Paylaş
“Pek yakında bitiyor, çok heyecanlıyız” diyorlardı.
Ve sonunda, Topaz, Blue Topaz ve Colonie’yi yaratan Yücel-Gülin Özalp çifti, merakla beklenen yeni mekânları Escale’in kapılarını beklenmedik bir zamanda, tam da bayramda, ansızın açıverdi.
Kanyon’da, eskiden Konyalı Restoran’ın olduğu yere konuşlanan Escale, şimdiden beyaz yakalıların gözdesi olmuş bile. Geçtiğimiz günlerde öğle yemeğine uğradığımda tıklım tıklımdı.
Öncelikle çok büyük bir mekân Escale.
Gez gez, bak bak bitmiyor.
Girişteki bar ve dışarıya kadar yayılan masalardan ibaret olan bölüm, Escale’in en seksi aynı zamanda en tropik (dev bitkiler sağ olsun) alanı.
Hem öğle yemeği hem de akşamüstü takılmaları için bu bölüm ideal.
İçerideki restoran ise fazlasıyla ferah.
Hem pencerelerin boy boy serpilmesi hem de tavan yüksekliği bakımından.
Burası daha çok iş ve özel yemekler için tercih edilecektir diye tahmin ediyorum.
Bir yandan da dar alanda kısa paslaşmaları seven Türkler için ürkütücü gelebilir bu kadar ferah feza yayılmaca...
Escale’in yemekleri hakkında yorumda bulunmak için henüz erken. Sonuçta taze bir mekân, oturması lazım mutfağın.
Keza mekâna daha ilk girişte gözler ambiyans/dekorasyon turu yapıyor, mideni sonra düşünüyorsun.
Şimdiden söylenebilecek en iyi yorumlar ise herhalde şunlar olur:
Kanyon’daki Gina’nın pabucu dama atılır...
Gece 04.00’e kadar ruhsatı olan mekânın bar eğlencesi bir süre sonra ön plana çıkabilir...
Escale aslında Colonie’nin Paris’ten gelmiş havalı erkek kardeşi gibidir...
En tuhaf yaz şarkıları
* KIŞ KIŞ / HANDE YENER
90’larda Neşe Karaböcek’in “Yam Yam” diye bir şarkısı vardı. Sözlerinin bir kuplesi şöyleydi:
“Avladı beni yam yam, çok güzel olma yam yam, kozlar bende yandın sen de, tenceredesin kepçe bende, şimdi yerim ben seni ham.”
Hande Yener’in “Cin çık, cin çık, yallah cinler yallah” diyen yeni yaz şarkısı “Kış Kış”ı dinleyince aklıma “Yam Yam” geldi.
Kafa böyle işliyor işte: Tuhaf bir nakarat bir başka tuhaf nakaratlı şarkıyı akla getiriyor.
Tüm bunlar bir yana, “Sebastian” gibi güçlü bir hit şarkıdan sonra “Kış Kış” yayınlanınca insan sadece şunu sormak istiyor: Neden?
* CIS YANARSIN / YILDIZ TİLBE
Aslında şarkının içinde güzel sözler var (“Ne yazık ki ben senden daha safım” gibi) ama nakarattaki “cıs yanarsın” lafı sözlerin tüm gidişatına bile bile sıkılan bir kurşun gibi.
Belli ki Tilbe eğlenmek istemiş, böyle olsun boşver demiş ve zaten klipte de o deli dolu danslarını şahane bir şekilde icra etmiş.
* AŞKİTOM / NAZAN ÖNCEL
Nazan Öncel’e saygılar sevgiler sonsuz. Türk popuna “Göç”, “Sokak Kızı”, “Demir Leblebi” gibi klasikleşmiş, yıllar sonra bile sıkılmadan dinlenebilecek derinlikli ve tavırlı albümler armağan etmiş bir müzisyene karşı başka nasıl hisler besleyebiliriz ki zaten?
Ama o bizi bu şarkıyla üzüyor, kırıyor işte.
En son 90’larda İbrahim Erkal’ın şarkısında duyduğumuz “Canısı” bu şarkıda da var. Keza sevgiliye şımarık bir sesleniş olan “Aşkitom” adlı vıcık kelime de... Hepsi bir arada yani. Yok yok.
Oysa biz Öncel’den daha demli, kendi deneyimlerinden süzdürüp içlendiği sözler/melodiler beklerdik.
Dahası, geçtiğimiz günlerde bir röportajında söyledikleri de şarkının zorlama olduğuna bir delil gibi:
“Sevgilime aşkitom diye seslenirim dersem yalan söylemiş olurum.”
Seyahat Atlası
Şehir Atlası, Pop Atlası derken işte size yeni bir köşe daha. Artık her cuma dünyanın bir başka köşesi için “Oraya yolun düşerse şuralara bir uğra” tüyoları gelecek. İlk durak Marsilya, buyrunuz...
* Şehir içinde en çok nereye gitmeli? Panier ve Cours Julien civarına... Oradaki kafelerde yenilip içilmeli. Özellikle Panier, dar sokakları ve evleriyle gezip tozması en zevkli mahalle. Canınız denize girmek istiyorsa 20 dakika mesafedeki Cassis’e rotayı kırın derim.
* Bir araba kiralamalı ve Marsilya’dan içeriye, kuzeye doğru giderek provence’ın dibine vurmalı. Yüksek yüksek tepelere kurulmuş eski köylere, mesela Gordes ve Bonnieux’ye uğranmalı.
Bu köylerden bölgenin rakıyı andıran meşhur anasonlu likörü Pastis alınmalı...
* Arabayla üzüm bağları arasında tıngır mıngır ilerlerken Bonnieux ile Gordes arasında bir yere konuşlanmış, dışardan gayet sıradan görünen, ama içi ve arka bahçesi şahane olan bir restoranda durmalı. Oranın adı La Bastide de Marie.
Aynı zamanda oteli de olan La Bastide’in olağanüstü lezzetteki yemekleri tadılmalı.
Bu arada: La Bastide’den yıllar önce de bahsetmiştim. Bir okurum (Cana Kılıççı) o kadar sevmiş ki bu oteli geçen ay düğününü orada yapmış. Bana attığı mail’den öğrendim. Böyle güzel bir şeye vesile olmak da ayrıca mutluluk verici!
Paylaş