Siz olsanız geri döner miydiniz?

Gözüm bir yandan bantta akıp giden bagajlarda bir yandan da hüngür şakır ağlayan o kızdaydı.

Haberin Devamı

Niye ağlıyordu bu kadar? Ne olmuştu?
Cep telefonuyla konuştuktan sonra daha çok ağlamaya başlamıştı üstelik.
Derken yanıma gelip bilet satış ofisine nasıl çıkılacağını sordu.
Tarif ettikten sonra dayanamadım, “Neden ağlıyorsunuz, bir şey mi oldu?” diye sordum.
Almanya’dan sevgilisiyle beraber uçağa binmişler (bu arada her ikisi de Alman).
Aylar öncesinden planladıkları İstanbul’u görmek için ikisi de çok heyecanlıymış.
Uçaktan inip pasaport kuyruğuna girmişler.
Kız pasaporttan geçmiş, ama sevgilisi geçememiş.
Çünkü pasaportu sorunluymuş. Eski miymiş, öyle bir şey işte. Sonuç olarak Türkiye’ye giriş yapamamış.
“Geri dönmek zorundasınız” demişler zavallı çocuğa.
Sevgilisi geri döneceği için kız da hemen biletini değiştirmek istiyormuş. Onunla beraber dönmek için.
Bir an düşündüm, ne sevgililer var diye!
Bu yüzyılda bu tutkuda bu manyak romantiklikte...
O zaman şimdi günün sorusu geliyor:
Siz olsanız kızın yaptığı gibi hemen geri dönmek çırpınır mıydınız?
Yoksa İstanbul’daki tatile sevgilisiz devam edip “Olan oldu, bari ben tadını çıkarayım” mı derdiniz?
Ben ikinci seçeneği tercih ederdim. Yani, sanırım.
Tabii ki kıza düşüncelerimi söylemedim.
Zaten çoktan bilet satış ofisinin yolunu tutmuştu.
Ben ise hala Sliding Doors kafasındaydım:
“İstanbul’da kalsa acaba başına neler gelirdi? Belki de hayatı çok değişecekti…”
Kim bilir...
* NOT: Sliding Doors, Gwyneth Paltrow’un oynadığı 1998 yapımı bir film. Paltrow’ın oynadığı karakter evine giderken binmesi gereken metroyu kaçırıyor ve sonra neler olduğunu görüyoruz. Bir yandan da metroyu kaçırmayıp bindiğinde neler olduğunu da...

Haberin Devamı



Siz olsanız geri döner miydiniz – 2

Bu sefer başrolde ben varım.
Havalimanına gidiyorum.
Üç arkadaş bir ay önceden planlanmış bir yurtdışı gezisine çıkacağız.
Havalimanına gitmeden önce ilk bomba patlıyor, arkadaşlardan birinin işleri yetişmemiş. İstanbul’da kalması gerekiyor, yani gelemiyor.
Geriye iki kişi kalıyoruz.
“Geliyorsun değil mi? Sıkıntı yok?” diye diğerini arıyorum.
“Geliyorum, geliyorum” diyor. “Tamam” diyorum, “Havalimanında görüşürüz.”
Pasaporttan geçiyorum, güvenliği de.
Ve bir telefon. Arkadaşım panikle anlatıyor, “Pasaportumu evde unuttuğumu fark ettim, eve dönüyorum. Alıp geleceğim.”
Zınk diye kalakalıyorum.
Çünkü çok az zaman var. Eve gidip pasaportunu alması, gelmesi, uçağa yetişmesi hani bayağı imkansız.
Zaten o da bunun farkında telefonu kapatırken şöyle diyor, “Yetişemeyebilirim. Sen uç yine de.”
Arkadaşıma içimden saydırırken şahane bir Sliding Doors ile baş başa kalıyorum.
Gitsem mi gitmesem mi?
Gidersem orada neler olacak?
Peki ya gitmezsem burada neler olacak?

İlkini hiç bilemeyeceğim. Çünkü aniden karar verdim: Gitmedim, geri döndüm!
Ama hala aklımda tabii: Gitseydim neler olurdu diye...
NOT: Eklemeden olmaz. Yarım saat içinde ülkeden çıkıp tekrar giriş yapmak da tuhaf bir deneyimdi.
Ama tabii ki hayır, kimseye tavsiye edeceğim bir durum asla değildi.

Yazarın Tüm Yazıları