Paylaş
Bakınız bu durum haberlerde müjdelendi bile.
En son bir tiyatro oyunu galasına katılan Cem Yılmaz meğer 12 kilo vermiş.
Yaz boyu sahillerde bir modern sanat eseri kıvamında sergilediği o göbekli halinden eser kalmamış.
Gerçekten de yeni fotoğraflarına baktım.
Çok fit ve mutlu görünüyor Cem Yılmaz. Umarım sadece spor ve diyetle forma girmiş, mide küçültme ameliyatı olaylarına girmemiştir.
Çünkü o ameliyatı olanlar o kadar ani bir kilo kaybına uğruyor ki, karşındaki insanı tanıyamıyorsun.
Bu arada kilo haberlerinin artık erkek ünlüler üzerinden de yapılmasıyla kadın erkek eşitliği en azından bu alanda gerçekleşmiş oldu. Bu da bir şeydir, sevinelim (ve mümkünse
kilo kaybedelim) arkadaşlar.
O kadar egzersize aç gezmek doğru mu Sinan
Bakınız bir fit konu daha.
Sinan Akçıl da geçen yaz çekilen göbekli fotoğrafından sonra hırs yapmış ve sekiz ayda forma girip bir fitness dergisine baklavaları meydanda poz vermiş.
Akçıl’ın azmine bravo.
Herkese örnek olacak türden.
Ama açıklamalarına bakılırsa biraz da sağlıksız beslenmiş galiba.
Mesela, “320 saat kardiyo, 240 saat ağırlık idmanı yaptım.
Çok aç kaldım, ama değdi” demiş Akçıl.
İnsan o kadar kardiyo ve ağırlık üzerine aç gezerse mahvolur yahu.
Tamam, karbonhidrattan vazgeçmesi güzel.
Ama bu kadar ağır spor yaparken dengeli beslenmek de şart. Açlık marifet değil ki.
Valla bunu da ben değil, yıllarca orada burada çalıştığım fitness hocaları söyledi durdu.
Muhteremler haklıydı da nitekim...
Eliz başına bela mı aldı
Eliz Sakuçoğlu aldatma meselesiyle ilgili bir iki tane parlak laf edince medyada yıldızı aniden yükseldi.
Ama her şeyin bir bedeli var hesabı eski defterleri açılıverdi birden.
Murat Boz’la beraberken ünlü bir oyuncuyla onu aldattığı iddialarıyla filan...
En çok da bu iddiayla ilgili görgü tanıklarının yıllar sonra ortaya çıkması tuhaf ama eğlenceliydi.
Öyle bir görgü tanığı var mı bilinmez.
Var diyelim, nasıl içinde tuttuysa artık. O da muamma.
Ama tüm bu olanlar tam da Hanedan dizisinin yeni versiyonu gibi.
Entrikalar dünyası...
Yeni ve eski Hanedan
Hanedan deyince...
80’li yılların efsane pembe dizisinin, orijinal adıyla Dynasty’nin yeni versiyon bölümlerinin hastası oldum.
Netflix’te yayınlanan dizinin her saniyesinde bin tane entrika dönüyor, yetişemiyorsun.
Favorim Fallon Carrington karakteri ve onun karşı tarafı allak bullak eden zekice, hatta kimi zaman hunharca esprileri.
Dizinin eski ve yeni versiyonu arasında farklar var tabii.
Mesela eski versiyonda baba Blake Carrington oğlu Steven’ın gay oluşunu kabullenemiyordu.
Yeni versiyonda baba Blake bu konuyu aşmış, homofobik değil. Oğlunun destekçisi.
Bu kez anlaşamadıkları konu başka şeyler. Mesela şirketin çevre politikaları filan.
Yeni versiyonun yeniliklerden biri de öteki zengin aile Colby’lerin siyahi oluşu.
Ayrıca Blake’in eşi yeni versiyonda Venezuelalı.
Kısacası yeni Hanedan her bakımdan yeni dünyaya ayak uydurmuş.
Nasıl olurdu?
Onların Hanedan’ı varsa 80’li yıllarda Türkiye’nin de Kartallar Yüksek Uçar dizisi vardı.
Hanedan’da olduğu gibi iki varlıklı ailenin çatışmaları, aşkları anlatılıyordu.
2007 yılında dizinin yeni bir versiyonu çekildi ama pek tutmadı.
Peki asıl şimdi Hanedan’ın yerlisi yahut Kartallar Yüksek Uçar gibi bir dizinin yeni versiyonu yapılsa nasıl karakterler yer alırdı içinde?
Uzağa gitmeye gerek yok:
Modern zengin aileyle muhafazakâr zengin ailenin çatışması olurdu herhalde.
Sevdim sevmedim
◊ Tehlikeli Karım’da oynayan Gonca Vuslateri ve Seçkin Özdemir’in performansını sevdim ama dizinin ana temasını, Gone Girl filmini fazlasıyla anımsatması nedeniyle sevmedim.
◊ Prada davetinde görüntülenen Umut Evirgen’in gözlükleri ve saç stilini sevdim ama sevgilisi Tuba Büyüküstün’ün elbisesi ve saçlarını sevmedim.
Bugünlerde en sık duyduğum 4 detoks cümlesi
◊ “Akşam 7’den sonra yemek yemeyi bıraktım.”
◊ “Avrupa’da bir detoks merkezi varmış, gidip kendimi bir hafta oraya kapatacağım.”
◊ “Bir hafta detoks yaptım, kilo verdim. Ama sonra tüm kiloları olduğu gibi geri aldım.”
◊ “Kambo detoksu yaptım, o kadar çok kustum ki, inanamazsın!”
Şehrin konuştuğu o mevzu
Şu sıra şehirde çok konuşulan bir dedikodu var. İsimleri bende saklı, olay da şu:
Başroldeki kadın kahramanımız evli, oyuncu.
Erkek kahramanımız ise popüler mekanlarda çalan bir DJ.
Kadın kahramanımız bir gün arasının zaten limoni olduğu eşine diyor ki, “Londra’ya tatile gidiyorum.”
Oysa öyle bir şey yok, Londra’ya gitmiyor. İstanbul’da kalıyor ve DJ sevgilisinin evine gidip onunla birkaç gün geçiriyor.
O sırada kadın kahramanımız sanki Londra’daymış gibi paylaşım yapıyor Instagram’ından.
Sonra da DJ sevgilisinin evinden çıkıp tekrar kendi evine dönüyor.
Tam dizilik değil mi?
Evet şimdilerde tüm mekanlarda bu mevzu dillerde.
Paylaş