ ÜZÜM BAĞLARI
Bir araba kiralamalı ve Marsilya’dan içeriye, kuzeye doğru giderek provence’ın dibine vurmalı.
Yüksek yüksek tepelere kurulmuş eski köylere uğranmalı.
Bu köyler arasında en artistik olanları Gordes ve Bonnieux.
Mutlaka bu iki küçük köyü gezmeli, “buradan bir evim olsa” geyiği yapılmalı ve meydanlarındaki küçük dükkanlardan zeytinyağı ve bölgenin rakıyı andıran meşhur anasonlu likörü Pastis’den almalı...
BÖYLE BİR YEMEK YOK
Arabayla üzüm bağları arasında tıngır mıngır ilerlerken Bonnieux ile Gordes arasında bir yere konuşlanmış, dışardan gayet sıradan görünen, ama içi ve arka bahçesi şahane olan bir restoranda durmalı. Oranın adı La Bastide de Marie.
Aynı zamanda oteli de olan La Bastide’in olağanüstü lezzetteki yemekleriyle kendinizden geçerken düşündüğünüz tek şey şu olmalı: “Böyle bir yemek yok, böyle bir yemek yok”.
CEZANNE’IN RESİM YAPTIĞI YERDE
Vakit varsa Paul Cezanne’ın doğduğu Aix-en-Provence’a da uğranmalı. Cezanne’ın post-empresyonist hatrına değil, Marsilya’da pek bulunmayan markaların olduğu alışveriş sokaklarının cazibesi adına… Ama Cezanne’ın resim yaptığı dağlara, bahçelere doğru da ufak bir gezinti yapılarak ünlü ressamın gönül tellerini titretmek mümkün.
VE MAMA’YA DAİR DİĞER ŞEYLER
Son olarak, bol oyuncaklı tarzıyla esprili Mama Shelter Oteli...
Cumartesi yazısında Marsilya’daki bu otelin interaktif özelliğinden uzun uzun bahsettim zaten.
Otel tutkunlarına Mama’nın diğer artistik özelliklerinden de bahsetmeli...
“Bu otelin tarzı bir yerlerden tanıdık” diye düşünüyordum, yanılmamışım.
Meğer Mama Shelter, Philippe Starck tarafından tasarlanmış. Londra’daki Strack dizaynı otel Sanderson’da kaldıysanız, odalar hemen hemen aynı stil diyebilirim.
Ve bir sürpriz: Mama’nın İstanbul oteli de açılıyormuş.
Daha çok var ama, 2013’te filan...
Paylaş